Bölüm 112

134 20 0
                                    

Bölüm 112“Bence bu da çok güzel oldu”“Bilmem” diyen genç kız dudak bükerek yüzüne düşen saçları kulağının arkasına sıkıştırıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 112

“Bence bu da çok güzel oldu”

“Bilmem” diyen genç kız dudak bükerek yüzüne düşen saçları kulağının arkasına sıkıştırıyordu. “Diğerlerinden bir farkı yok”

“Sen iyi misin?” diye soran Esra’ya bakan genç kız kaşlarını çatıp derin bir nefes aldı. “Değilim” dedi. Sıkıntıyla içini çekerken “Daha fazla denemek istemiyorum. Hepsi birbirinin aynı artık gidebilir miyiz?” diye sordu. Esra, başını sallayıp onun deneyip almak için bırakmış olduğu eşyaları eline aldı ve kasanın yanında beklemekte olan adamların yanına gideceğini söyleyerek Bade’yi yalnız bıraktı. Genç kadın, elindeki giysilerle kasaya yaklaşırken Yavuz sanki geldiğini hissetmiş gibi dönüp yüzüne baktı. “Bade nerede?” diye sorunca Doruk da kendisine dönmüştü. “Kabinde, üzerini giyiniyor. Bunları alıyoruz” diyerek kasiyere uzattığında Doruk “Bir problem mi var?” diye sordu. Kaşlarını kaldıran Esra “Bilmiyorum. Biraz huzursuz gibi” diyerek omuz silktiğinde Doruk gözlerini kıstı. “Sen git” diyen Yavuz onun sırtına vururken genç adam başını sallayarak onu kabinlerin olduğu yere doğru iteledi. Genç adam, sıkılarak ellerini ceplerine sokarken kabinlerin önüne geldi ve derin bir nefes alarak “Kızıl?” dedi.

O ana dek başını önüne eğmiş kabinin içinde yerde oturmakta olan genç kız, Doruk’un sesini duyması ile başını kaldırıp kabinin perdesinden gözüken gölgeye baktı. Doruk, kızın ses vermemesi üzerine yeniden “Kızıl?” derken Bade ellerinden destek alıp ayağa kalktı. Denemiş olduğu mini elbisenin fermuarını çekip eliyle perdeyi araladığında genç adamın sıkıntıyla beklediğini görüp dudaklarını araladı.

“Kızıl?” diyen Doruk ona dikkatle bakarken genç kız gülümsemeye çalışarak “Bunu deniyordum” dedi. Kabinin perdesini açıp dışarı çıktığında Doruk’un bakışlarının üzerinde gezinmesini bekledi ama olmadı. Genç adam, kızın nesi olduğunu anlamak ister gibi gözlerinin içine bakıyordu sadece. “Beğendin mi?” diye soran genç kız ellerini yumruk yapıp sabırsızca olduğu yerde dikilirken Doruk “İyi misin?” diye sordu. Bade, onu duymazlıktan gelip “Bence biraz dar ama üzerime tam oturduğundan çok beğendim ben. Hem lacivert bana gerçekten yakışıyormuş bunu fark ettim” diye söylenirken Doruk’un kaşları giderek çatılmaktaydı. Genç kızın, yanına gelip durması ile ikisi de dönüp aynaya baktı. Bade gülerek “Şirin olmaktan çok seksi olmuşum” diye söylendi. Doruk’un bakışları kızın gözlerinden aşağı kayıp, onun vücudunu süzmeye başladığında Bade nefes almayı unutup gözlerini irice açtı. Genç adamın bakışları üzerindeki elbiseyi paramparça ediyormuş gibi hissettiriyordu. Bileğine temas eden sıcaklıkla başını çevirip Doruk’a bakan genç kız “Beğenmedin değil mi?” diye sordu.

“Eve dönüyoruz” diyen Doruk sinirle kaşlarını çatarken Bade ne diyeceğini bilemeden bir başına bırakıldı. Doruk, yanından geçip giderken ona hissettiklerini söylemek istedi ama yapamadı. Kaşlarını çatıp, ellerini yumruk yaparken bir koşu kabine girip üzerindekileri çıkardı. Kısa kot şortunu bacaklarından geçirip, ayaklarını çizmelerine sokarken uzun kazağını da giyiniyordu bir yandan. Elektriklenen saçları kazağın içinden çıkarken ses çıkardığında genç kız dönüp aynaya baktı. O kadar öfkeli gözüküyordu ki! Çantasını boynundan geçirip kabinden dışarı çıktığında kasanın az ilerisinde kendisini beklemekte olanları görüp derin bir nefes aldı ve başını çevirip çıkabileceği bir yer aradı. Arka kapı olduğunu tahmin ettiği yere, mağaza görevlisi ile birlikte girerken Doruk ve diğerleri her şeyden habersiz kızı bekliyorlardı.

