Bölüm 1

383 38 4
                                    

2.SEZON

SEZON ADI : KAN VE GÜL

-1-

Zaman, acımasız bir avcı gibiydi… İlerlerken kimseye sormuyor ve geride cevaplanmayan bir sürü soru bırakıyordu…Hayat ise bir para gibiydi… Yazının veya turanın kime geldiği önemli değildi… O kendi hükümranlığında var olan ve dediklerini yapmak zorunda olan oyuncaklarının tek sahibiydi… Ya nefret eder ya da severdi…

Üç sene…

Dile kolay aradan tam üç sene geçmişti… Birçok mevsim yaşanmış birçok ayrılık beraberinde gözyaşı getirmişti… Acıdan kavrulan kalpler soğuyup katılaşmış hissiz bedenler bırakmıştı geriye… Rüzgâr o kadar sert esmişti ki esip geçtiği yerde tek bir iz bile bırakmamıştı yaşanılanlara dair… Ev boştu, hayat boştu kalp ve ruh ise bomboştu…

Gözlerini açalı ne kadar olmuştu? Yeniden hayata merhaba diyeli ne kadar olmuştu? Hayat, ona ne kazandırıp ne kaybettirmişti?

Genç adam, yatağın kenarında oturmuş tam da bunu düşünüyordu. Yeni kestirdiği saçlarını eliyle karıştırıp dağınık kalmasını sağlarken gözlerinin altında oluşan koyu halkalar ona hayatın neyi kazandırmış olduğunun somut bir gerçekliğiydi adeta. Komodinin üzerinde durmakta olan ilaçlarını alıp ağzına attığında çiğnemeye başladı ve ağzına doluşan acı tatla yüzünü buruşturarak, yaz mevsiminin önüne sermiş olduğu güzelliğe baktı gözlerini kırpıştırarak.

Penceresinden içeri süzülen hafif rüzgâra gözlerini kapatarak cevap verdiğinde oturduğu yerden doğrulup ayağa kalktı ve sandalyesinin üzerine bırakmış olduğu kravatını eline alarak üzerine geçirdiği temiz beyaz gömleğinin üzerine bıraktı. İçini çekerek yemyeşil ağaçların arasında yer alan evinin bahçesine baktığında gülümsedi. Her ne olursa olsun, o huzuru seçmişti ve böyle de olacaktı…

Kapısı açılıp kardeşi içeri başını uzattığında “Hazır mısın?”diye sordu. Masmavi gözleri ile dönüp kendisi ile aynı renkteki gözlere baktığında konuşmadan başını salladı ve hızlı bir hareketle kravatını bağlayıp, ceketini aldı ve uzun kollarından içeriye sokarak üzerine geçirdi.

Genç adam,kapıyı açıp koridora çıktığında yanında kendisiyle yürümekte olan ağabeyi ona baktı ve kulağının üzerinden ensesine ve oradan sırtına doğru uzanan ok işaretini andıran yara izine baktı kaşlarını çatarak.

“Ben iyiyim.”

Genç adam bunu kaşlarını çatarak söylemişti. İyi olduğunu biliyordu. Hayata dair boş hissediyordu kendisini ama iyiydi.

“Demir!” diye ağabeyini uyardığında genç adam içini çekerek başını salladı. Komadan çıktığından beridir, Erdem eskisi gibi değildi.

“Tamam, bir şey demedim.”dedi genç adam kardeşine bakarak. Erdem, ona yandan bir bakış atıp, içinden küfür ettiğinde “Elimi tut istersen, düşmem böylece.”dediğinde Demir güldü ve kardeşinin omzuna vurarak “Salak!”dedi.

Erdem de onun bu haline gülümsedi ve “Kolay mı sandın oğlum? Kafasına milyonlarca demir yiyen sen değilsin ne de olsa?”dediğinde Demirin gülümsemesi yüzünde şefkatli bir gülümsemeye dönüştü. İçini çekerek, Erdemin gülümseyen yüzüne baktığında genç adam huzursuzca yerinde kıpırdandı ve “İleriye bak Romeo. Juliet geliyor”dedi Eylül’ü göstererek.

