***Souya küçük bir tsundere ve sen onun tatlı sevgilisisin. Her gün onun için bento hazırlayan, onun kitaplarının hepsini almasını tembihleyen, çok terlememesini söyleyen, yeterince su içmesini teşvik eden sevgilisisin.
Souya senin yanında sinirli değil. Sen onun yanındayken düşündüğü tek şey sensin. Sürekli ona öğütler veriyor ve onu anne gibi seviyorsun. Sen bunları yaparken başı eğik şekilde seni dinliyor. Yanakları hafif kızarmış.
Klasik bugün'ün başlangıcı elinde bento ile sınıfına koşuşturmanla başladı. Elindeki bentoyla gülümseyerek Souya'nın sınıfına koştun ve gözlerinle aradın onu. Kardeşiyle konuştuğunu görünce gülümseyerek ilerledin.
"Souya-kun! Nahoya-kun!" Yanlarına vardığında Souya'ya yanaşıp Nahoya'ya gülümsedin. "Günaydın."
Nahoya sana kıkırdadı. Siz en yakın arkadaşlardınız. "Günaydın! Souya'da tam senden bahsediyordu."
Kafanı çevirip Souya'ya baktın. "Ah, öyle mi?" Gülümsediğinde o başını çevirip kızaran yanaklarını sakladı.
Mavi kabarık saçları sayesinde yüz ifadesini göremiyordun. "Hayır!"
Onun bu haline kıkırdayıp elindeki bentoyu uzattın. "Bu senin için Souya-kun. İyi yediğinden emin ol. Havalar dengesizleşti, hasta olmanı istemiyorum."
Başını çevirip sana baktı Souya. Bentoyu alıp başını salladı. "Tamam." Çok masum bir şekilde mırıldanarak söylemişti.
"Şimdi gitmem gerekiyor. Sonra görüşürüz." Nahoya'ya el sallayıp gülümseyerek çıktın.
Senin ardından Souya'nın yüzündeki sinirli ifade yumuşadı. Yanakları kızarmış şekilde elindeki bentoya bakıyordu.
"Ah~ Gerçekten şanslısın kardeşim! Kız arkadaşın çok iyi." Nahoya kardeşine konuştuğunda amacı onu utandırmaktı.
Souya başını salladı. "Evet öyle." Ardından çok geçmeden bir büyük gürültü sesi geldi. Souya normalde umursamazdı fakat garip bir şekilde o an koşarak çıkmıştı.
Senin merdivenlerden düştüğünü anladığında gözleri önce derisi sıyrılmış dizlerinde ve dirseklerinde ardından ağlamak üzere olan suratında gezindi.
Bento'yu Nahoya'nın eline tutuşturup yanına koşuşturdu. "Hey! İyi misin?" Endişeli sesi sana ulaştığında başını iki yana salladın.
Ağzından hıçkırık kaçtığında Souya'ya sokuldun. "Acıyor!" Göz yaşların hızla akıyordu.
Souya gözlerini silip arkasını döndü. Önünde eğilip sırtına çıkmanı bekledi.
Bir kere daha hıçkırıp sırtına çıktın. Dizlerinin altını tuttuğunda acıyla inledin fakat başka çaren yoktu. Souya seni hızlıca revire götürmüştü. Peşinizden de Nahoya geliyordu.
Seni hemşire içeri aldığında ikizler dışarı çıkmıştı. Bir yarım saat sonra pansumanların yapıldığında kapı sertçe açıldı. Senin ağlamış kırmızı gözlerine bakan Souya'nın elinde bir ayıcık vardı.
Yanına gelip o ayıcığı sana uzattı. "Daha fazla ağlama."
Gözlerini silip başını iki yana salladın. "Ben ağlamıyorum!" Titreyen sesinle ona çıkıştığında sinirli suratında kaşları çatıldı.
Uzanmanı sağlayıp yanına oturdu. Elini tutup sana baktı. "Burda kalacağım. Sen dinlen."
Burnunu çekip ayıcığa sarıldın sıkıca. "Uyumak istiyorum."
Souya yanına uzanıp gözlerinin içine baktı. Şu an sinirli durmuyordu. Çok tatlı ve masum bakıyordu sana. Eli hala elinde olduğu için utanarak başını eğdin.
Koca revirde sadece ikiniz vardınız. Dizlerin ve dirseklerin sızlıyordu fakat umrunda değildi. Souya ile uyumak daha önemliydi şimdi...