Herkes özellikle de Demir ile Erdem, şirkette ki odanın önünde durmuş meraklı bakışlarla ustaların kapıyı değiştirmelerini seyrediyorlardı. Kafara'nın getirmiş olduğu kahvelerini yudumlarken bir yandan da avuçlarındaki küçük kurabiyeleri ağızlarına atıyor, tahmin yürütmeye çalışıyorlardı. "Cidden bunu yaptı mı?" diye soran Erdem iç geçirerek kahvesinden bir yudum daha alırken Demir "Görünen köy kılavuz istemez kardeşim" dedi. Cam kapının büyük bir itina ile yerine yerleştirilmesini izlerken, Doruk'un daha ne gibi planları olduğunu merak etmeden duramıyorlardı. "Bunlar nasıl toplantı ya da iş görüşmesi yapacaklar?" diye soran Erdem, Demir'in "Bilmiyorum" demesi ile başını iki yana salladı "Yangına körükle gidiyorlar. Cidden bu kapı bütün her şeyi mahvedecek" diyerek gülümsediğinde Demir "İşin eğlencesi de burada ya zaten" dedi. Hemen sonra içini çekip "Hadi gidelim. Saatlerdir ayakta dikilmiş bunu izliyoruz, yeter belim ağrıdı" diyerek Erdem'i çekiştirmeye başladığında Doruk da aşağıda Bade ile birlikte kahvaltı etmekteydi. İştahla yedikleri yemeklerinin ardından birer kahve içmek için biraz daha zaman yaratan ikili üst katta olan biteni duymamaya çalışıyordu. Bade, kendisine imalı bir şekilde bakan gözlerden bakışlarını kaçırıp önüne dönerken Doruk ondan gözlerini ayırmıyordu. Gülümseyerek zeytinini ağzına alıp çiğnerken "Boşuna saklanıyorsun" diye söylendi.
"Senin için söylemesi kolay! Nereden baksan bir aydır şirkete uğramadık şimdi geldik ama bu sefer de odanın içindeki paralel kapıyı değiştiriyoruz. Ne için?"
Doruk, bilmiş bilmiş gülümsedi "Ne için?"
"Sırf gözünün önünde olabileyim diye. Sırf ne yaptığımı rahatlıkla görebil diye!" derken sesi sinirli çıkmıştı "Buna gerek yoktu Doruk"
Doruk, kızın gözlerinin içine bakarak kahvesini dudaklarına götürüp usulca yudumladı. Dudağına bulaşan kahve bulaşığını yalayıp başını yana kırdığında, gözleri kısıldı "Yanılıyorsun, buna gerek vardı" dedi.
"Şirkette kimse bana zarar veremez" diyen Bade'ye tek kaşını havaya kaldırarak bakan genç adam Bade'nin gözlerini devirmesiyle gülümsedi. "Rose olayını diyorsan eğer o bir anlık boşlamanın sonucuydu tamam mı?" dedi. Yan gözle Doruk'a baktığında, onun hala gülümsediğini görünce kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü. "Gülme" diye sızlanırken gözlerini yummuştu. "Doruk, ben ciddiyim çalışanların bana o şekilde bakmasını istemiyorum"
Doruk "Hangi şekil?"
"O şekil işte" dedi Bade gözlerini açıp.
Doruk "Anlamıyorum Kızıl cidden" diyerek arkasına yaslandığında elini kaldırıp garsondan bir kahve daha istedi. Bade, onun her hareketini izlerken derin bir nefes alıp verdi. Dirseklerini masaya koyup çenesini avuç içlerine yasladığında "Korunması gereken değerli bir objeymişim gibi" dedi. Mavi renkteki gözleri sanki o konuştukça yerlerinden çıkıp aşağı yukarı zıplıyormuş gibi geliyordu genç adama. Gülümseyerek kıza baktıktan kısa bir süre sonra önüne bırakılan kahvesine bakan genç adam, aynı hızda başını kaldırıp yeniden kıza çevirdi bakışlarını. Bade, onun bakışlarının altında ezildiğini düşünürken Doruk rahat bir şekilde kahvesinden bir tatlı kaşığı alıp kızın ağzına uzattı. Bade, sanki bunu her gün yapıyorlarmış gibi yapıp dudaklarını araladığında, içeriye süzülen kahve tadı karşısında gözlerini kapatıp mırıldandı. "Değerlisin" diyen adama açıldı sonra kapanan bakışları. Dikkatle onun yüzünü incelerken gülümseyen yüzünde bile bir tehlikenin olduğunu fark edip, derin bir nefes aldı. "Değerlisin" dedi Doruk yeniden. Bu sefer kızın gözlerinin içine öyle derinden bakıyordu ki Bade nasıl oluyor da hala orada canlı olarak oturabiliyor inanamıyordu. Öte yandan o kadar güzel söylemişti ki 'Değerlisin' derken, iliklerine kadar hissetmesini sağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Ficción GeneralBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.