-2.SEZON / 11.BÖLÜM-
Genç kız, ellerini önünde birleştirmiş kendisi için nihai kararın açıklanmasını bekliyordu. Haris Altuğlu, minderinin üzerine oturmuş bir eli dizinde diğeri şakaklarında poz veren bir model gibi hareketsiz bir şekilde karşısında duruyordu. Ağlamaya yakın bekleyen gözleri boğazına bir yumru oturmasına neden oluyordu. Yaşlı adam, gözlerini açıp başını kaldırdığında öne eğdiği başını yukarı kaldırmasını istedi. Usul usul kendisine söylenileni yaptığında genç kız titremeye başladı ve yaşlı adamın “Her şey için çok teşekkür ederim kızım. Bana ömrü hayatım boyunca asla yaşayamayacağım huzuru verdiğin için sana çok teşekkür ederim” dedi ve elini uzatarak “Özgürsün” dedi. Bu öyle bir andı ki Nefes oracıkta öleceğini zannetti. Yaşlı adamın elini tutup başını omzuna yasladığında ağlamaya başladı. Üç sene önce çok canını yakmışlardı ama buraya geldiği günden beridir Haris Altuğlu’nun yaptığı tek şey onu sevmek olmuştu. Ne kendi kızının yerine koymuş ne de yaşasaydı doğabilecek bir torunun… Onu, kendisi olduğu için sevmiş ve ailenin geri kalan üyelerinden onu korumuştu. Nefes, aklına geldikçe ağlama isteği ile dolup taşıyordu. Sinirleri, o kadar gergindi ki Haris’in ona artık özgürsün demesi ile mantığını yitirmişçesine davranıyordu. Başını kaldırıp, yaşlı adamın gözlerinin içine baktı ve onu yanaklarından öperek “Teşekkür ederim” dedi. Haris Altuğlu,yaşlı elleri ile kızın yüzünü avuçlayıp alnından öptüğünde “Sana vermek istediğim bir şey var.”dedi. içini çekerek adamın gözlerinin içine bakan genç kız, yaşlı adamın küçük bir kutuyu kendisine uzatması ile önce kutuya sonra da Haris Altuğlu ile göz göze geldi.
Nefes “Bu nedir?” diye sorduğunda yaşlı adam elleri titreyerek kutunun kapağını açtı ve içinden çıkarmış olduğu kimlikleri kıza uzattı. Nefes, okudukları ile şaşkına dönerken itiraz etmek için dudaklarını araladı ama adamın elini kaldırarak kendisini susturması üzerine omuzları çökerek söylenenleri dinlemeye başladı.
Haris Altuğlu “Benim çocuklarım o kadar aç gözlüler ki bunca sene birlik içinde yaşamak yerine birbirlerini yok etmeyi tercih ettiler. Onca sene, kızımın yaşadığını ileri sürüp beni kandırdılar ve bir aptalı nasıl sömürdülerse beni de öyle acımadan sömürdüler. Geçmişte yaptıklarımın farkındayım ancak güzel kızım bu beden daha fazla acıya dayanamaz.”dediğinde Nefes başını salladı ancak konuşamadı. Haris Altuğlu “torunum Kenan, senden asla vazgeçmeyecektir. Tabi onunla birlikte hareket eden diğerleri de. Oğullarımın içinde en hayırlısı Zal oldu. O da hayatını benim yapmış olduğum hataların bedelini ödeyerek geçirdi. Şimdi bir oğlu ile birlikte yaşıyor. Zamanı geldiğinde seninle tanışmak için karşına çıkacaklardır.”dediğinde Nefes içini çekti ve elindeki kimliklere yeniden baktı. Nefha Altuğlu, olmak ve onun ismi ile hareket etmek çok zor olacaktı. Haris Altuğlu’nun kendisinden tam olarak ne istediğini çok iyi anlamıştı. Yaşlı adam, derin bir nefes alıp öksürdükten sonra kendisine bakıp “Bu parayı, istediğin gibi kullanmanı istiyorum. Ve zamanı geldiğinde onu hak eden kişiye vermeni” demişti. Yani bahsetmiş olduğu oğlu Zal’e…
Nefes, içini çekerek kendisine verilenleri kabul ettiğinde bundan sonra neler olacağını düşünerek odadan çıkmış ve evin çalışanlarının küçük kızlarının seslerine kulak verip evin balkonundan çimlerin üzerinde dans etmekte olan kızları seyre dalmıştı. Evine gidiyordu. Ailesine… Bundan daha güzel ne olabilirdi ki? Esareti sona ermiş, zincirlerinden kurtulmuştu… “Özgürüm…”diye fısıldadı gökyüzüne bakarak “Özgürüm…” demiş ve aşağı inmeden önce odasına gidip üzerini değiştirmişti.
Beyaz Mercedes’ler köşkün kapısından içeri girip bahçede oyun oynamakta olan çocukları ürküttüğünde arabalar aynı anda durdu ve şoförleri aynı anda dışarı çıkıp eş zamanda kapıları açıverdi. Zal Altuğlu,bembeyaz olan uzun saçları ile birlikte arabadan inip etrafına bakındığında “evim”diye düşündü. Çocukluğunun en güzel günleri bu köşkte geçmişti… Büyüyene kadar…
“İyi misin?”
