Sabaha karşı açmıştı gözlerini... Açık olan balkonun kapısından içeriye giren lodos tatlı tenleri okşarken genç kız birden gözlerini aralamış ardından içini çekerek nerede olduğunu anımsamıştı. Doruk'un kollarından çıkıp, onu uyandırmamaya gayret ederek yataktan kalkarken henüz yeni doğmaya başlayan güneşin kızıllığını izlemiş ardından bakışları çok değil az ilerisinde ki kumsala çevrilmişti. Başını eğip, üzerindeki kıyafetlere bakındı usulca. Yüzünün etrafına saçılan saçları tek eliyle geriye doğru tarayıp gözlerini kıstı. Çıplak ayaklarla yürüyerek odadan çıktıktan sonra adımlarını sokak kapısına yönlendirdi. Adımları gittikçe hızlanıyor, koşuyordu. Kalbi göğsünden çıkacakmışçasına atarken ellerini yumruk yapmıştı. Nefes nefese, kan ter içinde kalmış bir halde kumların üzerine yığılırken neden bu denli yoğun hissettiğini anlayamıyordu...
BADE
"Sessizlik... İsmimin anlamı buydu sanırım... Geçmişime ayna tutan ruhumun gözlerime yansıttığı o duygu yoğunluğundan bir türlü kurtulamıyorum. Hep korkuyorum... Hep ağlıyor... Sızlanıyorsam muhakkak bir nedeni oluyor... İçimdeki küçük kızın neden bu denli öfkeli olduğunu anlayamıyorum... Dahası neden sürekli beni geçmişime, hatırlamak istemediğim o güne götürdüğünü de... Elimden değil parçalanan ruhumu yerlerden toparlayıp götürüyordu beni, bana sormadan, fikrimi almadan. Oysa ben oraya geri dönmek istemiyorum... Sonum oradaydı benim ama başlangıcımsa burada... Canım yanıyor... Gözlerimi her kapatışımda o anılar yeniden canlanıyor... Geçti, bitti demek etrafınızdakilere nafile! Dilden çıkan kalpten çıkanla bir olabilir mi? Olmuyor! Geçmiyor! Bir asit yağmuruna tutulmuş gibi gözyaşlarım çölün sıcağında çatlamış gibi ruhumun en derini... O bile... Adına, ruhuna tapındığım adam bile o çatlağı iyileştiremiyor... Canım yanıyor işte... Dayanamıyorum çoğu zaman... Mahvediyor bu acı beni... Bu keder... Kimsesizlik... Nereye ait olduğumu bilememek ve bunun uğrunda oradan oraya savrulmak var olan gücümü yok ediyor, kolumu kanadımı kırıyordu.
Şimdi... Sabahın daha güne yaklaşmadığı o tan vaktinin altında ismime yeni anlam kazandıran adamın simgesinin altında oturmuş, kızıl(!)lığı izliyorum huşu içinde... Onun yanı huzur... Onun yanı cennet... Yüzüme yayılan gülümsememe engel olamıyorum... O her şey ve hiçbir şey... O benim!
Öfkesinin doruklarında karşısındakine ne yapacağını umursamadan yaşıyor... Yemyeşil gözlerinin içindeki uçsuz bucaksız orman ancak o isterse sana sevgisini gösteriyor... Ben, onun beni sevdiğine o gözlere bakmaya cesaretim olduğunda öğrendim... Yeniden yaşayabileceğimi onun için ağlayarak fark ettim... Beni önce öldürüp yeniden doğmama neden olurken tamamen onun varlığında anlam buldum... Dudaklarıyla yıkandım... Elleriyle yoğruldum... O,Anif'in bahsettiği kartal benim kurtarıcım aynı zamanda cellâdımdı... Ve ben ne olursa olsun ondan gelene baş eğmiş ve secde etmiştim... Elimi tutup, gözlerime baktığı için... Bütün saçmalıklarıma katlanıp, beni her şeyden, herkesten ama en çokta kendisinden korumaya çalıştığı için şükretmiştim... O benim ibadetimdi. Var olma nedenim. Aynı zamanda yok olma. İyileştiremeyeceği yaralarımın farkında bile bile yanımda kalıp bana sabır gösterdiği için... Onun gibi birinin yanına beni kendisine yakıştırdığı için... Çünkü ben onun gözünde farklı görünüyorken kendi gözümde yüzüm gözüm kanlı,neye,nereye ait olduğunu bilmeyen bir göçebeydim...
Gözlerimi kapatıyorum... Bu zamanlar... Bu saatler o kadar güzel ki... Onun bana sundukları... Hangi rüyanın içindeyim hangi zamandayım fark edemiyorum... Bilinçaltımın oyunu bu biliyorum ama yine de fark edemiyorum... Yerde yatan bedenime bakıyorum. Neden bayıldım? Bu sefer ki şifre ne? Anlam...
"Çok ağlıyorsun!"
Gözlerim kapalı gülümsüyorum. Hafiften dudaklarım titremeye başlıyor "Sen burada değilsin" diyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Ficción GeneralBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.