Bade, buz gibi havaya adımını atarken bir an nereye gideceğini bilemedi. Ancak kalabalığın arasına karışıp, küçük Pazar tezgâhlarının arasında ilerlemeye başladığında geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini biliyordu. Uzayan yolun nereye vardığını bilmeden ilerlerken birden geriye doğru çekilmesi ile çığlık atmak istedi ancak dudaklarının üzerine kapanan iri ellerle hiçbir şey yapamadı.

Doruk ise sıkıntıyla olduğu yerde dururken Yavuz “Bunu istediğinden emin misin?” diye soruyordu. “Ne istediğimi biliyorum” dedi genç adam.

Yavuz “Öyle diyorsan.”

Doruk “Diyorum.” Dedi ardından “Nerede kaldı?”diye söylendi. Esra, içini çekip “Ben gidip bir bakayım” diyerek yanlarından ayrıldığında Doruk başını salladı “Şu aile meselesi ortaya çıktığından beri mutsuz” diye söylendi.

Yavuz “Onu da anlamak lazım” derken Esra da kabinlerin olduğu yere gitmiş Bade’ye bakıyordu. Genç kızın, giyinmiş olduğu kabinin perdesini açıp kaşlarını çattığında yanına gelen mağaza görevlisine dönüp kızı sordu.

Genç görevli başıyla arka kapıyı işaret ettiğinde Esra dişlerini sıkarak yüzünü buruşturdu ve hızla arkasını dönüp kendisini bekleyen adamların yanına gitti. Yavuz, başını çevirip kendisine baktığında “Lanet olsun!” diyerek dışarı çıktı. Doruk, bunun üzerine dönüp Esra’ya baktığındaysa genç kadın “Gitmiş” dedi. Genç adamın gözleri irileşirken suratı bembeyaz oldu. Yavuz’un peşinden dışarı çıkarken sinirle söyleniyordu. “Onu bulduğum zaman kemiklerini kıracağım! Nereye gidebileceğini sanıyor ki?” diye bağırdı. Esra da peşinden gelirken “Kohenler şehirden ayrıldı mı?” diye sordu. Önden giden Yavuz birden durup karısına baktığında, bakışlarını Doruk’a çevirdi. Genç adam, kolunda ki saate bakıp dişlerini sıkarken “Gitmiş olmaları lazım” diye söylendi ardından Yavuz’un “Umarım aklımdan geçeni yapmıyordur Doruk.” Dedi ve hızla arkasını dönüp kalabalığın içinde koşmaya başladı.

Bade, pazar tezgâhlarının olduğu yere çekiştirilip dururken ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Şaşkındı ve korkuyordu. Bileğini tutan ve geriye doğru büken adamın kim olduğunu anlamak için topuğuyla adamın ayağına vurup kafa attı. Adam inleyerek geriye çekilirken Bade yumruk yapmış olduğu elini adamın suratına geçirdi hiç düşünmeden. Yüzüne bakma fırsatı bulamadan yeniden koşmaya çalışırken tekrardan yakalandı ve adamla birlikte pazar tezgâhının üzerine düştüler. Tezgâh sahibin ettiği küfürleri duymazlıktan gelen adam “Bade Hanım!” diyerek bağırırken diğer yandan da tezgâh sahibine bakıyordu öfkeli gözlerle.

Bade “Yahya?” diyerek adamın altından çıktığında genç adam yüzünü sıvazlayıp “Nereye gidiyorsunuz?” diye sordu. Sesi oldukça sertti “Doruk Bey, sizin kaçtığınızı biliyor mu?”

“Ben kaçmadım” dedi Bade kaşlarını çatarak.

“Öyle mi?” diye sordu genç adam kasılı çenesinden zar zor konuşuyordu. “Öyleyse Doruk Bey nerede?” diye sorduğunda Bade “Bak kısa bir işim var tamam mı? Onu halledip döneceğim!” dediğinde genç adam kıza doğru bir adım atıp üzerine doğru eğildi “Bade Hanım, Doruk Bey’in izni olmadan hiçbir yere gidemezsiniz” dedi tehdit dolu bakışlarla.

“Bana engel olamazsın!” diyen genç kız aynı şekilde Yahya’ya gözdağı verirken genç adam uzanıp kızın bileğinden tuttu ve “Gidiyoruz!” dedi. Bade, gözlerini kısıp elini adamın bileğini tutan elinin üzerine koyduğunda çenesi kasılarak konuştu “Beni duymadın galiba Yahya bana engel olamazsın!” diyerek adamın kasıklarına bir tekme savurduğunda genç adam dişlerinin arasından hırlayarak kıza baktı. Bileğini bırakmayan adama dolu dolu gözlerle bakan genç kız adamın gözlerinin içine baka baka oturduğu yerden ayağa kaldırıldığında genç adam “Ben de sizinle geliyorum” dedi. Ardından iki parmağını dudaklarının içine sokup ıslık çaldı. Çok değil birkaç dakika içerisinde kasaba pazarının içinde beliren iki atlı adamı atların üzerinden inerek yanlarında durduğunda Bade şaşkınlıkla adama bakıyordu. Genç kız, hiç düşünmeden kendisini atın üzerine attığında Yahya da diğerlerine emirler veriyordu.