Mikail,elleri ceplerinde alışılagelmişin dışında bir görüntü çizerek babasının yanına geldiğinde uzun saçlarını at kuyruğu yapmış çimlerin üzerinde yeniden oynamaya başlayan çocuklara bakıyordu gülümseyerek. Zal, oğluna bakıp elini sırtına koydu ve “İyiyim evlat. Hadi içeri girelim de söz verdiğimiz gibi emanetimizi alalım” dedi. Mikail, babasının yanında başı dik güler yüzle içeriye adımını attığında karşısında hiç tanımadığı bir adamla karşı karşıya duruyordu. Zal, kendilerine elini uzatan adama bakıp “Babam Haris Altuğlu” dediğinde Mikail yutkunarak karşısındaki yaşlı adama baktı bir süre. Onun hakkında pek çok hikâye duymuştu ve hepsi de yapmış olduğu kötülükler üzerineydi. Kaşları çatılarak kendisine uzatılan eli ellerinin arasına alıp sıktı ve ardından avuç içlerini yüzüne sürüp geri çekildi. Haris Altuğlu,oğlum diyerek babasına sarıldığında genç adam meraklı bakışları ile etrafına bakınıyordu. Ev,o kadar ihtişamlıydı ki bir prensin bile sarayında bu kadar altın işleme yoktur diye düşündüğü anda simsiyah gözleri ile kendilerine bakmakta olan kadını gördü. Yüzü buruşup “Onun burada ne işi var?!”diye bağırdığında geri adım atan kadın Haris Altuğlu’nun “Kıza üç sene boyunca o refakat etti”demesi üzerine sustu. Daha önce Nefes’i hiç görmemişti. Resimlerine bile bakmamıştı deli gibi merak etmesine rağmen. Ama şimdi karşısında duran Gabra’nın üç sene boyunca onunla ilgilenmiş olduğunu duymak genç adamın içindeki öfkeyi soğutamıyordu. Gabra da kötülerdendi. Dudaklarını yalayarak “Kızı evine götürecek olan araba dışarıda.”diyerek babasına döndüğünde Zal “Sakinleş Mikail” dedi. Ama Mikail onu duymadı ve “Eğer bir daha o aileye yaklaştığını duyacak olursam seni öldürürüm.”dedi ve arkasını dönüp odadan dışarı çıktı. Mutfaktan geçip,avluya doğru ilerlerken babasının yanına gelmesi ile gözlerini kapatan genç adam “Çok yoruldum”dedi. Zal,oğlunun omzunu sıkarak “Sen sözünü tuttun. Bugün tüm yorgunluğundan kurtuluyorsun”dediğinde Mikail gülümsedi ve “İnşallah baba. İnşallah”dedi ellerini havaya doğru açarak. Zal,oğlunun bu haline gülümseyerek baktığında çocukların oyun alanına geldiler ve parmağı ile “İşte,Nefeste orada.”diye gösterdi.
Mikail,başını babasının işaret etmiş olduğu yere çevirip Nefes’e baktığında gülümsemesi yüzünde asılı kaldı. Öne doğru bir adım atıp,portakal ağaçlarının altından geçtiğinde kızın çocukların etrafında gülümseyerek dans ettiğini gördü. Hayretlerle babasına bakarak “O Nefes mi yani?”dediğinde yüzünde daha önce asla kimsenin görmediği bir gülümseme vardı. Zal,içini çekerek oğlunun kalbine ekilen tohumlara birer birer şahit olurken hızla yalın ayak koşmakta olan kıza baktı. O,oğlu için o kadar uzaktaydı ki. Oğlu için mutluluk sadece uzaktan mümkündü. Nefes, beline kadar uzanan saçları ile birlikte etrafında sıçrayıp deliler gibi gülerken dünya umurunda değildi artık. Bugün evine dönüyordu ve hiçbir şey umurunda değildi artık. Mikail, onun her adımını takip ona bir adım daha yaklaştığında bütün hücreleri Nefes’ diye bağırıyordu şimdi ona. Zal, oğlunun daha fazla kızı izlemesine izin vermeyerek onu kendisine çevirdi ve “Gitme vakti” diyerek oğlunu uyardı. Ama Mikail görmedi. Gözlerinin içi parlıyordu şuan ve bunun nedeni zümrüt gözlü kızdı. Gülümseyerek “Nefes…”dediğinde babası ile birlikte arkasını döndü ve yürümeye başladı. Arabasına binip hareket etmeden önce babasına bakan genç adam “Birini daha korumak istiyorum” diye söylendi. Zal, bunun olacağını bildiğinden sadece başını sallamakla yetindi ve içinden dualar ederek oğlunun üzülmemesini diledi.
Hemşire,elindeki dosyaya halen uyumakta olan kızın son durumunun bilgilerini kaydederken diğer yandan serumuna koyacağı ilaçları hazırlıyordu. Dosyayı bırakıp,eline enjektörlerden birini aldığında serumun içine enjekte etmeye başladı. Diğer iğneyi alıp kızın bileğinin iç kısmını görebileceği şekilde çevirdiğinde enjektörü klik yerine oturtup havayı içine aldı ve yeniden geri vermeye başlayarak ilacın damardan gitmesini sağladı yavaş yavaş. Derin, hissettiği ağrı ile şiddetle uyanırken gözleri birden açılıverdi ve bu hemşirenin yerinden sıçramasına neden oldu. Canının yanması ile inleyen genç kadın, hemşirenin tüm itirazlarına rağmen gözlerini iri iri açmış bağırıyordu. Hemşire korkarak “Sakin olun lütfen.”dediğinde yatmış olduğu yerden hızla doğruldu ve oksijen maskesinden ve serum hortumlarından kurtularak hemşireye doğru ilerledi. Çırılçıplak bedeni birkaç sargı bezi ile örtülüydü. Cama yansıyan görüntüsünü gördüğünde aklını kaçırmış gibi gözlerini iri iri açtığında kadının boğazına yapıştı ve “Kimsin sen?!”diye tısladı. Kadın, korkudan tir tir titrerken bayılacak gibi oluyordu. Derin, hızla odadan çıkıp sendeleyerek koridorda yürümeye başladığında seslerin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Çilem’i,Khalid’in kollarının arasında gördüğünde hedefini şaşıran bir ok misali ileriye atıldı ve yere kapaklandı. Çilem,ağlayarak Khalid’in ellerinden kurtulmaya çalıştığı sırada Derin’in yere düştüğünü görmüş ve ona gitmek istemişti. Khalid,buna izin vermeyerek iki koluyla kızı kendisine hapsettiğinde Derin “Bırak onu!”diye bağırmıştı. Khalid,öfke içinde etrafındakilere bağırdığında Derin yerden güç bela da olsa ayağa kalkmış kendisine yaklaşmakta olanlara bakıyordu. Onları üst kattan izleyen Afra, yanında duran İsra’ya bakarak “Müdahale etmesin kimse.”demişti. Derin, Akil’in üzerine doğru geldiğini fark ettiğinde nerede,ne halde olduğunu boş verip adamın üzerine atlamış ve tırnaklarını etine saplamıştı. İsra “Çok güçlü!”diye cevap verdiğinde Afra “Farkındayım” demekle yetindi. Derin’i izlemek ona büyük bir zevk veriyordu çünkü. Akil,acı içinde yere düşerken onu tutmak için yanına gelen adamlar kadının sesini duymaları ile oldukları yerde durmuş hızlı hızlı nefes alıp vermekte olan Derin’e bakıyorlardı. Derin, çıplak bedeni ile Khalid’e doğru yürüdüğünde elini uzattı ve “Onu bana ver!”dedi. Afra “Khalid!”diye bağırdığında genç adam kollarının arasında tutmuş olduğu kızı serbest bırakmıştı. Çilem’in koşarak Derin’e sarılmasını izleyen Khalid başını kaldırıp Afra’nın asık suratına bakmıştı. İkisi derinden bağlıydılar birbirlerine ve ne yazık ki ikisi de aynı kaderi paylaşacaklardı. Çilem’in söylediklerini doğrulayan belgeleri doktor tarafından duyduğunda Derin’i ve kızı kurtarabilmek için çalışmalara başlamıştı. Khalid “Üzerine bir şey verin şunun!”diye bağırdığında Derin sımsıkı sarılmış olduğu Çilem’e baktı ve “Sana bir şey yaptılar mı? Canını yaktılar mı?”diye sordu.