Demir, kaşlarını çatarak Eylül’ün geldiği tarafa baktığında Erdem ağabeyine baktı ve “Ona iyi davran. Şirkette görüşürüz.”dedi ve Eylül’ün yanından ayrılarak uzun koridor boyunca yürümeye başladı.

Gözlüklerini takıp arabaya bindiğinde şoförü “Bugün daha iyi gördüm sizi”dedi.

“Çünkü iyiyim.”diye cevap verdi genç adam. Araba çalıştırılıp evden çıktığı sırada şoför “Doruk beyden haber aldınız mı efendim?”diye sordu. Genç adam sesini çıkarmayınca “Bir saat sonra başlayacak olan toplantıya gelecektir umarım.”dediğinde Erdem sesini çıkarmadı ve öylece dışarıyı izlemeye devam etti.

“Gelir tabi… Gelmek zorunda” diye fısıldadı gözlerini kapayarak…

*******

Müzik… İçki ve dans eden çiftler her yerdeydi… Ortamı dolduran gürültünün içinde, insanlar dört bir yana dağılmıştı… Birbirlerine sürtünerek dans edenler, dudak yarıştıranlar ya da kimseyi umursamadan kendileri için ayrılan localarda sevişenler müziğin sesini bastırıyor ve ortaya ilginç görüntüler çıkartıyordu. Alkol, kanlarında azgın bir boğa gibi şaha kalkarken geride olanların hiçbir önemi kalmıyordu.

Bar taburesine oturanlar içkileri ardı ardına yudumluyor ve kendilerine daha fazla verilmesini arzu ediyorlardı. Mutfak kapısının açılması ile içeriye elinde temiz bardak tepsisi ile giren genç adam elindeki havluyu omzuna attı ve arkasını dönüp bir bira açtı. İlk yudumu kafasına diktiğinde arkasından bir ses “Hey seksi çocuk!”diye bağırdı.

Başını hafifçe yana çevirip sesin geldiği tarafa baktığında yüzünde belirli belirsiz bir gülümseme oluştu yüzünde. Yanına gelen iş arkadaşına baktığında mavi saçlı kız saçlarını bira fıçısına sokup dışarı çıkardı ve ıslanan parmağını emerek “Bizimle çalışmaya başladığından beridir, işlerimiz iyi” dedi.

“Farkındayım” dediğinde mavi saçlı kız “Herkes seni istiyor dostum.”dedi gülerek. Genç adam, birasından bir yudum daha alarak başını salladığında “Bunu da biliyorum”dedi.

“Ukala.”diye tısladığında genç kız barın öte tarafından bağırmakta olan kadına parmağı ile işaret yaptı ve genç adamın poposunu okşayarak eliyle avuçlayıp sıktı. İrkilen genç adam “Hey!”diyerek arkasını döndüğünde yüzünü görenler, çığlık çığlığa bağırmaya başladılar. Bir an neye uğradığını şaşıran genç adam, eli hala kalçasında olan kıza baktı ve “İşine git Cecile!”dedi.

Mavi saçlı kız, dudaklarını ısırdı ve “Bunu onlar yapmak istiyordu ben seni onlardan kurtardım sadece” dedi.

Genç adam kızın elini tutarak kendisine çekti ve kararan gözleri ile “Yapma!”dedi.

“Sen bilirsin” diyerek kendi tarafına geçen Cecile, cebindeki bozuklukları korumalardan birine uzattı ve “Her zamankinden” diyerek olduğu yerde sallanmaya başladı. Genç adam, boş bardakları alarak doluları ile yer değiştirdiğinde az önce kendisine seslenen kadınla burun buruna geldi.

“İşte martinin.”dediğinde genç kadın “Ben bundan istemiyorum.”dedi.

Genç adam,kaşlarını kaldırarak ona baktığında “Ne istiyorsun?”diye sordu.