“Tezgâh sahibinin zararını karşılayın ve Doruk Bey’i bulun” diyerek atın üzerine atladığında Bade başını eğmiş atın yelelerine bakıyordu.

“İyi misiniz? Eğer korkuyorsanız…”

Atın, yelelerinden tutup çekmesi ile şaha kalkan at genç kızın kaşlarının çatılmasına neden olurken Yahya şaşkınlıkla kıza bakıyordu. Bade, nereye gideceğini bilmeden atını pazarın içinden çıkarırken genç adam da kendisini takip ediyordu. O kadar hızlıydı ki ve o kadar hâkim gözlerini kısa bir anlığına kapamış olsa kendisini kızgın kumların üzerinde dans eden atıyla birlikte koştuğunu görecek gibiydi. Haykırarak atın yelelerini daha sıkı kavrarken Yahya’nın “Sola!” diye bağırması ile gözlerini kapatıp adamın dediğini yaptı ve tarihi büyük bir otelin önünde durdu.  Pek çok arabanın arka arkaya dizilmiş olduğu alana geldiklerinde atından inen genç kız, otelin kapısından korumalarıyla birlikte dışarı çıkanlara baktı. Genç adam, sanki izlenildiklerini fark etmiş gibi başını çevirip az ilerilerinde durmakta olan kıza baktığında bakışları önce şaşkınlık ardından da gülümsemeyle perçinlenmişti. Uzun saçlarını bir toka yardımıyla ile toplayıp arkasında bırakırken yanındaki iki kız da aynı şekilde Bade’ye bakıyorlardı.

Yavuz,dağılan pazar tezgahına bakıp sinirle kaşlarını çattığında Doruk sanki hiçbir şey olmamışçasına rahat davranıyordu. “Halit!” diye bağıran Yavuz adamlarının yanına gelmesi ile başını çevirip onların tarif ettikleri yöne baktı. “Yahya ağabey Bade Hanım’ın yanındalar” demesiyle Doruk kaşlarını kaldırıp içini çekti “Peki” dedi. Yavuz,sanki duyduklarına inanamıyormuş gibi dönüp Doruk’a bakarken genç adam bir elini saçlarının arasından geçirip,alt dudağını dişledi ardından “Ben eve dönüyorum. Siz onu bulup getirirsiniz” dediğinde Esra “Emin misin?” diye sordu.

Doruk,sesini çıkarmayınca da Yavuz endişeli bir ses tonuyla “İyi misin?” dedi “Yüzün kireç gibi”

“İyiyim” dedi genç adam bakışlarını kendilerine bakmakta olan insanların üzerinde dolaştırarak “Sadece eve gidip dinlenmek istiyorum”

Yavuz “Bade ne olacak?”

“Ne demek ne olacak?” diye sordu Doruk.

Yavuz “Onu, o insanlarla yalnız mı bırakacaksın?” diye sorduğunda Doruk içindeki öfkeyi dışarı yansıtmamak için dişlerini sıkmaya başlamıştı. Sakin bir ses tonuyla “Giderken yalnız gitmeyi tercih etti değil mi? Beni istemedi. Hem iyi yanından bakmalıyım belki de boşuna evham yapıyorum. Onlarda burada olduğu sürece Bade’ye kimse zarar veremez. Az önceki kadar sinirli de değilim ne de olsa kan çekiyor değil mi?” dediğinde Yavuz genç adama şüpheli gözlerle bakıyordu. Ancak Doruk arkasını dönüp geri yürümeye başladığında en büyük şaşkınlığı yaşayan yine kendisi olmuştu. Esra, Yavuz’un yanına gelirken “Sanırım sindirebiliyor” diye söylendi. Yavuz’un bakışları uzaklaşmakta olan arkadaşının siluetine takılırken  “Yalan söylüyor” dedi. Kaşlarını çatmış ellerini yumruk yapmıştı. “Korkusu onun canını yakıyor. Bade’yi durduramayacağını da biliyor” dediğinde Esra “Ama Bade onlarla gitmez, değil mi?” diye sordu.

“Adam bir konuda haklı” dedi iç geçirerek “Kan çekiyor”

“Saçma!” diyen Esra sert bir sesle konuştuğunda genç adam dönüp karısına baktı “O ne demek şimdi?” diye sordu.

Esra “Sırf kan çekiyor diye Bade o insanlarla hiç bilmediği bir hayata adım atacaksa bunu onlarla ilk karşılaştığı gün yapardı ama o  bunu istemedi. Çünkü aklında böyle bir düşünce yok”

Yavuz “Nereden biliyorsun?”

Esra “Konuştuk” dedi. Ardından ceketini düzelterek silahlarını kontrol etti. “Ne demek konuştuk?” diyen genç adam karısının kolunu tuttuğunda Esra iç geçirerek ona baktı “Bana, eğer annemle babamın gelip beni istediklerini söyleselerdi onlarla gidip gitmeyeceğimi merak ettiğini sordu” dedi. Genç adamın duruşu değişirken gözlerinden bir parıltı gelip geçmişti. “Sen ne dedin?” diye sorduğunda Esra “Doğru olanı” diye söylendi. Bakışlarıyla etrafı kolaçan ederken Yavuz “Doğru olan ne ki?” diye sordu.