Çilem, ağlayarak başını salladığında Khalid “Herkesi kendinle bir tutma!”dedi. Derin,öfke ile yanan gözlerini adama dikip “Kimseyi kendimle bir tutmuyorum. Hiçbiriniz ben olamazsınız.”dediğinde merdivenlerden aşağıya inmekte olan kadına çevirdiler başlarını. Afra “Beni izleyin” diyerek onları yönlendirdiğinde devasa bir odaya girdiler birlikte. Klimalarla soğutulan oda, Derin’i kendisine getirirken diğer herkesin üşümesine neden oluyordu. Yatağın üzerine oturup belini çarşafa saran genç kadın, yaralarına sarılı bulunan gazlı bezleri tek hamlede çıkarıp attı ve dikiş izlerine baktı bir süre. Afra’nın “Güçlüsün!”demesi üzerine başını kaldırdığında gözlerini devirdi ve “Beni neden kurtardın?”diye sordu. Afra “Hayatımı kurtardın çünkü” dedi. Derin, gülümsedi ve “öyle mi? Hatırlamıyorum” dedi. Afra “Şoka girmek üzereydin hayatım. Hatırlamaman normal” dediğinde Derin “Öldürdüğüm adamların kafalarını istiyorum” dedi. Afra, tek kaşını kaldırıp kadına baktığında Khalid “Arkadaşın isteyeceğini söylemişti.”dedi. İsra “İlginç bir hobi” dediğinde Derin ayağa kalktı ve cama doğru ilerleyerek “Kesik başları ve boğazları severim. Öyle değil mi Khalid? Ne de olsa kendi üvey ağabeyimin de başının kesilmesine neden oldum değil mi?”dediğinde gülüyordu. Khalid, sinirle üzerine yürüdüğü sırada Afra “Bu kadar yeter.”diyerek araya girdi. Derin’in yüzünden hissettiği acı ve aklının karışık olduğu belli oluyordu. Afra “seni kurtardım çünkü sana yardım edeceğim.”dedi.
Derin “Senden yardım isteyen yok!”
Afra “İstemediğini biliyorum. Bunu benden sana verilen bir burs gibi düşün. Geri ödemesiz. Eğer derslerinde başarılı olur sana söylediklerimi harfi harfine yerine getirirsen…”dediğinde sözü yarıda kaldı. Derin, rüzgâr gibi odanın bir ucundan diğer ucuna geçmiş kadının boğazına yapışmıştı. Herkes, silahlarını çekmiş odanın ortasında birbirlerine saldırmak için bekleyen kadınlara baktıklarında nefeslerini tutuyorlardı. Derin, dişlerinin arasından tıslayarak “Kime emir verdiğine dikkat et sarışın! Ben ayağının altında dolaştırdığın köpeklere benzemem! Bana emir veremezsin!”dediğinde Afra kadının eline yapıştı ve ona güçlü olduğunu göstermek istercesine elini aşağı indirip gülümsedi ve “Tatlım,sana emir vermiyorum ki. Rica ediyorum. Osman Kohen’i öldürmene yardımcı olacağımı söylemek istemiştim sadece” dedi. Derin, başını kaldırıp önce Çilem’e daha sonra da Afra’ya baktı gözlerini kısarak. Başını hafifçe yana çevirip “Biliyorsun” dedi. Afra, kaşlarını kaldırıp Derin’e doğru bir adım attı ve “”Küçük arkadaşın sen uyurken bazı şeyleri açıklığa kavuşturdu. Onunla nasıl bir araya geldiğinizi falan. O seni korumak istiyor bizde onun seni korumasına karşılık sana Osman Kohen’i öldürmende katkıda bulunacağımızı söylüyoruz” dedi. Derin, Çilem’e bakarak “Bunu neden yaptın ?”diye sordu. Çilem “Ölüyordun” dedi. Derin “Keşke ölseydim” dedi ve Afra’ya bakarak “senden yardım istemiyorum. Koruma da öyle. Madem gerçeği biliyorsun, öyleyse şunu da bil. Ben hala ortalıkta bir sürtük gibi dolaşmaya devam edip, babamın isteklerini yerine getireceğim ve kendi bildiğim yoldan gideceğim. Sende beni değil çok sevdiğin pehlivanlarını koruyacak ve Doruk’u Bade’ye götüreceksin. Ömrün boyunca onları koruman gerekse dahi koruyacaksın!”dedi. Afra “Yavaş gel!”dediğinde Derin “Yardımına ihtiyacım yok” dedi yeniden ve ekledi “Ama bir de şu tarafından bak. Sizi Altuğlulardan bile kurtaracağım!”dedi.
