Bölüm 5

145 28 0
                                    

"2

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"2.SEZON / 5.BÖLÜM"

Ne kadar zor olursa olsun hayat çakıl taşlarından ibarettir. Küçükken geçmeyen zaman hayata atılmayla hızlanır ve asla geri dönülmez yollara sokardı insanları…
Demir Mudurnu, evinde camın önündeki rahat koltuklardan birine yayılmış önündeki çizimlere göz atıyordu. Bu aralar o kadar çok koşturmuştu ki biraz tatilin kimseye bir zararı olmaz diye düşünmüştü. Bir haftaya yakın bir süredir Eylül ile vakit geçirmiş ve genç kızın yeniden gülümsemesi için elinden geleni yapmıştı…Ama Demir ne yaparsa yapsın Eylül’ün gözlerinin içindeki buz tabakasını kıramamıştı. Düşünceli halinden vazgeçip başını arkaya yasladığında telefonunun titremesi ile gözlerini açtı ve başın yana çevirerek telefonunu eline alıp kimin aradığına baktı. Gülümseyerek “Efendim Dağhan Amca?” diyerek telefonu açtığında Dağhan Bey “Evlat,benim şirkete gelebilir misin?”diye sordu.

Demir kaşlarını çatarak yarı yatık halini doğrulttu ve “Bir sorun mu var Dağhan Amca?”diye sorduğunda Dağhan Bey güldü ve “İstediğin şey geldi.”dedi. Demir,çatılan kaşları duydukları ile yerini yavaş yavaş gülümsemeye bırakırken “Tamam,birazdan çıkıyorum. Birkaç saate orada olurum.”dedi ve telefonu kapatıp elinde çevirmeye başladı.

Gülümseyerek başını salladı ve yere eğerek derin bir iç çekti. “Buna bayılacak…”diye söylendiğinde gülerek içeri giren kardeşlerine baktı. Eskisi gibi olmasa da yeniden gülüyorlardı ve yeniden omuz omuzalardı…

Ayağa kalktığında onlara dönmeden elindeki kağıtları masasının üzerine bıraktı ve gömleğinin düğmelerini açarak gardırobuna doğru yürüdü. Erdem ve Doruk,birbirlerine bakıp yeniden Demir’e döndüklerinde “Hayırdır?”diye sordular meraklı bir şekilde. Demir “Halletmem gereken bir iş var. Babanın şirketine uğramam gerekiyor.”dediğinde Doruk “Neden? Babam seni yanına mı almak istiyor yoksa?”diye sordu.

Demir “Bunu isterdin değil mi?”dediğinde Doruk eliyle işaret yaptı. Demir bunun üzerine “Onu yerleştirebileceğin münasip bir yerlerin vardır umarım.”dedi.

Doruk “Elbette. Tabii ki.”dediğinde Demir “Siz nereye?”diye sordu. Üzerine geçirdiği beyaz V yaka t-shirt’ünün arasından. Erdem,elindeki kınlarına konulmuş olan kılıçlarını kaldırarak “Eskrim’e.”dedi.

Demir,başını çevirip onlara döndüğünde Erdem “Ne?”diye sordu. Genç adam bunun üzerine “Ne zamandan beri elinize kılıç alıyorsunuz siz?”diye sordu. Doruk,odanın ortasına kadar gelip camdan dışarıya baktığında “Doğduğumdan beri.”diye söylendi.

Bu Erdem’in Doruk’u kılıçla ikinci görüşü olacaktı. İlkinde Derin ile karşı karşıya gelmişlerdi. Kaşları çatılıp başını başka yöne çevirdiğinde Demire baktı ve “Biraz eğleneceğiz.”dedi.

Demir arabasının anahtarlarını alıp,cüzdanını cebine koyduğunda içini çekti ve “İyi tamam”diye söylendi. İkisinin arasından geçerek odadan çıkacağı sırada “Doruk!”diye seslendi. Doruk,elleri cebinde kendisine doğru döndüğünde “Eskrimden sonra şirkete uğrayın beraber yemeğe gideriz.”dedi.