Genç kadın, dönüp kocasına baktı. Çatık kaşlarına, koyu renkli gözlerine gerilen dudaklarına. İçini çekerek “Benim ailemin sen olduğunu ve onları hiçbir şekilde kabul etmeyeceğimi söyledim” dedi arkasını dönüp yürümeye başlamadan önce. Yavuz “Ne?” diye sorarken genç kadın uzanıp onun elinden tuttu “İçten içe benim seni bırakıp gitmemi istediğini biliyorum ama bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecek duydun mu beni?” dedi gözlerinin içine bakıp ardından “Hadi gidelim. Kendimden konuşmayı sevmiyorum” diyerek genç adamı çekiştirmeye başladığında Yavuz’un nasıl rahatladığından habersizdi.

***

Bade, neden orada olduğunu bilmiyordu ancak kendisini gelmekten de geri alamamıştı. Kaşlarını çatarak onlara doğru ilerlerken ne diyeceğini, nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Öte yandan yanındaki koruma da hiç iyi şeyler hissetmiyordu onlara karşı. Öyle ki kıza doğru adım atıp ona sarılmak isteyen Ravza’yı sert bir şekilde iten genç adam Bade’yi arkasına aldığında birden bütün adamların, lüks otelin önünde kendisine silah çekmeleri ile baş başa kalmıştı. Ama buna rağmen korkmamıştı. “Ona dokunamazsınız!” diyerek az önce itmiş olduğu kıza bakan genç adam “Duydunuz mu beni?” diye sordu. Ses tonu o kadar sakindi ki ona bakan Ravza Shah başını sallamaktan başka bir şey yapamamıştı.

“Fazla zamanımız yok” diyen Rabia genç adama meydan okuyan bakışlarla bakarken Bade, Yahya’nın arkasından çekilip öne çıktı.

“Bade Hanım?” diyen genç adam diğer korumalarında gelmesi ile İbrahim Shah’a döndü ve “Adamlarına silahlarını indirmelerini söyle!” dedi. Ancak genç adam onun dediğini yapmadı. Bunun yerine tam ayağının dibine düşen mermi kovanına bakan İbrahim Shah kısılı gözleri ile Yahya’nın arkasında durmuş elma yemekte olan adama bakıyordu. Yavuz, kendisinden emin bir şekilde karşılarında dururken başıyla adamları işaret edip “Silahlarınızı indirin” dedi. İbrahim, ondan korkması gerektiğini bilmesine rağmen hiçbir şey hissetmiyordu. Yavuz ise gayet keyifli olan ruh hali ile etrafındaki insanlara bakıyordu.

Esra “Dikkat çekiyoruz” diyerek onları uyardığında İbrahim Shah tek bir bakışıyla silahların inmesini ve saklanmasını sağlamıştı. Bade, ona doğru bir adım daha atarken “Aranızda üç adım mesafe olacak” diyen Yavuz’a bakmıştı bir anda. Genç adam, gülümseyerek kıza bakarken “Burayı morga çevirmek zorunda bırakma beni” dedi otuz iki dış sırıtarak. Bade, onun ne demek istediğini anlayıp başını sallayarak yeniden yürümeye başladığında, İbrahim Shah dikkatle kızı izliyordu. Bade, içini çekerek başını önüne eğip elini cebine attı. Herkes onu pür dikkat izlerken genç kız cebinden çekip çıkardığı mendili İbrahim Shah’a uzattı. Genç adam,onun ne yapmaya çalıştığını anlayamazken Bade sükunet içinde “ Bu size ait” dedi.

“Anlamadım?” diyen genç adam dönüp kızlara baktığında Bade yeniden “Bu sizin” dedi. Genç adam, dikkatle Bade’ye bakarken “Bu ailenin” dedi.

“Hayır” dedi Bade başını iki yana sallarken “Bu ailemin” kazağının içinden çıkarmış olduğu kolyeyi avucunun içine alıp sevdi ardından da adama göstererek “Bu benim ailemin. Sahip olduğum tek ailemin” dedi. İbrahim Shah çatılan kaşları ile Bade’ye bakınca genç kız gülümsedi. Gözleri dolu dolu olmuştu. “Sizi tanımıyorum. Hala dediğiniz o insanları ve diğerlerini de. Ben annemi de tanımıyorum” dedi.

Ravza Shah “Bade?”

“Sizi de tanımıyorum” dedi onlara bakıp “Kim olduğunuzu bilmiyorum. Kaldı ki sizinle hiçbir şekilde akraba da değiliz. Benim babamla sizin babalarınız ya da ablalarınız öz kardeş değiller” dediğinde kaşlarını çatmıştı “Nasıl dünyaya geldiğimizi biliyor olmalısınız?” diye sorduğunda Rabia Shah “Bunun bir önemi yok” dedi.