Afra “Tek başına bu kadar ileriye gidemezsin. Eğer birlik olursak…”
Derin “Olmayacağız. Hayatım boyunca yalnızdım. Yine öyle olacağım.”dedi. Afra, ceketini çıkarıp koltuğa attı ve “Dışarı çıkın!”diye bağırdı. Çilem, onlara korku ile bakarken Derin arkadaşına bakıp gülümsedi ve “çık” dedi yumuşacık sesiyle. Khalid, Derin’in sesindeki şefkati hissedince Çilem’in verdiği tepkiye baktı ve onunla birlikte odadan dışarı çıktılar. Afra, elleri belinde odanın içinde yürümeye başladığında Derin bir bez parçasını dikişlerinin üzerine tutturdu ve kendisine bakmakta olan kadına bakarak “Ne söylemek istiyorsan söyle?”dedi. Afra “Sana yardım edeceğim Derin ve seni ölmekten kurtaracağım”dedi. Sesi buz gibiydi. Derin,omuz silkerek “Yaşamak istediğimi kim söyledi?”dediğinde Afra gidip karşısına dikildi ve “Bak,güçlüsün. Çok güçlüsün hem de ama fazla zamanının kalmadığını sen de ben de iyi biliyoruz. Geçmişte her ne yapmış olursan ol Bade’nin seni bağışlamasını sağlayabilir ve kalan zamanınızı abla-kardeş olarak geçirebilirsiniz.”dedi. derin,yarım ağızla gülümseyerek öne doğru eğildi ve Afra’nın gözlerinin içine bakarak “Onu kardeşim olarak gördüğümü sana kim söyledi? Onun beni bağışlamasına ihtiyacım da yok ayrıca! Hayal dünyasında yaşama Afra!”dedi. Afra,içini çekti. Derin,çok zor biriydi bunu onunla konuşurken daha iyi anlıyordu. Sözleri hayır dese de Bade ile birlik olma düşüncesinin gözlerinde yaratmış olduğu hissi ele veriyordu. Başını yana eğerek “Osman Kohen konusunda bana güvenmeni istiyorum senden. Emir yok. Emir almak uygulamak yok. İkimizde sadece senin ve benim bildiğim yoldan ilerleyeceğiz ama bana güvenmek zorundasın.”dediğinde Derin “Güven,benim hayatımda tek kullanımlıktır. Boşa harcarsan harcarım!”dedi başını dikleştirerek. Afra “Harcamayacağım. Ama önce iyileşmen gerek.”dedi.
Derin “Babamı ziyarete gitmeliyim” dediğinde kapı açıldı ve “Biz hazırız” diyen adama döndüler. Derin “Neler oluyor?”dediğinde Afra “Sen dinlen. Babanla bugün biz ilgileneceğiz. Ondan sonra onu teselli etmeye gidebilirsin.”dedi ve adamına çıkmasını söyleyip yeniden genç kadına döndü. Derin “Ne oldu?” diye sorduğunda Afra “Çilem kim? Yani aranızda herhangi bir kan bağı var mı?”diye sordu. Derin,kaşlarını çatıp geri geri gitmeye başladı ve Afra’ya arkasını dönerek “Ben henüz sekiz yaşındayken Çilem ile tanışmıştım. O,altı yaşındaydı ve hali çok kötüydü. Zayıf,incecik bir bedeni vardı. Güney Afrikalı,bir çocuk tacirinin elinden almış babam yani Osman Kohen. Onu yıkayıp,güzelce giydirmiş ve benim yanıma Bade’den nefret etmemi sağlaması için göndermiş. Başlarda ondan hiç hoşlanmamıştım. Her zaman Seçil vardı yanımda çünkü. Onun söyledikleri daha ağır basıyordu ama sonra bir gün babamın Çilem’i dövdüğünü görünce onu korumak istediğimi fark ettim ve onunla yakınlaştım. Sahtekar bir babamız vardı. Okul zamanlarında piyasaya çıkar bela anlarında elinde sopayla bizi beklerdi.”dediğinde Afra “Gerçek adı nedir?”diye sordu. Derin,tebessüm ederek kadına döndü ve “Ne fark eder?”diye sordu. Afra “Belki ailesinden birilerine ulaşabiliriz.”dedi.
Derin “Onun ailesini görmek istediğini sanmıyorum. Kimsesiz olmasa Osman Kohen,onu benim yanıma getirir miydi sanıyorsun? Kimsesi olmayan bir insan güçsüzdür. Her türlü ilgiye açtır. Osman Kohen,kimlerle nasıl ilgileneceğini çok iyi bilen bir adam Afra.”dediğinde içini çekti ve “Yine de bilmek istiyorsan söyleyeyim ; Maria”dedi. Afra “Maria…”diye söylendiğinde Derin’e baktı ve “”Peki, şimdi ne yapmayı planlıyorsun?”diye sordu yanından ayrılmadan önce. Derin, put gibi durmuş kadına bakıyordu. Afra “Derin?”dediğinde genç kadın “Doruk’un benden nefret etmesini sağlayacağım. Ona,bu dünyada en nefret ettiği şeyi vereceğim.”dedi. Afra “Neyi?”
Derin “Yalan söyleyeceğim. Bunca zaman tüm o beni kurtar diyen gözyaşlarımın birer yalan olduğunu göstereceğim ve benden nefret etmesini sağlayacağım” dedi içini çekerek. Afra, başını sallayıp odadan dışarı çıkarken Derin’in gereğinden fazla derin hareket ettiğini düşünüyordu. Kapının yanında oturmakta olan sarışın kıza baktığında “Hey güzellik!”diye seslendi. Khalid de karşısında oturmuş kızı izliyordu. Çilem, başını kaldırıp Afra’ya baktı ve “İyi mi?”diye sordu. Afra, “İyi. Sen yanına git ama.”dediğinde kızın kapıyı açıp içeri geçmesini bekledi ve Khalid’e bakarak “Ee, Arap çocuk hazır mısın?”diye sordu. Khalid, gülümseyerek “Asıl soru o hazır mı?”dediğinde kapının dışında sırtı kendilerine doğru dönük olan adama baktı. Afra “Hadi bakalım.” Diyerek elleri ceplerinde sessiz sedasız beklemekte olan adamın sırtına dokundu ve “Hareket zamanı” diyerek merdivenlerden aşağıya indiler.