Doruk başını sallayarak “olur. Neden olmasın?”dediğinde Demir başını salladı ve eliyle Erdem’in ensesine dokunarak göz kırptı ve koşarak koridorda ilerlemeye başladı. Arabasına atlayıp holdinge doğru yola çıktığında parmakları ritm tutmuş gözlerinin içine kadar gülüyordu.

“Eylül buna bayılacak!”diye söylendiğinde ayrılık mevsiminin tam yakınında olduğundan habersizdi genç adam…

*****
Bir ressamın tabloya uyarladığı tarihi bir manzara gibiydi iki adamın karşılıklı duruşu. Boş odada birbirlerine bakarlarken sadece saatin tik taklarını duyuyorlardı. Genç adam,uzun kılıcını eline almış sımsıkı tutarken Erdem sol eline olan güvenine daha bir bindi ve dizlerini kırıp mavi sulardan oluşan gözlerini Doruk’un yeşillerine dikti.

Genç adam,kendisine dikkatle bakıyor ve her hareketini tahmin etmeye çalışıyordu. “Hah!”diyerek ilk hamleyi yaptığında Erdem büyük bir hünerle ilk darbeden kurtuldu ve saldırısına saldırı ile karşılık verdi. Doruk,ondan daha atik ve daha güçlüydü.Kılıca nasıl hükmedeceğini biliyor ve bir sonraki hamleyi düşünmeden atıyordu. Erdem ise kararlılıkla elinde tutmuş olduğu çelik parçasına tutunuyor ve gözlerindeki deliliği yansımasından görüyordu.

“Korkuyor musun yoksa?”diyen arkadaşına baktığında dudakları hafifçe kıvrıldı ve “Kıçımı ye Pehlivan!”diye tısladı. Gülümsemesi bulaşıcı ama sesi olabildiğince tehlikeliydi. Doruk,kahkaha atarak bir kez daha üzerine geldiğinde bu sefer durmadı ve her bir darbeyi ardı ardına indirmeye başladı. Erdem ondan kurtulup duvara doğru koştuğunda Doruk “Ne o? Kaçıyor musun?”diye sordu kılıcını defalarca elinde çevirerek. Peşinden gidip gözlerini iri iri açtığında yeri ve göğü inletecek şekilde bağırdı ve Erdem’in duvara tırmanır gibi yapıp başının üzerinden geriye takla atması ile şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi. Kılıcını ikiye ayırıp iki eline aldığında Erdem’e saldırdı. Genç adam,oyun bile olsa içindeki acıyı ve öfkeyi yansıtırcasına ona vuruyor ve Derin’i kıskanmanın acısını ondan çıkartırcasına saldırıyordu. Doruk o gözlerde pek çok şey görüyordu ama buna rağmen susuyor ve Erdem’in kendisine saldırmasını bekliyordu. Genç adam,aynı kendisi gibi kılıcını ikiye ayırıp iki eline aldığında salonun ortasında dönmeye başladılar. Demir parçaları birbirlerine her çarpışında ses yankılanıp duvarlara çarpıyor ve yeniden sanki güç vermek istercesine ruhlarına geri dönüyordu…

Arthur & Lancelot misali birbirleri ile dövüşürken Doruk son bir kez hiddetle asıldı elindeki kartalın kalkanına. Kılıç,sanki adamın hiddetin beslenirmiş gibi parlayıp Erdem’in kılıcının üzerine doğru kapandığında iki adamın gözleri birbiri ile buluştu. Nefes nefese kaldıkları süre boyunca elleri havada asılı kalan iki arkadaş çatık olan kaşlarının arasından kahkahalarla gülmeye başladıklarında kendilerini izleyen kızdan habersizlerdi. Derin,cam odanın diğer tarafından onları izlemiş ve nefesini tutmak zorunda kalmıştı. İki adamda yere oturup birbirlerine vurup dururken o da onlarla beraber gülüyordu şimdi. Çilem,yanına gelip onun baktığı yere baktığında genç kız pencereyi kapadı ve “Hadi gidelim.”dedi odadan çıkarak.