“Benim için var” dedi Bade kaşlarını çatarken “Hiç hak etmediğimiz şeyleri yaşadık. Ben ve abim. Eğer biz sizin için bu kadar önemli olmuş olsaydık bize o günlerde de yardım etmeniz gerekmez miydi? Bunun için sizi suçlamıyorum ama koskoca bir kraliyet ailesinin mensubu olan bir aile kendi kanından olan bir adamın oğlunu korumak için her şeyi yapmaz mıydı?” Kimseden ses çıkmayınca Bade içini çekip yutkundu “Yapardı değil mi? Ama yapmadılar. Sebepleri ne olursa olsun suçlular. Benim için bu böyle.”

Ravza Shah “Bunun için bizi suçlaman…”

“Ben sizi suçlamıyorum” dedi genç kız “Ama sizi kabul de etmiyorum. Ben prenses değilim. Bir kraliyet ailesine de mensup değilim. Ben Melikshah Kohen’in kız kardeşi ve sadece onun prensesiyim, beni anlıyor musunuz? Annemi sadece bu kolyedeki isminden ve içindeki resminden tanıyorum ama hepsi bu. Benim sahip olduğum tek kraliyet bu! Tek aile bu! Yıllar sonra karşıma çıkıp ‘biz senin aileniz’ diyemezsiniz. Benden bunu kabul etmemi de bekleyemezsiniz! Bu bencillik! Ablamın da bunu kabul edeceğini sanmıyorum” diyerek mendili İbrahim Shah’a uzattığında “Abimin babasının ismine sahipsin bu çok güzel. Abim yaşıyor olsaydı bununla çok gurur duyardı. Ama öte yandan sizi istemezdi. Çünkü o her şeyi tırnakları ile kazıyarak inşa etti. Öz kardeşi olmamama rağmen beni korudu, benim için hayatını feda etti. Sizin birden ortaya çıkıp aynı şeyi ona söylemenizi o da kabul etmezdi. Ve inanın bana benim kadar yumuşak da davranmazdı.” Dedi.

İbrahim Shah “Yine de senin bir ailen var” dedi.

“Belki…” dedi Bade başını sallayarak “Ama kesinlikle orada değil” dedi başıyla mendili işaret ederek. “Bir daha karşıma çıkmanızı istemiyorum. Bir daha beni rahatsız etmenizi istemiyorum. Aynı şekilde ablamı da” dediğinde Rabia “Bunun için çok üzüleceksin” dedi.

“Sizi tanımıyorum ki sizin için üzüleyim. En başından her şeyi halletmek en iyisi. Ben sahip olduğum ve olacağım her şeyi kendi ellerimle yapacağım ve bunu yaparken sizden ya da bir başkasından yardım almayacağım. Beni anlıyor musunuz? Bir daha karşıma çıkmanızı istemiyorum! Hiçbir şekilde!” dediğinde Ravza Shah “Açıkçası buraya gelmek bizimde aklımızda yoktu ama senin şu sarı kafalı adam bize başka bir seçenek bırakmadı. Sana ulaşabileceğimiz tüm yolları kapatmış” dedi. Bade, gülümseyerek başını iki yana sallarken Rabia da “Kız kardeşi sağ olsun” dedi. Bade, gözlerini kırpıştırarak açarken “Nefes mi?” diye sordu.

“İsmini bilmiyoruz” dedi genç kız “Ama bu adama yardım edenin kız kardeşi olduğunu biliyoruz. O da yeşil gözlüydü değil mi?” diye sorduğunda Rabia dönüp Ravza’ya baktı. Genç kız, başını sallayınca “Sana ulaşmamızı ve senin bizden haberin olmasını istedi sanırım” dediğinde Bade “Bunu başardı” dedi fısıltıyla. Ardından yeniden İbrahim Shah’a dönüp “Hoşça kalın” dedi.

“Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa, ne olursa olsun sana yardım etmek için hazır olduğumuzu bil” dedi genç adam. Ardından uzanıp tüy gibi bir dokunuşla ipek mendili kızın ellerinin arasından çekip aldı. Arkasını dönüp giderken Bade ağlamayı bekledi ama yapabildiği tek şey gülümsemek oldu. Bir defteri daha açılmadan kapamayı başarmıştı. Hayatında başka soruna yer vermemeye kararlıydı ve geçmişinin bu tarafını hiçbir şekilde geleceğine dâhil etmeyecekti. O sadece Melikshah Kohen’in kız kardeşiydi ve sadece onun prensesiydi. Onun Bade’si… Gözlerini kapatıp gülümserken sanki abisinin de uzaklarda bir yerde gülümsediğini hisseder gibi oluyordu. “Badem…” diyordu sanki ona huşu içinde. Genç kız usulca gözlerini araladığında dönüp Yavuz’a baktı “Eve gidelim mi?” diye sordu “Almam gereken bir gönül var”

Genç adam, başını sallayıp gülerken Yahya’ya baktı “İyi iş çıkardın oğlum”

Genç adam, başını eğerek selam verirken uzaklaşan korumalara baktı ardından Yavuz’a dönerek “Lyon’a ne zaman döneceğiz?” diye sordu. Bu soru üzerine kıkırdayan Bade “Tekme attığım için çok özür dilerim” dediğinde genç adam “Önemli değil ama bir dahaki sefer lütfen aynısını yapmayın” dedi yüzünü buruşturarak. Gülerek hep birlikte meydanda yürümeye başladıklarında Bade “Atlar ne olacak?” diye soruyordu.

Yavuz “Bırak şimdi onları sen evdeki atı düşün” dediğinde Esra “Yavuz!” diye bağırdı. Genç adam, kahkahalarla gülerken Bade de ona eşlik ediyordu.

***

Sıcak bir duşun sonrasında rahatlamış bir halde yatağına uzanan genç adam bir kolunu alnına yaslamıştı. Hoparlöre verdiği telefondan kızın anlattıklarını dinlerken dişlerini sıkıyordu. “Kızı mı varmış?” diye sorarken karşı taraftan Nefes’in kısık sesi geliyordu. “Evet,babası Rose’a tecavüz etmiş” dediğinde Doruk “Kimmiş peki?” diye sordu. Nefes,ona istediği cevabı verdiğinde Doruk “Ne dediğinin farkında mısın sen? Bunun doğruluğu ne peki?” diye sordu.

Genç kız “Yüzde yüz” dedi.

“Nefes…” diyerek söylenen genç adam içini çektiğinde genç kız “Mirasla oynadığımı biliyorlar” dedi. Genç adam “Bu yaptığın tehlikeli. Nefes,çok tehlikeli” diyerek onu uyardığında “Bana başka bir seçenek bırakmadın Pehlivan” dedi ardından “Birkaç pürüzle daha ilgilendikten sonra her şey istediğimiz gibi olacak. Bu bilgileri bizimkilerle de paylaşacağım. Lyon’a döndüğün zaman bir brifing yapalım” dediğinde Doruk “Mutlaka!” dedi ardından “Bade’ye yaptığın şeyi unutmayacağım” dedi. Nefes’in güldüğünü duyan genç adam “Beni çıldırtıyorsun Nefes” diye söylendiğinde genç kız “Zararlı olsalardı inan bana onlara yem atmazdım. Oltaya çok çabuk geldiler ve onu korumak istiyorlar aynı şekilde Derin’i de. Onları isteyip istememek onlara kalmış ama olası bir tehlike anında onlar sığınak olacak” dedi.

“Yine bu riskli. Hayatımızda daha fazla insana yer vermek istemiyorum” dediğinde Nefes “Onlar hayatımızda değil” dedi “Sadece çemberin dışındaki güçlü,görünmez halkalardan biri” dediğinde Doruk “Çember demişken” diye söylendi “Rose ile Onno arasındaki bağlantı hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu.

“Ne düşündüğümü duymak ister misin?”

Doruk “Lütfen”

“Rose,annesine olanlardan dolayı hem Derin’e hem de onu öldürdüğün için sana kızgın. Öldürecek kadar hem de. Bade ve Derin’den nefret ediyor bu yüzden onları öldürmek için her yolu deneyeceğini düşünüyorum. Öte yandan Onno’nun onunla ne işi olduğunu bilmiyorum çünkü Onno’nun derdi benimle,daha doğrusu mirasla ama bir şekilde Rose’a bağlı. Bunu anladık. Benim kafamı kurcalayan şey; Haris Altuğlu’nun beni bırakırken zamanı geldiğinde bu kimlikleri sahibine teslim edeceksin dediğinde bahsettiği kişiyi Mikail sanıyordum” dedi.

Doruk “Hepimiz bunda hemfikiriz kafanı karıştıran ne?”

“Ya Mikail değil de o kişi Ateş ise?” diye sordu Nefes “Daha da önemlisi Onno ile Rose’u koruyan kim? Poyraz abim,Kenan Altuğlu’nun piyon olduğunu söylüyor öyleyse en tepedeki kim?” diye sordu.

Doruk “Yani, bir başkası mı olduğunu düşünüyorsun?” diye sordu. “Mikail’in ne dediğini hatırla Doruk; bu savaş diğerlerine benzemeyecek. Taşları kaldırmaya başladığımız andan itibaren hepimizin isimleri mezar taşlarına kazındı bir şekilde. Ya öleceğiz ya yaşayacağız. Ben bilemiyorum ama sonuna kadar gideceğimi biliyorsun” dediğinde Doruk “Tepedeki mi gönderiyor sence o notları?” diye sordu.