Genç adam,babasının çiftliğinde vakit geçirirken kendisini hem huzurlu hem de huzursuz hissediyordu. Kaçtır Derin’i arıyor ama bir türlü ulaşamıyordu. Cecile,onun evde olmadığını söylediğinden beridir genç adamın içi hiç rahat değildi. Öte yandan,yanında salıncakta sallanmakta olan kız kardeşine baktığında da sıkılıyordu. Derin’in ona söylediklerinden o kadar rahatsız olmuştu ki Beril’in kırılan kalbini nasıl tamir etmesi gerektiğini bilemiyordu. Onun yanındaki salıncağa oturup uzun bacaklarını uzattığında bir eliyle kızın boynundan tutup kendisine çekti ve sesini çıkarmadan saçlarından öpüverdi. Beril,yeniden ağlamaya başlamadan önce “Ulaşabildin mi? Bir haber var mı?”diye sorduğunda Doruk buruk bir şekilde gülümsedi. Derin,Beril’e ne söylemiş olursa olsun Beril,Derin’i çok seviyordu. Başını sallayıp “Hayır,telefonu hala kapalı.”dedi. genç kız,içini çekerek “Başına bir şey gelmemiştir değil mi Doruk?”diye sorduğunda genç adam dudaklarını yaladı ve “Hayır. Gelmemiştir.”dedi ama bunun doğruluğuna kendisi bile inanmıyordu ne yazık ki.
Dağhan Pehlivan,elinde çay bardağı ile kendilerine doğru gelirken Beril “Dağhan amcam geliyor”dedi. Doruk,başını kaldırıp babasının geldiği yöne baktığında Dağhan karşılarındaki minderlerin üzerine oturdu ve “Ne kaynatıyorsunuz?”diye sordu. Doruk,dudaklarını uzatıp tek kaşını havaya kaldırdığında Beril “Senin evlenmen gerektiğini.”dedi. doruk,başını birden Beril’e çevirdiğinde “Hafıza kaybı falan mı yaşıyorsun sen?”diye sordu. Beril “Biz ciddiyiz Dağhan amca. Artık evlenmen gerek”dediğinde Doruk dehşet içinde yüzünü buruşturmuş ve “evet,evlen baba! Ve bize küçük Dağhanlar ver!”dedi titrer gibi yaparak. Beril “Saygılı olur musun?”diye sorduğunda Dağhan “Hımm”dedi. Doruk “Gördün mü o da istemiyor zaten.”dediğinde Dağhan “Uygun biri olsa neden olmasın.”dediğinde Doruk “Hadi ya?”dedi şaşkınlıkla. Beril “Eee,Afra var.”dediğinde Doruk “Yok artık. O kadın dişi bir terminatör. Uygun değil.”dediğinde Beril “Senin için uygun değil” dedi. Dağhan, bir an düşündü ve “Olabilir” dediğinde Beril “Gördün mü?”dedi Doruk’a bakarak. Genç adam “Midem bulanmaya başladı benim. Gidip ata bineceğim. Siz de ne yapıyorsanız onu yapın”dedi ve düşünceli bir halde yanlarından ayrıldı. Beril’in gülümsemekte olan yüzü yeniden asıldığında Dağhan “Deli gibi Derin’i merak ediyor değil mi?”diye sordu. Beril, başını salladığında Dağhan “Delirmesinden korkuyorum bazen” dedi. Beril, “doruk güçlüdür Dağhan amca. Eğer şimdiye kadar yıkılmadıysa bundan sonra da kolay kolay yıkılacağını sanmıyorum” dedi başını geriye atıp gözlerini kapatırken…
Doruk ise, ahırların oraya gelmiş atı Şimşek ile ilgilenirken diğer ahırın içinden gelen kişneme sesleri ile başını o tarafa çevirdi ve atının yelelerini severek “Aferin oğluma”dedi. Yanından ayrılıp seyislerin sakinleştirmek için etrafında pervane olduğu ata baktığında kaşlarını çattı. Geldiği zamandan bu yana oldukça hırçın davranıyordu. “Neler oluyor?”diye sorduğunda seyislerden biri “Dün akşamdan beri böyle. Çıldırmış gibi” dediğinde genç adam “İzin verin. Ben hallederim” diyerek atın yanına gitti ve elini uzatarak “Sakin ol kızım” dedi. At, delirmiş gibi bulunduğu yerde şaha kalkıp yere inerken Doruk eliyle ona dokunmaya çalışıyordu. Seyisler “Yavrularına çifte savurdu” dediğinde genç adam tek kaşını havaya kaldırdı. Arap atlarının her zaman vahşi olduğunu bilirdi ama bu at hepsini ikiye hatta daha fazlasına katlıyordu söylenenleri. İçini çekip “Gidin. Ben halledeceğim” diyerek atın yanına içeri girdi ve uzun siyah gür yelelerini severek “Kızım, sakin ol.”demeye başladı. At, ağlıyormuş gibi sesler çıkardığında amcasının nasıl oluyor da böyle bir atı kendisine verebildiğini anlayamıyordu. İki eliyle, atın yelelerine tutunup eyersiz bir şekilde üzerine bindiğinde bir eliyle atın boynunu okşadı ve “Sakin ol kızım. İşte böyle”diyerek onu ahırdan dışarı çıkardı. Seyisler “doruk bey?”diyerek etrafında pervane olurlarken Doruk “Geri çekilin!”diye bağırdı. Doruk “Kızıl!”diye bağırdığında at duyduğu isimle şaha kalkıp bağırdı. “Sakin ol kızım. Kızıl…”diye yeniden söylendiğinde atın ağlamaya benzer sesler çıkardığını hissediyordu genç adam.
İstanbul’da ise markette yarım günlük çalışmakta olan Bade ellerinde hissettiği yumuşaklıkla yutkunduğunda dizlerinin üzerine çöküp “Kızıl…”diye inledi. Kendisine neler oluyor akıl sır erdiremiyordu artık. Atının, görüntüleri zihnine bir bir dolarken dilinden sadece onun ismi dökülüyordu. Kızıl…
Doruk ise atın üzerinde koşmaya başladıklarında Dağhan onları izliyordu. Beril “Çok güzel bir at.”dediğinde Dağhan başını salladı ve “Ağabeyimin, Doruk’a hediyesi. Fas’tan geldi. Ona da Mikail Altuğlu hediye etmiş ve atın Doruk’a ait olmasını istediğini söyleyerek onu buraya göndermiş.”dediğinde Beril gülümsedi ve “Ne kadar tuhaf?”dedi. Dağhan,kıza dönüp “Tuhaf olan ne?”diye sorduğunda Beril “Doruk ağabeyimin hayatı hep ona Bade’yi hatırlatacak şeylerle dolup taşıyor. Onun ismini söylememiz yasak ama baksanıza atın ismi bile Kızıl” dediğinde Dağhan sanki yerine çakılmış gibi hissetti kendisini. Olabilir miydi? Başını kaldırıp oğlunun ata sahip çıkmasına tanıklık ederken söyleyecek tek kelime bile bulamıyordu. Doruk, ne yaparsa yapsın çok önceden belirlenmişti Bade ile hayatının ne olacağı. İnce bir ipin üzerinde yürümekte olan iki cambaz misali giderek birbirlerine yaklaşmaktaydılar ve bu şey her neyse onların birbirinden kopmasına izin vermiyordu.