Çilem “İyi misin?”diye sorduğunda Derin Osman Kohen’in kendisini zehirlediğini yavaş yavaş yeniden hatırlamaya başlıyordu. Doruk sayesinde! Kıza dönüp “Evet, elbette”dediğinde Çilem sıkıntı içerisinde iç geçirdi. Derin “Ne oldu?”diye sordu.

Çilem “Seçil nerede?”dedi.

Derin “Bilmiyorum. Açıkçası ilgilenmiyorum da.”dediğinde Çilem de en az Derin kadar aklına doluşan anılarla boğuşup duruyordu. Düşüncelerinin arasından “O beni korkutuyor Derin. Çok sinsi.”dediğinde Derin uzanıp Çilem’in elini tuttu ve el ele evden çıktılar.

Doruk ve Erdem ise gülerek duşa girmiş ve şarkı söylemeye başlamışlardı.

*****
Demir ise şirkete gelmiş ancak aradığını bir türlü bulamamıştı. Dağhan, kasanın şifresini ona verip telefonu kapadığında genç adam sıkıntı ile iç geçirdi ve kendisine bile ait olmayan bir şeyi açacağı için gerim gerim gerilmeye başladı. Yürüyen merdivenlere binerek bütün bir katı yavaş yavaş dönerek çıkmaya başladığında suç işlemiş çocuklar gibi hissediyordu kendisini…

“Aptal! Salak! Öküzsün kızım sen!”diye söyleniyordu genç kız. Yemek tepsisini toplarken yemekleri masanın üzerine dökmüştü ve bütün o işlemeli kağıtlar salçalı soslu,kağıt bezlere dönmüştü. Annesi onu gebertecekti! Allah’ım diyerek kısa sarı saçlarını eliyle çekiştirmeye başladığında masanın üzerini temizlemeye başladı. Elleri salça ve yağ olup dokunduğu her yeri batırdığında küfür etmeye başladı ve ayağı kayıp yere düşmesi bir oldu.

“Gerizekalı ben! Ya Allah’ım niye ya niye?!”diye bağırdığında arkasından “Sen de kimsin?”diyen adama döndü şimşek hızında. Eline aldığı kaşıkla adama döndüğünde gözlerinde hiddet vardı.

“Sana bir soru sordum?”diyen Demir içeri doğru bir adım attığında genç kız “Yaklaşma !”diye tısladı. Demir,aynı dili konuştuklarını görünce kaşlarını çattı ve “Burada ne yapıyorsun?” diye sordu. Genç kız “Ne yapıyor gibi gözüküyorum?”diye sorusuna soru ile cevap verdi. Genç adam,zaten gergin olan sinirlerini daha fazla germemek için masanın arkasına doğru hamle yaptı ancak kız ona izin vermedi ve yağlı kaşığı beyaz t-shirt’üne sürterek “Çekil buradan!”diye bağırdı.

İri griye çalan gözleri,kendisine kızgınlık ve şaşkınlıkla bakmakta olan adama baktığında bir an yutkundu ve gözlerini kapayarak “Bu şirketin önemli kişilerindensin değil mi?”diye sordu kör talihine daha da küfür ederek. Demir,başını kaldırıp kızın allanan yanaklarına baktığında “Yaşın kaç senin ya? Çocukların bu kata gelmeyeceğini söylemediler mi sana?!”diye kızdığında genç kız birden gözlerini açtı ve “sen kim oluyorsun be? Kimmiş çocuk?”diye bağırdı. Demir,ona aldırmadan kasayı açıp küçük kutuyu eline aldığında yeniden şifreyi girip kasayı kapadı ve kıza doğru ilerleyerek “Bu odadan hemen çıkacaksın beni anladın mı?”dedi. Sesi oldukça sakin ama bir o kadar da tehditkardı.

“Çıkmıyorum!”diyerek ayağını yere vuran genç kız karşısında ona deliymiş gibi bakmakta olan adama bakıyordu inadına… Demir,içinden “Allah’ım neye çattım ben böyle?”diye düşünürken kapıya doğru yürüdü ve kızın “Önemli değil.”diyen sesini duydu.