Nefes “Her şey onu gösteriyor tabi bu bizim hayal ürünümüzde olabilir. Etrafımızdaki düşmanları saymaktan artık önümüzdeki sorunları göremiyoruz.” Dedi. Doruk, genç kıza bir şeyler söylerken dışarıdan gelen seslerle kaşlarını çattı. Nefes ise “Kapatmam gerek Ateş’in ve diğerlerinin bunlardan haberi yok ama en kısa zamanda onlarla da paylaşacağım” dediğinde Doruk “Nefes, dikkatli ol ne olur. Benim yüzümden sana bir şey olmasını istemiyorum” dediğinde Nefes “Lütfen, burada bütün ailenin katline neden olacak kişi ben olduğum yazarken nasıl oluyor da senin yüzünden başıma bir iş gelebilir söyler misin?” dedi gülerek hemen sonra da “Sonra görüşürüz. Seni seviyorum tamam mı?” dedi ve telefonu kapadı. Doruk, “Ben de prenses” diyerek kaşlarını çatıp gözlerini kapatırken yatakta yüz üstü dönüp yastığı kucakladı. Yüzünün yarısı yastığa gömülürken diğer yarısı camdan içeriye vuran aydınlıkla parlıyordu. Yaklaşan ayak seslerinden kızın geldiğini anlayan genç adam istifini bozmadan yatmaya devam ederken kapının açıldığını duyup bakışlarını kıstı. Bade’nin kokusu bütün duyularına yayılırken sanki baharı kucaklıyormuşçasına gözlerini kapatıp açtı. Yatağın boşta kalan kısmının aşağı inmesi ile gözlerini aralayan genç adam bacaklarını kalçalarının altına almış olan kıza baktı bir süre. Ardından bakışlarını ondan çekip cama çevirdi. Bade, gülümseyerek genç adama bakarken uzanıp onun sırtındaki dövmeye dokundu. Kartal’ın kanatlarına dokunup içini çekerken Doruk da gözlerini kapamış onun yumuşak dokunuşlarının bedenini rahatlatmasının keyfini yaşıyordu sesini çıkarmadan.

“Bana kızdın” diyen genç kız genç adama bakarken Doruk gözlerini açmadan öylece yatıyordu. Genç kız, alt dudağını dişleyip onun üzerine çıkıp çıkmama konusunda kararsız kalırken parmaklarının baskısını biraz daha arttırıp dövmenin ortalarına geldi. Bir gözü sarı olan dövmeye dokunup içini çeken genç kız “Gitmek zorundaydım Doruk bunu tek başıma halletmek zorundaydım” diye söylendi. Ardından içinden gelen ani bir istekle ata biner gibi bacaklarını iki yana açıp genç adamın sırtına oturdu. İki eliyle onun kaslı sırtını okşayıp dövmesini severken “Onlara bir daha karşıma çıkmamalarını söyledim” dedi. Doruk, gözlerini açıp dışarıya baktığında Bade “Benim ailemin burada olduğunu ve bildiğim tek ailemin abimden ibaret olduğunu söyledim.” Dedi. Doruk, yine sesini çıkarmayınca genç kız ümitsizce konuşmasına devam etti “ Doruk, ben onların geleceğime şekil vermelerini istemiyordum tamam mı? bu yüzden gittim. Eğer sana söylemiş olsaydım beni durdururdun” dediğinde neredeyse ağlayacaktı. Başını yana eğip genç adama bakarken “Bu kadar çok mu kızdın gerçekten?” diye sordu “Doruk?” diye seslenirken onu hafifçe sarsmıştı da. Ancak genç adam cevap vermemişti.
Başını önüne eğip içini çekerken “Ben doğru olduğuna inandığım şeyi yaptım” diye fısıldadı. Kalkmak için hamle yaptığı sırada Doruk birden dönüp onunla göz göze geldi. Genç kız, şimdi adamın sırtında değil karnında oturuyordu. Onun göğsündeki kalp dövmesine ve üzerinde yazan isimlere bakan genç kız içini çekerek Doruk’a bakarken genç adam “Bana söylemiş olsaydın seni durdurmazdım” dedi.

Bade “Ne?”

“Bazı konularda aşırı tepki verdiğimi biliyorum ama ben böyleyim. Her şeyimi doruklarda yaşıyorum.” Dedi.

Bade “Doruk, ben…”

“Kızıl…” dedi genç adam “Ben yıllar sonra bir kız kardeşim olduğunu öğrendim tamam mı? Ve buna rağmen bir kez olsun hesap sormadım kimseden. Hala bununla cebelleşiyorum ve inan bana senin ne yaşadığını, ne hissettiğini biliyorum. Sadece… Biraz bencilce ama benden başka kimseye ihtiyaç duyma istiyorum. Beni anlıyor musun?” diye sorduğunda Bade “Senden başka istediğim hiçbir şey yok ki zaten. Sen bu dünyada benim istediğim tek şeysin. Tek dileğimsin” dedi.

