Bölüm 118
"BİRKAÇ SAAT ÖNCE..."
Paşaya gelen araçların içerisinden çıkan adamlar hızla restauranta doğru ilerlerken gözlüklerini gözlerinden çıkaran Ecel ile İsra ise,kızların dediği üzere etrafa göz atıyorlardı. Oğuz Han'a bakan Ecel "Siz içeri girin" diyerek onları güvenli bir şekilde restauranttan içeriye soktuğunda ikizinin yanına gelip "Ne yapıyoruz?" diye sordu.
"Buradalar!" diyen İsra "Gidelim" diyerek ceketinin kol kısmından elinin içine kayan bıçağı sımsıkı kavrayıp siyah filmle kaplı olan aracın camına vurdu. Adam başını sallayıp kendilerine bakınca "Hel ente Arabi?" diye soran İsra adamın kaşlarını çatması üzerine elinde ki bıçakla adamın gırtlağını kesip onu direksiyona yatırdı ve içindeki diğer üç kişiyi de öldürdü. Ecel "İçerideler!" diyerek koşup restauranttan içeriye girdiğinde Oğuz Han'a bakıp" Onları götür buradan!" diye bağırdı ve Senem'in "Dikkat et" diye bağırmasıyla dönüp elindeki silahı ateşlemesi bir oldu. oğuz Han,kızları güvenli bir şekilde içeriye sokarken Hasan Baba da endişe içinde neler olacağına bakıyordu. Koşarak içeri gelen İsra "Altı kişiyi öldürdüm. Sen de durumlar ne?" diye sordu. Ecel,öldürdüğü adamın yanına gidip ayağı ile ters çevirdiğinde yakasını kıvırıp İsra'ya baktı "Bunlar cellat" dedi.
"O da ne demek?" diyen Oğuz Han kıza baktığında İsra "Bu demek" diyerek kendi ensesini gösterdi "Özel eğitim alan askerler" dedi "Katiil olanlar ve öldürmekte sınır tanımayanlar"
Paşanın içi birden takım elbiseli adamlar tarafından sarıldığında Ecel,Oğuz Han'a bakıp "İçeri gir!" diye tısladı. Eline almış olduğu bıçakla sırtını kardeşinin sırtına yasladığında "Başlayalım" diyerek dövüşmeye başladılar. Oğuz Han'ın ve Rıza'nın da adamlarının işin içine girmesi ile sonuçlanan kavga adamların diz çöktürülmeleriyle sonuçlanırken Ecel korumalara bakıp "Cep telefonlarını alın" dedi. Ardından üzerinden cep telefonu alınan adamların başına gidip her birinin boynunu kesmeye başladı. Bunu gören kızlar dehşet içerisinde çığlık atarak onlara bakarken Oğuz Han bile ne diyeceğini şaşırmıştı. Ecel ile İsra'nın yüzleri,elleri boyunlarına kadar kıpkırmızı olduğunda Oğuz Han "Neden konuşmalarına izin vermediniz?" diye sordu.
İsra "Onlar konuşmazlar. Daha doğrusu konuşamazlar" diyerek elini üzerine silerken Ecel öldürmüş olduğu adamların üzerini yokluyordu. "Bir çeşit kimyasal ilaç ile itaat etmeye zorlanıyorlar" dedi.
"Siz de öyle misiniz?" diye sorduğunda başını kaldıran genç kız "Evet,zaten seninle de bu yüzden yattım değil mi?" diye söylendi. "Temiz" diyen İsra "Bunları yakmamız lazım" dediğinde Ecel "Önce parçalayalım" dedi.
Oğuz Han "Siz ciddi misiniz?" diye sorarken İsra "Biz de cellâdız Oğuz Han ve nasıl eğitildiysek öyle davranmak zorundayız. Sen kızları alıp git. Biz burayı temizledikten sonra geri geleceğiz" diyerek eline almış olduğu bıçakla adamı çekiştirmeye başladı ve Ecel ile birlikte parçalama işlemine başlamış oldu
*****
Hastaneye gelen Nefes oksijen odasının hazırlanmasını beklerken diğer yandan üzerindeki elbiselerden kurtuluyordu. Ayağına giyindiği hastane terliği yüzünden kaşınan genç kız sıkıntı ile yatağın üzerinde otururken Paşa da durumların ne olduğunu merak ediyordu diğer yandan da. Bekleme odasının kapısının açılması "Sonunda. Artık hazırdır umarım" diyerek arkasını döndüğü sırada boğazını sıkan elin sahibine şaşkınlıkla bakıyordu. Nihayet kendisine gelip adama karşı koymaya çalışırken direncini kaybediyordu.
"Benimle geliyorsun" diyen katili onu bayıltana dek boğazını sıkarken Nefes kuş gibi bedenini serbest bırakmış ve karanlığa doğru hızlı bir geçiş yapmıştı.
*****
Yapılan toplantının ardından Mikail ile Hacer,Doruk'un odasında oturmuş genç adamla konuşuyordu. Mikail "Bade ile birlikte olmanıza çok sevindim" diyerek genç adamı tebrik ettiğinde Doruk "Sağ ol" diyerek başını salladı "Peki şimdi ne olacak?" diye sordu. Mikail,kaşlarını çatıp derin bir nefes alırken "Dikkatli olmak zorundayız. Önceliğimiz bu. Bu insanlar her kimse oldukça iyiler ve bizi bile yok edebilecek güçteler" dedi boynundaki yarayı göstererek.
"Ama yine de" dedi Hacer "Her şeyi başlatan sen oldun Doruk. Nefha Altuğlu'nun mezarını bulmak için Mute'ye gittiğin günden beri Ürdün,Fas ve Suriye de bazı karışıklıklar meydana geldi" dedi.
Doruk "Buna mecburdum. Amacımız Kenan Altuğlu'yu peşimize takmaktı" dediğinde Mikail" Bunu başardıkta ama farkında olmadan gizli düşmanları da üzerimize çektik." dedi.
Doruk "Onlarda Altuğlu biliyorum"
Hacer "Bu bir şeyi değiştirmiyor. Bu insanlar kan istiyor Doruk tamam mı? Senin kanını ve BAde'nin kanını! Biz elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyoruz ama ne yalan söyleyeyim yorulduk ve biraz dinlenmeye ihtiyacımız var"
"Doğru" dedi Mikail ardından "Onno Altuğlu üzerine çok düşünme o adam istese bile böyle bir plan yapamaz. Gerekirse Suriye'ye gidip bu işi kökünden halledeceğim" dediğinde Doruk "Bana düşünmem için zaman verin" dedi.
Mikail "Bu zamana bizim de ihtiyacımız var emin ol" diyerek arkasına yaslanırken Hacer,sessizce bir köşede oturmuş konuşulanları dinlemekte olan Bade'ye baktı "Sizce Osman Kohen nerede?" diye sordu. Başını kaldıran BAde "Bilmiyorum" diyerek kıza baktığında Hacer "Bir şeyler planlıyor olmalı" dedi.
Kaşları çatılan Bade "O plan yapamaz" dedi.
Hacer "Ben olsam bundan o kadar da emin olmazdım canım. Rose,onun kızıyken adamın rahat durmasını beklemen aptallık olur" dedi.
Bade "Beni sinirlendirmeye mi çalışıyorsun?" diye sordu dişlerinin arasından ardından ve telefonuna gelen mesajla başını çevirip masanın üzerinde durmakta olan telefonunu eline aldı. "Kimden?" diye soran Doruk'a bakan genç kız "Afra" dediğinde mesajı açıp okumaya başladı "Hemen yanıma gel. Şu piyonları nasıl halledeceğimizi biliyorum"
Kaşları çatılan genç kız,Doruk'a bakıp "Afra,beni yanına çağırıyor. Gitsem iyi olacak" diyerek ayağa kalktığında Doruk"Seninle geliyorum" dedi.
Bade "Gerek olduğunu sanmıyorum"
Doruk "Gerek olduğunu sanıp sanmaman umurumda değil Kızıl. Geliyorum" dediğinde genç kız uzanıp adamı yanaklarından öptü ve "Hemen döneceğim" diyerek tatlı bir gülümsemeyle adamın gözlerinin içine baktı. "Telefonun açık olsun" diyen Doruk kızın baş sallayıp dışarı çıkması ile derin bir nefes alıp Mikail'e döndü ve "Nerede kalmıştık?" diye sordu.
****
Şirketten çıkan genç kız,kapının önüne gelen aracına binip emniyet kemerini taktığı sırada camının vurulması ile kaşlarını çattı. "Abdullah?" diyerek korumasına bakan genç kız "Nereye gidiyorsunuz?" diye soran adama bakıp "Beni takip edin yeter" dedi ters bir dilde ardından hızla vitesi ileri alıp gaza bastı ve hızla şirketin önünden uzaklaştı. Yolda giderken neden Afra'nın kendisine mesaj attığını anlamaya çalışan genç kız,telefonunun çalması ile içini çekip eline aldı ve arayanın ismini görünce gülümseyerek "Bana güzel haberler ver" dedi.
"Elif'i tavladım"
Demir'in sesi eskisine nazaran daha iyi geliyordu. "Güzel" diyen Bade "Onu ne zaman yemeğe götüreceksin peki?" diye sordu.
"Bu gerekli mi?" diye soran Demir'e "Öküzlük yapma abi. Bize getirirsen annemin nasıl sevineceğini bilmiyor musun?" diye sordu.
Demir "Sanırım haklısın" diyerek iç çektiğinde "Duurumlar nasıl?" diye sordu.
Bade "Tehdit dolu,kanlı,güllü ve ölüm kokulu" dedi.
Demir "Berbat desene" dedi.
Bade "Evet"
Demir "Bu sesler ne? Neredesin sen?"
"Yoldayım" dedi Bade Afra'nın yanına gidiyorum bana mesaj atmış" dediğinde birden duraksadı "Ah, bu arada neredeyse unutuyordum Sebastian Alboran birkaç günlüğüne Fransa'ya geliyormuş" dedi.
Demir "Ee, bundan bize ne?"
"Ne demek bize ne? İtalya da ki şirketle o ilgilenmiyor mu? Fransa'ya gelmişken annemle tanışmak için Lyon'a geleceğinden bahsetti" dediğinde Demir "Onunla mı konuştun?" diye sordu.
"Hayır, o evi aradı ancak telefona ben çıktım. Bak sinirlenmeden önce bir dinle tamam mı? Şimdi kapatmam gerek ayrıca seni sonra ararım ve olabildiğince çabuk dön." Diyerek telefonunu kapatıp koltuğa attı. Burnunun akması ile ikide bir burnunu çeken genç kız,sıcak sıvıyı eline silmek istediğinde parmaklarına bulaşan kanla başını kaldırıp dikiz aynasına baktı "Neler oluyor?" diye söylenirken Afra'nın kolonileri andıran köşkünün önüne gelip arabayı durdurdu ve dışarıdaki korumalara selam verdikten hemen sonra demir kapılardan içeriye girdi. Geldiğini gören Afra "Hey" diye bağırıp şaşkınlığını dile getirdiği sırada Bade tam konuşmak için ağzını açmıştı ki kulakları sağır eden patlamayı duymasıyla kendisini havada ve arabasının üzerinde bulmuştu.
"Bade!" diye bağıran Afra'ya bakan genç kız kulakları çınlar bir halde korumalar tarafından tutulmaya çalışılırken köşkün ardı ardına patlaması ile şok içinde kalmıştı. "Bade Hanım,iyi misiniz?" diye soran korumalardan biri şaşkınlıkla bakmakta olan kızı kendisine getirmeye çalışıyordu. "Afra?" diyen Bade kadının arabasına binip birinin peşinden gittiğini anladığında "Çekil!" diye bağırıp arabasına atladı ve yola çıkmadan önce "Pehlivanları arayın" diye bağırdı. Hızla direksiyonu sağa kırıp yola çıktığında korumalarının da çok geçmeden peşinden geleceğini biliyordu. Afra'ya yetişebilmek için var gücüyle gaza yüklenen genç kız başının dönüyor olmasına aldırış etmiyordu.
Yarım saatlik bir takibin ardından Afra'dan uzakta arabasını durduran Bade kadının hızla ilerleyerek bir yığın erkeğin arasına girmesini izledi. Kimdi onlar bilmiyordu ama Afra'nın bu halde tehlikede olduğunu biliyordu. Arkasına dönüp koltuğun üzerindeki ok çantasını eline alırken ne kadar başarılı olacağı konusunda bilgisizdi. Başı dönüyor ve midesi bulanıyordu. Buna rağmen Afra'yı yalnız bırakamayacağını da biliyordu. Arabasından çıkmadan boşta arabayı ilerletirken en sonunda kadına yakın olduğunu düşündüğü mesafede arabadan çıkıp kaputa yaslandı ve okunu çıkarıp yayına yerleştirdi. Afra'nın sinirle söylendiği sırada okunu bıraktığında kadınla göz göze gelip gülümsedi ve oyun oynamak için sahaya girmesine izin verecek olan kadına bakıp göz kırptı. Sabırsız ve duyguları kontrol edilemez seviyedeydi üstelik zihni yepyeni anılara da merhaba demek üzereydi...
****
"Bir adım sadece tek bir adım, tek bir hareket dünyayı yerinden oynatır!" Adamların karşısında durmuş onlara meydan okuyordu. Nerede olduklarını başka zaman olsa araştırmadan bilemezdi elbette ancak o gerizekalı köşkten kaçarcasına çıkarken Afra'nın yapabileceği tek şey onun peşinden gitmek olmuştu.
Afra, o kadar sinirliydi ki kelimeler ağzından tane tane dökülüyor, ulaştığı yeri sağır edercesine çağlıyordu. Dalgalı denizler gibi büyüyen gözbebekleri yuvalarından çıkmak için bendini zorlarken elinde tuttuğu tabancanın şarjörünü çıkarıp yere attı. "Sanırım size patronun kim olduğunu göstermemin zamanı geldi." Diyerek öne doğru bir adım atarken burnunun ucundan teğet geçen okun saplandığı adama baktı. Gülümseyerek başını çevirdiğinde kızı arabasının hemen önünde kaputa yaslanmış bir halde görüp, göz kırptı. Bütün bedeni toz toprak içerisinde kalmış, masmavi gözleri koyulaşmıştı Ah, Afra bu bakışların anlamını biliyordu. Bu bakış cani yanan bir insanin can yakmak için sabırsızca içindeki canavarı serbest bırakacağı andı.
"Susadım" diyen Bade masum bir şekilde Afra'ya bakarken genç kadın kıza elini uzatıp göz kırptı "Gel bakalım prenses. Anif'in sana susuzluğunu yok etmeyi nasıl öğrettiğini göster bunlara! Göster ki senin on bir sene önceki o yaralı kız olduğunu düşünmekten vazgeçsinler! Göster ki... Senin karşına çıkabilme aptallığını gösterdikleri için pişman olsunlar! Onlara susuzluğu öğret ki çölde yaşamanın nasıl bir kıyamet olduğunu öğrensinler!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Ficción GeneralBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.