İstanbul’un havası bile bir başkaydı. Sıkışan trafiğini, sinirle birbirlerine bağıran insanların görüntüsünü bile özlemişti Nefes. Başını camdan, dışarı çıkararak boğazın kokusunu içine çektiğinde yanında oturmakta olan Gabra oldukça huzursuzdu. Nefes, ona bakmadan “Özgürlüğümün sana bir faydası olmadı anlaşılan”dediğinde Gabra “ben sadece…”dedi ama Nefes’in ona dönmesi üzerine susmak zorunda kalmıştı. Nefes, değişmişti. Tüm hırçınlığı, kavgacı tarafı kör edilmişti. Ama yine de içerilerde bir yerde güçlü olan tarafının hala yaşadığını biliyordu. Nefes “İn!”diyerek eliyle dışarıyı gösterdiğinde Gabra “Nefes?”dedi.
Nefes “Seni bundan sonra görmek istemiyorum Gabra. Ne seni ne de senden geri kalanları. Hayatımı mahvettiniz. Bunun hesabını bir gün elbette soracağım ama şimdi istediğim tek şey aileme gidebilmek. Şimdi in arabadan!”dedi. Gabra, sesini çıkarmadan arabadan indiğinde Nefes şoföre baktı ve “Uydukent evlerine”dedi. Şoför,başını sallayarak yola devam ettiğinde Nefes de başını cama yaslayıp İstanbul’un havasını içine çekti doya doya…
Bir saat sonra sitenin içine girdiklerinde başını eğip şoföre baktı genç kız ve “İsterseniz beklemeyin siz. Ben bundan sonrasını kendim hallederim”diyerek şoförün elini sıktı ve daireye doğru yürümeye başladı. Üç sene önce öğrenmişti Bade ile ilgili gerçekleri ve üç sene önce öğrenmişti onun nerede olduğunu. İlk buraya gelmek istemesi de bu yüzdendi. Onun ne halde olduğunu görmek ve bilmek istiyordu. Apartmanın içine girip dairenin kapısının önüne geldiğinde anahtarlarını cebinden çıkarıp kilide soktu ve kilitlenen kapıyı açarak içeriye girdi. Doruk, burada olsaydı eğer bu evden çıkmak istemezdi. Ev, baştan aşağı Bade kokuyordu çünkü… Anahtarlarını cebine koyup ışıkları açmadan evin içinde dolaşmaya başladı. Mutfağa, yatak odasına, banyoya kısacası kıza dair her şeye teker teker bakmıştı. Sonunda koltuklardan birine oturup başını geriye yasladığında saatine baktı ve kızı beklemeye başladı…
Ağır ağır çıkıyordu merdivenleri genç kız. Oldukça yorulmuştu. Marketten alışveriş yapmıştı işten çıkışta. Dairesinin önüne geldiğinde anahtarı kilide soktu, kapının klik sesini duyduğunda olduğu yerde kalakaldı. Sabah çıkarken kapıyı kilitlediğini biliyordu.. Derin bir nefes alıp içeriye girdi. Gözlerini odada dolaştırdığında kimsenin olmadığını fark etti. Mutfağa gidip elindekileri bıraktığında salona geçti ve ışıkları yaktı. Karşısında onu görünce afalladı ve bir adım geriye sıçradı…
“burada ne işin var?” dedi. Gördüğü şeyle neye uğradığını şaşırmıştı genç kız. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladığında ellerini tuttu ve kıza baktı. Nefes “geri döndüm diyelim…” dediğinde gözleri dolmaya başladı. Bade, başını sallayarak kıza doğru ilerlediğinde geçmişinden birinin çıkıp gelmesinin o kadar da kötü olmadığını hissetti. Özlemişti… Nefes’i bile özlemişti… Uzanıp kızın saçlarını sevdiğinde Nefes’in gözlerinden birer damla yaş süzüldü yanaklarına ve “hoş buldum bade!” dedi karşısında ki kıza… Genç kız yutkundu ve “hoş geldin nefes!”dediğinde ikisi de şimdi hem gülüyor hem de ağlıyordu birbirlerinin gözlerinin içine bakarak…
Uzun mavi saçlar siyah dar elbisenin üzerine bir örtü gibi serilirken yüzü yaralı kadın Afon holding’in koridorlarında yürümekteydi. Tırnakları tuhaf bir şekilde kesilmiş, kulakları boydan boya küpelerle kaplanmıştı. Ona bakan biri kadınlığından çok görüntüsüyle alakadar olurdu şüphesiz. İnci gibi parlayan dişlerini gün yüzüne çıkarıp ona refakat eden kadına gülümsediğinde yanındaki adamlarla beklemeye başladılar. Ellerini önünde birleştirmiş kendi kendisine bir şarkı mırıldanırken kulağına doğru gelen sesle hazır ola geçmişti. “Sakin ol…”diye uyaran kişi Afra’dan başkası değildi. İsra, eliyle saçlarını düzeltip “Neredesiniz?”diye sorduğunda kulağına doluşan topuk seslerine döndü. Afra’nın yürüyüşünü nerede olsa tanırdı. Genç kadın, siyah deri bir pantolon üzerine beyaz askılı bir bluz giyinmiş kendilerine doğru ilerliyordu yanındaki iki adamla. Ayağındaki beyaz platformların öldüren bir nitelik taşıdığının farkındaydı. Gülümseyerek sırtını döndü ve yeniden beklemeye başladı. Kendi kendisine “Öldürmek yok. Öldürmek yok.”diye mırıldandığında Khalid “Çok gergin” diye fısıldadı. Afra, gülümsedi ve “Gergin olmak iyidir. Sonradan rahatlamana neden olur.”dedi yandan bakış atarak.
Kapının açılması ile görevli kadın “Buyurun lütfen. Osman Kohen sizleri bekliyor.”dediğinde İsra tam da plana uygun hareket etmeye başladı ve sağ elini kaldırıp Afra’ya bakarak “Siz burada bekleyin lütfen.”dedi. Afra, başını eğerek “tamam” dediğinde İsra yanındaki adamlarla beraber içeriye girdi. Osman Kohen, kadını karşılamak için ayağa kalktığında görmeyi beklediği son şeyle karşı karşıyaydı. Onun bir kadın olduğundan bile şüpheliydi ya. Elini uzattığında kadının uzun, ince bileği elini kavradı ve “Sizi korkutmadım umarım?”diye sordu. Görüntüsüyle sesinin uzaktan yakından bir ilgisi yok diye düşündü. Oldukça cezp edici bir sesi vardı İsra’nın. Osman Kohen “Oturmaz mısınız?”diyerek kadına oturmasını işaret ettiğinde ellerini masanın üzerinde birleştirdi ve kadına baktı uzun uzun. Alnı yanmıştı. Kaşları yoktu ve bu kusuru lacivert filigran desenli dövme tarafından kapatılmıştı. Şakaklarında son bulan dövme yerini can alıcı gri gözlere bıraktığında Osman Kohen onun kediye benzediğini fark etti. İnce küçük burnu,biçimli dudakları ve küpelerle dolu olan kulakları vardı. Tırnakları ise tuhaf bir şekilde kesilmişti. Uzun sütun gibi bacakları sanırım bedenindeki en güzel şeydi. En azından Osman Kohen böyle düşünüyordu! Boğazını temizleyerek “Hayır. Elbette korkutmadınız.”dedi ve eliyle “Alnınıza ne oldu?”diye sordu. İsra,arkasına yaslanıp “On sene önce Fas’ta bir kaza geçirdim. Oraların nasıl olduğunu bilirsiniz.”dediğinde Osman Kohen başını salladı ve “Barbar insanlar”diye yanıt verdi. İsra,gülümsedi ve başını yana eğerek “Şirketinize ortak olmak büyük bir onur”dediğinde Osman Kohen “Ben de bunu soracaktım sizlere. Neden bizimle çalışmak istiyorsunuz? Buraya neden geldiniz?”diye sordu. İsra,Osman Kohen’i öldürmek istiyordu. Yüzünü buruşturmamak için kendisiyle savaştıktan sonra “Bu kaçırılmayacak bir fırsattı. Paramızın değerlenmesi için diyelim”dediğinde gözlerine öfke oturmaya başladı. Osman Kohen,kadının ses tonundan hoşlanmamıştı nedense. Arkasında ayakta dikilmekte olan adamlara bakarak “Bunlar korumalarınız mı?”diye sordu. Afra,dışarıdan “biz hazırız” dediğinde İsra “Hayır,onlar yoldaşlarım. Size bir hediye getirdik” dediğinde eliyle Akil’e ve diğer iki adama masaya doğru ilerlemelerini işaret etti. Üç orta boy kutu masanın üzerine bırakılıp geri geri yürüdüklerinde yeniden başlarını önlerine eğdiler ve beklemeye başladılar. Osman Kohen, gülümseyerek ellerini kutuların üzerine koydu. Yapay eli parıl parlarken İsra açlıkla dudaklarını araladı ve söyleyeceklerini sıralamadan önce Osman Kohen’e bakarak “açın lütfen” dedi. Osman Kohen, başını sallayarak gülümsedi ve kutulardan birini açmaya başladı. Maket bıçağı ile kutuyu kesip kapağı açtığında kutu onu soran bantlardan kurtuldu ve parçalara ayrıldı. Osman Kohen, dehşet içinde geriye doğru sıçradığında İsra gülümsedi ve bacak bacak üstüne atarak “Buraya neden mi geldim? “dedi düşünür gibi yaparak. Osman Kohen “Kimsin sen?”diye sorduğunda İsra “Buraya sizi öldürmek için geldim!”dedi eliyle tabanca işareti yapıp adama doğrulttuğunda. Akil, kapıya doğru yürüyüp kolu aşağı indirdiğinde Osman Kohen bir kez daha Afra’ya yenilmesinin hezimetini yaşıyordu. Yanındaki adamları gördüğündeyse deyim yerinde küçük dilini yutmuş gibi ağzı açık kalmış onlara bakıyordu. Eliyle güvenlik düğmesine bastığında Afra “Boşuna uğraşma yaşlı kurt. Şirket şuan tamamen bizim kontrolümüzde.”dedi ve eliyle Khalid’i ve diğer adamı öne doğru iterek onlara oturmalarını söyledi. Osman Kohen, Khalid’i karşısında gördüğünde neye uğradığını şaşırmıştı. İşaret parmağı ile “Sen…”diye başladı ama devamını getiremedi. Oda,ısınmaya başlamıştı sanki. Nefes alamamaya,bulunduğu yer daralmaya başladığında Khalid “Beni gördüğünüze sevinmiş olmalısınız!”dedi. Osman Kohen “Sen ölmüştün! Seni öldürmüştüm!”dediğinde Khalid “Görünen o ki öldürememişsiniz!”dedi. Osman Kohen “Ne istiyorsunuz?”dediğinde Khalid başını yanında oturmakta olan adama çevirdi. Esmer adam “On sene önce çölde yaşananları biliyoruz Osman Bey. Melikshah Kohen’i nasıl öldürdüğünüz koca bir aileyi nasıl katlettiğinizi çok iyi biliyoruz!”dediğinde Osman Kohen “Sen de kimsin?”diye sordu.
Esmer adam gülümsedi ve “İsmim Muhammed Khalili! Melikshah Kohen’in yardımcısı.”dediğinde Osman Kohen “O öldü! Ondan yaşıyormuş gibi bahsetme!”dediğinde İsra’nın bacaklarının arasından bir bıçak çıkardığını gördü. Afra “Sakin ol tatlım”diyerek kadını yanına çektiğinde Muhammed “Siz Melikshah Kohen’i öldürmüş olabilirsiniz. Siz onun ailesini katletmiş olabilir ya da böyle bir yanılgıya düşmüş olabilirsiniz ancak görünen her zaman gerçek olmuyor! Evet,Melikshah Kohen öldü,onu öldürerek ondan kurtulduğunuzu zannettiniz ancak bizi hiç hesaba katmadınız?”dediğinde Osman Kohen “Sizi mi? Siz kim? Ne istiyorsunuz?” diye sorduğunda Khalid “Bade’ye yapılanların bedelini. Elbette bunu para ile ödeyemezsin! Ama şimdilik bunu para ile halledeceğiz. Ama şimdilik.”dediğinde Osman Kohen “Siz aklınızı mı kaçırdınız?”diye bağırdı. Khalid,yerinden fırlayarak adamın gırtlağına yapıştığında gözlerini iri iri açtı ve “Kardeşlerimi öldürdünüz! Bade’yi ailesinden ayırıp onu cehennemin içine attınız! Bunun hesabını sormayacağımı mı düşünüyorsun gerçekten ha?!”diye bağırdığında Afra ciddi bir ifade ile “Sakin ol”diye söylendi. Khalid,adamı itip yeniden yerine oturduğunda Muhammed “Melikshah Kohen,genç olmasına rağmen büyük işler yapmış biriydi. Siz sadece onu ve onun yanındakileri yok ettiniz ama onun yanında olmayanları yani beni ve benim gibi olanları unuttunuz. On sene içinde içimiz intikam ateşi ile yanıp tutuştu. Sahra Kohen’in,Melikshah Kohen’in,Ajmal’ın,Naim’in,Nasim’in,Ahmet’in,Faisal’ın intikamlarının alınmayacağını düşündüyseniz eğer yanıldığınızı size söylemek zorundayım.”dedi ve Akil’in uzatmış olduğu belgeleri eline alıp Osman Kohen’in önüne bıraktı. Adam “Bu nedir?”diye sorduğunda Muhammed “Bu… şimdilik yaptıklarınızın küçük bir bedeli. Yirmi dört saat içinde Afon Holding’i tamamen bana vereceksiniz. Aksi takdirde adamlarım yani Melikshah Kohen’in adamları Fransa da bulunan bütün küçük şirketlerinizi eş zamanlı olarak bombalamaya başlayacaklar!”dediğinde ayağa kalktı. Osman Kohen “Bunu yapamam! Bu şirket ve diğerleri benim!”dediğinde Khalid öne doğru atılıp adamın yüzüne esaslı bir kafa attı ve “Elbette yapacaksın! Senden rica etmiyoruz! Dahası bu şirket ve diğerleri senin değil! Melikshah’ın ya da diğer bir ifadeyle BADE KOHEN’in! Anladın mı?”dedi ve arkasını dönüp kapıya doğru ilerledi. Muhammed,ceketinin önünü ilikleyerek arkasını döndüğünde Afra ve İsra gülümseyerek adama baktılar ve aynı hızda odadan çıkıp yürümeye başladılar. Osman Kohen “Allah kahretsin!”diyerek başını ellerinin arasına aldığında Muhammed denen o adamın bir kişinin daha ismini söylemediğini fark etti.
Anif’in!
Takım elbiseli adamlar arabalara binip kalmış oldukları tesise doğru yola çıkarlarken Afra, kendi arabasına binmiş hızla ilerliyordu. Şehrin dışında,sahil kenarında yer alan küçük evinin yoluna saptığında kulağında kulaklıkla Muhammed’e iyi iş çıkardığını söyleyip duruyordu. Araba,evin garajına girip stop ettiğinde Afra içinden çıktı ve garajı kapatıp iiç merdivenlerinden doğru yukarı çıkmaya başladı. Khalid kulaklığa doğru “ellerim sinirden titriyor”dediğinde Afra gülümsedi ve “adama iyi kafa attın Arap çocuk! Melikshah Kohen yaşasaydı seninle gurur duyardı.”dedi. Khalid,gülümseyerek “Ona söyleyecek misin?”dediğinde Afra camın önünde ayakta dikilmekte olan adamın arkasında durdu ve “Elbette. Şuan tam karşımda duruyor zaten”dedi ve Khalid’in tamam demesi üzerine telefonunu kapatıp,kulaklığını kulağından çıkardı. Darmadağın olan kısa sarı saçlarını eliyle düzeltip ,istifini bozmadan dışarıyı seyreden adam “Sonuç?”diye sorduğunda Afra’nın gülümsemesi solup gitti ve içini çekerek “Olması gerektiği gibiydi. Khalid ve Muhammed oldukça soğukkanlıydılar. Ortalığı dağıtmadan dışarı çıkabildiğimize şükrediyorum”dediğinde adam kendisine döndü. Afra,kaşlarını çatıp adamın kendisine doğru gelmekte olan bedenine baktığında ellerini yumruk yaptı ve “Sonuç?”diye soran adamın yeşil gözlerine baktı yeniden. Genç kadın,bir adım ileri gitti ve “Sonuç tatlım; yirmi dört saat içinde Afon Holding tamamen sizin elinize geçecek. Osman Kohen,şuan bunun üzerine kafa yoruyordur ama Muhammed’in saymış olduğu isimlerin arasında senin olmadığını fark edince o belgeleri imzalamaktan başka çaresi kalmayacak!”dedi. adam,derin bir nefes alarak intikam ateşi ile yanmakta olan gözleri kadının mavi sularına dikti ve “Eminsin?”diye söylendi. Afra “Her zaman eminim. Nasıl senin ölmediğini anladığımda ki gibi!”dedi ve bir adım geriye giderek eliyle boynunu tuttu “Ben gidip bir duş alacağım. Ve Anif,uslu dur. Henüz dışarı çıkabilecek kadar uysallaşmadın.”dediğinde adam köpürdü ve bağırarak “Ben hayvan değilim!”dedi.
Afra,umursamadı ve omuz silkti. “Hayır,sen o Çöldeki Ateşin içinden çıkıp gelen bir kaplansın!”dedi ve göz kırparak yukarı odasına doğru çıktı. Adam,sinirle arkasını dönüp yeniden dışarıyı izlemeye koyulduğunda aklında tek bir isim vardı… Bade… İçine şeytan kaçtığını ileri sürdüğü küçük Bade’si…
Bade “Seni öpebilir miyim?” Onu en son en şirin haliyle hatırlayıp gülümsedi. İçini çekerek havanın kızgınlığına baktı ve “Az kaldı Prenses. Canını yakanların canını yakmama az kaldı.”dedi.
-BÖLÜM SONU-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Ficção GeralBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.