Genç adamın yüzü tatlı bir gülümseme ile aydınlanırken Bade onun gözlerinde beliren sevgi parıltılarını ve sessiz kabullenişi gördü. Kalbi hızla çarpmaya başlayınca yutkunan genç kız başını eğip genç adamın kalbinin olduğu yeri öptü birkaç defa ardından başını kaldırıp “Bana hep gülümse tamam mı?” diye sordu. Doruk, sesini çıkarmadan ona bakarken Bade yeniden “Tamam mı?” diye sordu. Genç adam, öylece kızın güzel yüzünü izlemeye devam ederken Bade “Ne düşünüyorsun?” diye sordu. Kendisini izlemesine rağmen düşünceli gözüküyordu genç adam. “Seni” diyen Doruk kızın kollarından tutarak kendisine çektiğinde Bade’nin yanakları kıpkırmızı olmuştu bir anda. Heyecanla ve beklentiyle genç adamın kendisini öpmesini beklerken Doruk’un yaptığı tek şey gözlerinin içine bakıp gülümsemek ve burnunu yüzüne, boynuna sürüp kokusunu içine çekmekti. “Doruk…” diye fısıldayan genç kız ne ara kendisinden geçmişti bilemiyordu ama göz kapakları öyle çok titriyordu ki hissettiği yoğun duygulardan ötürü sevgilinin adı bir ilahmışçasına dökülüyordu dudaklarının arasından. Genç adamın, çıplak kollarına dokunup onun sertliğini severken dudaklarının boynundan çenesi boyunca yukarıya doğru çıktığını hissediyordu. Titreyerek onun kollarında erirken Doruk kızı sabit tutuyor ve onunla tatlı bir oyun oynuyordu. Onu öpmeye doyamıyordu… Bakmaya doyamıyordu… Ve koklamaya… O kadar güzel bir kokusu vardı ki Kızıl’ın bu genç adamın içindeki bütün yanardağların patlamasına neden oluyordu. Sadece ona özel ve ona aitti bu koku… Onun bu titreyen halleri bile sadece kendisine aitti sadece o,ona hissettirebilirdi böylesine güzel duyguları… Onun kalbinin fatihi olduğunu biliyordu ve ruhunun ve ne olursa olsun geri kalanlarında sahibi olduğunu biliyordu. Dudakları, kızın dudaklarına uzanıp arsız ve acımasız bir tutkuyla öpmeye başladığında Bade kollarını boynuna dolamıştı. Ondan güç almak ister gibi acemice kendisini genç adama daha çok bastırırken Doruk’un içindeki bütün hücreler şaha kalkıyordu. Yine de iradesine hâkim olmaya çalışıyordu.  Dudaklarını kızın dudaklarından çekmeden, onun dudağının kenarına, üstüne, yanına ve altına öpücükler bırakırken genç kız kendi dilinde bir şeyler söylüyordu. Doruk, onun ne dediğini anlıyor olsa da Bade’nin kendi dilinde konuşması içinde bulundukları anı o kadar derinleştiriyordu ki sanki görünmez bir bağla daha da birbirlerine bağlanıyorlarmış gibi hissediyordu. Onu kendisine daha çok çekerken kızın gözlerini açması ile gülümsemesi genişleyip, iç çekişleri arttı genç adamın “Bana böyle bakma Kızıl” diyerek onun dudaklarından tatlı bir öpücük daha alırken Bade daha fazlasını ister gibi alnını alnına yaslamış soluklanıyordu. “Nasıl?” diye sorarken Doruk’un elleri sırtını okşuyor arada daha aşağılara iniyordu.

“Böyle…” diyen genç adam başını geriye atıp kızın gözlerinin içine baktığında Bade “Beni öpmeni istiyorum” diye söylendi. Elinden şekeri alınmış küçük bir kız çocuğu gibi ağlamaya hazırdı. Doruk, gülerek başını iki yana sallarken genç kız ellerini onun saçlarının arasına daldırdı “Benim değil misin? O zaman isteklerimi yerine getirmek zorundasın” dedi gülerek.

“Sadece seni öpmemi mi istiyorsun?” diye soran genç adam kızın şaşkınlıkla açılan gözlerine baktığında gülümsemesi daha da genişlemişti. Bade, sesini çıkarmadan ona bakınca “Daha fazlasını istiyorum” diye mırıldandı. Doruk, başını eğip ona bakarken uzanıp kızın gözlerinden öpüverdi ardından da “Zamanı gelince Kızıl…” dedi “İnan bana benim için tam bir işkencesin. Beni mahvediyorsun”

Bade “Bu güzel bir şey ama değil mi?” diye sordu tereddütle “Değil mi?”

“Öyle” diye fısıldadı genç adam kızın gözlerinin içine bakıp dudaklarına uzanırken “Öyle…”

Biri yakan diğeri yanandı… Biri ölen diğeri öldürendi… Zaman tam da o anda duruyordu işte… Kulakları sağır oluyor bütün duyuları, bütün hisleri iki beden ve iki ruhtan ibaret oluyordu… Keşke dünya dursa dedikleri an onların aşkla dudaklarının buluştuğu ana gelen andı. Dünya durmuştu… Gün olduğu gibi kalmış ve her şey ve hiçbir şey değişmeden olduğu gibi onlara tanıklık etmeye başlamıştı. Sadece ikisi vardı yeryüzünde… Kötülükler yoktu… Karanlık yoktu… Soğuk ve gözyaşı yoktu… Sevgilinin dudaklarında, sevgilinin kollarında sadece sevmek ve sevilmek vardı geri kalan her şey yalan onlardan başka hiçbir şey gerçek değildi…

TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin