Bütün kokular iç içe geçmiş gibiydi. Esnaf, ellerindeki malzemeleri karşılarındaki alıcılara satmak için dil dökerken, ortaya çıkan gürültü kulak tırmalayıcıydı. Halkın turistlere aşina olduğu hal ve hareketlerinden belli olurken, genç kızın laciverte çalan gözleri, kiremit rengindeki çarşafın altında parlıyordu. Kendisine dikkatle bakan birkaç esnaf kızın çöl kaplanı gibi göründüğünü düşünürken, eldivenli ince ve uzun eller tezgahın üzerindeki birkaç tatlı hurmaya yöneldi. Gözler hafif kısılıp, çarşafın altına gizlenen güzel dudaklar, tanıdıklık hissiyle yukarı doğru kıvrılırken, karşısındaki adam dikkatle kızı izliyordu.
"Kem heda?( Bu ne kadar?)" diye soran genç kız adamın gözlerini kırpıştırması üzerine " Hacı, kem heda?" diye sordu yeniden. "Hamsi aşrin dinar ( Yirmi beş dinar)" dedi adam. Genç kız, elleri ile hurmaların güzelliğini yoklarken yanındaki adamlardan biri gelip "Bunları alıyoruz" dedi adamın dilinde "Hel ente Arabi?" diye soran esnaf dikkatle kıza bakarken genç adam "Efendim, gitmemiz gerek" dedi. Genç kızın, iri mavi gözleri duyduğu sözlerle adama dönerken "Armanız... Armanızı gördüler sanırım" dedi kaşlarını çatarak. Genç kız, bir kesenin içine konulan hurmaları hızlıca alıp, parasını ödedikten sonra, kalabalığın içinde yürümeye başladılar. "Sence de fazla abartmıyor musun?" diye sinirle söylenirken "Efendim, henüz yaşadığınızı buradaki insanlar bilmiyor. Birçoğu Pazar tezgahlarının aidatını abinizin kurmuş olduğu şirkete yaparken, sizin yaşadığınızı düşünmüyor bile" dedi.
"Sence bu umurumda mı? Onlar çalışan, bir patronları olduğu müddetçe hiçbir şeye itiraz edemezler" diyerek kerpiçten yapılma bir köprünün altından geçti. Sokak kenarlarında, kaynar kazanların içinde deri kaynatan adamları görüp içini çektiğinde yanındaki koruma "Bade Hanım!" dedi.
Genç kızın, kaşları çatılmış hiddetle adama bakınca "Beni rahat bırak Seyit. Kendi evimde bile istediğim gibi hareket edemeyeceksem, burada olmamın da bir önemi yok" diyerek atını bağladığı yere yürüdü.
Seyit "Araba ile..."
"Hayır!"
Kızın sesi sert ve toktu. Çarşafının eteklerini toplayıp, tek seferde atının üzerine oturduğunda "Beni tanımıyorsun Seyit" dedi yumuşamaya başlayan sesi ile "Ama tanıyacaksın"
Atının yelelerini okşayıp, kendisine dikkatle bakmakta olan adamın gözlerinin içine baktı. Atın yere vurduğu ayaklarına bakıp gülümserken "Hadi kızım!" diye bağırıp atın yelelerinden çekiştirip şaha kalktılar. "Hah!" diye bağırıp aksi yöne döndüklerinde "Lanet olsun..." diye fısıldadı Seyit. Bade, dar sokaklardan geçerken yüzünü yalayıp geçen kızgın rüzgara kafa tutuyordu. Bacaklarıyla atını daha da sıkıp, hızlanmasına neden olduğunda nihayet çölün içine adımlarını atmış ve rahatlamıştı. Peşinden gelen jipe kafasını çevirip bakarken gülümsemiş "Hadi kızım! Bir kez daha!" diyerek yeniden şahlanmışlardı. Peçesini açıp kıkırdayarak kızgın güneşin altında ilerlerken yaratmış olduğu kum fırtınasının içinde gözlerini kapatmak zorunda kalıyordu. Nemli tenine yapışan kum tanecikleri yüzündeki gülümsemenin daha da artmasına neden olurken, kulaklarına dolan sesle o fırtınanın içine gözlerini açıp az ilerisinde, köşkün kapısında emirler yağdırmakta olan adama baktı. Abisi değildi bu sefer ki...
Anif'ti...
"Ciddi misin? Mantıklı tarafın nerede senin?" diye soran genç adam, Khalid'in "Sakin ol" diye uyarmasına rağmen umursamamış, atının üzerinde oturmuş, kendisine dikkatle bakan kızın gözlerinin içine bakıyordu. "Ciddiyim ve mantıklı tarafımda burada" dedi Bade. Ardından derin bir nefes alıp atından aşağıya indi. Elindeki keseyi Anif'in göğsüne vurup, gözlerinin içine baktı. Genç adam, kıza dikkatle ve sinirle bakınca "Bir daha aynı şeyi yaparsan..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Ficción GeneralBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.