“Anlamadım?”diyerek kıza baktığında kız “özür dilerim dedin ya.”dedi. Genç adam,bir elini saçlarının arasından geçirerek “Kızım,hasta mısın sen? Ha? Kafanda tahtan falan mı eksik? Kimsin sen ya?”diye bağırdığında genç kız olduğu yere sindi  ve korku ile “Aşçının kızı!”diye kekeledi.

Demir “Aşçının kızı…”diye söylendiğinde genç kıza baktı yeniden ve “Aşçının kızı demek?”dedi.

“Evet,aşçının kızı. Nesini anlamadın?”diye bağırdığında içeriye gülerek giren Doruk ve Erdem’e baktı. Ne kadar hızlı gelmişlerdi böyle? Doruk “Hayırdır? Sen de kimsin?”diyerek kıza baktığında Demir “Aşçının kızı.”diye söylendi. Erdem ve Doruk aynı anda “Aşçının kızı mı?”diye bağırdılar ve birbirlerine baktıktan sonra Demire baktılar.
Demir başını salladığında Doruk “İlginç bir isim.”dedi gülmemeye çalışarak. Kıza yeniden baktığında üstü başı batmıştı. Kız ise sinirle titreyerek “Ahhhh,yeter ama! Benim annem aşçı tamam mı? Ondan öyle söyledim.”diye bağırdığında Demir “Babana söyle çocuk işçilerden uzak dursun.”dedi.

Doruk başını salladığında gözlerini iri iri açtı ve kızı son anda durdurdu. Kız “Bana bak seni beyinsiz. Benim adım Elif! Beni anladın mı? Burada anneme yardım etmek için bulunuyorum.”diyerek elindeki kaşığı Demire attığında genç adam son anda bir yerine bir şey olmasından kurtuldu ve “Kaçık!”diyerek kızın yanından söylenerek gidişini izledi. Erdem “Vay be,kıza bak ağabey.”dediğinde Doruk “al benden de o kadar. Düşündüm de acaba babamla mı çalışsak?”diye sorduğunda Demir ikisine de arkadan birer tane yapıştırdı ve “İkiniz de çenenizi kapatın.”dedi ve elindeki kutuyu onlara doğru uzattı.

Doruk kutuyu açıp yüzüğü gördüğünde Erdem “Kız olsaydım seninle evlenirdim adi herif!”dedi gülerek. Doruk ise işlemelere bakıyor ve yaratılan şahesere gülümsüyordu. Mermer taşlarından yapılma,ortasında yeşil bir zümrüt taşının üzerine konulmuş tek taş duruyordu. Doruk “Olağanüstü…”dediğinde Demir gülümsedi ve kutuyu Doruk’tan alarak “Eylül’e evlenme teklifi edeceğim.”dedi. Doruk,arkadaşını tebrik ederken Erdem ona içini çekerek bakıyordu. Demir ile göz göze geldiklerinde “Tebrik ederim ağabey.”dedi ve omzunu sıktı. Demir başını salladığında Doruk “  hadi yemeğe”diyerek onları yönlendirdi ve merdivenlere doğru yürüdüler. Doruk “iki gün sonra İstanbul’da olacağım.”dediğinde Demir “biliyorum.”dedi. erdem gülerek “Aklım şu kızda kaldı.”dediğinde Doruk da güldü ve “Valla Demir ile mükemmel bir uyum içerisindeydiler.”dediğinde Demir önündeki salça bulaşığına baktı ve kaşlarını çatarak “Sersem! Allah’tan bu ilk ve son görüşümdü. Aptal!”diye söylendi ve arkadaşlarına katıldı…
Ne diyordu yazar; hayat avuç içlerimizdeki çizgilerden ibarettir. Ve eğer o,yolunda gitmesini istemiyorsa bir şeylerin o çizgileri keser ve yeni bir yön kazandırırdı… Ve O buna kader diyordu…

TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin