"Altın işlemeli taş zeminin üzerinde, parmak uçlarında yürüyordu... Büyük, bedenini normalde olduğundan daha iri gösteren elbisesinin eteklerini, birilerinin görme ihtimalini umursamadan, çıplak bacaklarını gözler önüne seriyordu. Kıkırdayarak büyük köşkün içerisinde dadılarından kaçarken; çivit mavisi renginde olan gözleri etrafını inceliyor, uzun dalgalı kızıl saçlarıysa omuzlarından aşağı dökülüp, onunla birlikte oyunlar oynuyordu...
"Leyla Hanım!"
Dadısının endişeli sesi içindeki heyecanı daha da arttırırken, günlerdir kapalı olduğu odasından kaçmanın verdiği keyfi bozmamaya kararlı, her anını doyasıya yaşayacak kadar asi bir ruha sahipti... Bu yüzden onlardan kaçıyor ancak yakalanma ihtimali olmasına rağmen kıkırdamalarına engel olamıyordu. Büyük salonun içerisinde ölüm sessizliği etmiş gibi dikilen korumaların yanından geçerken duyulan tek ses kendisininkiydi... Büyük, taş avludan geçip hurma ve gül ağaçlarının mesken tuttuğu bahçeye adımını atarken, dadısı nihayet kendisine yetişmiş, incecik bileğinden nasırlı elleriyle yakalayıp kendisine çevirmişti kızan bakışlarla... Genç kız, nefes nefese "Dadıcığım?" diyerek gülümserken yaşlı kadın "Şehrazat Hanım..." diye söylenmiş hemen ardından da "Bu şekilde ortalıklarda dolaşmanız yasak! Artık bu şekilde ortalıklarda dolaşamazsınız! Artık küçük bir kız değilsiniz siz! Büyüdünüz ve güzelliğinizi haram gözlerden saklamanız gerek!" demişti kesin bir dille... Beklenti ile gözlerini kırpıştıran genç kız ise sürekli olarak aynı şeylerin söylenmesinden sıkılmış bir halde iç geçirip, gözlerini devirirken içindeki küçük kız çocuğu onu dinlemiyor, ne söylemek istediğini anlamaması konusunda ısrar ediyordu...
"Burası benim evim!" diyerek kaşlarını bilmişçesine çatarken dadısının şefkat yüklü bakışları yüzünde dolanmış hemen ardından da "Babanızın..."
Cümlesini tamamlamasına izin vermeden konuşmaya başlamıştı.
"Ama dadıcığım lütfen ikide bir aynı şeyleri söyleyip durma bana!" diyerek kendisini geri çekiyor ama bu canını acıtmaktan öteye gidemiyordu. Dadısı o kadar güçlüydü ki, bıraksa kemiklerini bile kırardı... Ne yaparsa yapsın onu ikna edemeyeceğini anlarken, en sonunda derin bir nefes alıp, dadısının yanağından öperken ona sarılmış ve "Kendimi çok yalnız hissediyorum" demişti. Ona kıyamayıp, kızı kelepçe gibi saran ellerini gevşeten yaşlı kadın "Sadece güzelliğinizin size acı vermemesi için uğraşıyoruz" demişti. Bu sözler üzerine gözlerini kapatıp, derin bir nefes daha alan Leyla Şehrazat içini çekip, başını yasladığı yerden kaldırmış ve muzip bakışlarını dadısının gözlerinin içine dikmişti. Bakımından sorumlu olan diğer yardımcılarının da gelmesi ile hızla ileriye doğru atılıp, koşmaya başlarken dadısının ve diğerlerinin peşinden geldiğini duyabiliyordu.
"Prenses Hanım! Lütfen bize acıyın! Ortalıkta dolaşmanız yasak! En azından babanızın misafirleri gidene kadar! Ne olur yapmayın! Bakın bugün babanızın misafirleri gidecekler, ondan sonra istediğinizi yapabilirsiniz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Ficción GeneralBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.