Kadın diliyle dudaklarını yaladı ve “Uzun bir bardak sarı renkte bir içki…”dediğinde genç adamın yüzünde bir tebessüm oluştu. Kadının dediğini uygulamaya başladığında “Başka?”diye sordu. Kadın “Zeytin. Yeşil renkte… Gözlerin gibi”dediğinde genç adam başını arkaya atarak kahkaha attı ve kadının içkisini hazırlayıp önüne sundu. Bardağı kaydırarak önüne uzattığında kadın bardağı alıp dudaklarına götürdü
“Kartal…”diye mırıldandı…

Boşalan bardağı almak için uzanan genç adam,elini kadına kaptırdığında göz göze geldiler ve “Bunu satmıyoruz.”dedi. kadın “hı hı”diyerek uzanıp adamın dudaklarına yapıştığında yanında oturmakta olan iki kadın kadının saçını çekti ve “Sen öpüyorsan biz de öperiz”dediler. Genç adam “Ben satılık değilim!”diye kızdığında kendisine şehvetle bakan gözlere baktı ve “Bir daha bunu deneme!”diye tısladı.

Genç kadın “Benimle yat!”dediğinde genç adam belindeki bezi çözüp masanın üzerine bıraktı ve kapının önünde durmakta olan adamlardan birine bağırarak “Hey! Marcus,şu sarışınlardan biri seninle yatmak istediğini söylüyor”dedi ve kadının elini tutarak kendisine çekti.

“Ben sarışınlardan hoşlanmam!”dediğinde barın altından çıkıp kapıya yöneldi ve garaja girip arabasına binmeden önce üzerini değiştirdi. Takım elbisesini üzerine geçirip kıravatını serbest bir şekilde iki yanında bıraktığında siyah jaguarına atladı ve Lyon sokaklarına çıktı. Daracık sokaklardan geçerek ana caddeye çıktığında tepesinde iki büyük kartal kanadının bulunduğu yeşil taşlarla bezeli olan büyük şirketin arka kapısına yöneldi. Basın bir köpek balığı sürüsü gibi aç ve nazır bir şekilde kendisini bekliyordu.

Asfaltı deler gibi otoparka girip Vip bölümüne arabasını bıraktığında asansöre doğru yürümeye başladı. Adımları yavaş ama bir o kadar kendisinden emindi. Otoparktan çıkıp,giriş kata geldiğinde ıslık çalarak aynada saçını düzelten genç adam,asansöre binmek isteyen insanlara yandan bir bakış attığında onu görenler “Aman tanrım!”diye fısıldaşmaya başladılar. Kendisini görmeyi beklemedikleri açıktı.

İnsanları şaşırtmayı ve onların üzerinde bıraktığı etkiyi seviyordu… Dağılan saçlarını, içki kokan elleri ile daha da dağıttı ve ortaya iş adamı-serseri bir adam profili çıkardı. Asansör en üst katta durup safir taşlarından yapılma koridora doğru açıldığında siyah İtalyan marka ayakkabıları ile dışarı adımını attı.

Onu gören herkes bir daha bakıyor ve ayağa kalkıp selam veriyordu. İki sekreter yemyeşil oval kapıya yüklenip heyecanla kulaklığa doğru bir şeyler söylediklerinde yarım ağızla gülümsedi ve kapının açılması ile içeriye girdi. Herkes kafasını kaldırmış ona bakarken o istifini bozmadan şirket sahibi olarak kartal yuvasındaki yerini almıştı. İki siyah kanat iki omzunun etrafından havaya yükselirken genç adam ceketinin düğmesini çözdü ve bacak bacak üstüne atarak gülümsedi.

Yeni çalışacağı adamlar kendisine merakla bakarken genç adamın dudaklarının arasından o sözcükler döküldü. Her bir isim bir ilah gibiydi. Ellerini masaya koydu ve öne doğru uzandı. “Beyler…”diye söylendi kalınlaşan sesi ile…

Herkes kendisine bakarken masadaki arkadaşları gülmemek için kendilerini zor tutuyordu.

“Tanıştığımıza çok memnun oldum. Birazdan söyleyeceğim şeyleri,iyi dinleyip not alsanız iyi olur. Çünkü tekrar etmekten nefret ederim.”dediğinde herkes birbirine baktı. Boğazını temizleyip geriye yaslandığında gözlerini kıstı ve “Ben Doruk Pehlivan… Hazırsanız başlayalım!”dedi tek nefeste…

TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin