Topuklarını yere vura vura ilerlerken neyle karşılaşacağını pek ala biliyordu kadın. Kılıç şeklinde örmüş olduğu uzun, sarı saçlarını, tek omzunun üzerine bırakmıştı. Kırmızı deri eteği ve siyah, dantelli bluzu ile oldukça seksiydi. Ve can yakan gözleri ile dolgun dudakları kesinlikle cehennemin kapılarını ardına kadar açılmasına neden olacak şekildeydi. Doruk'un bıraktığı enkazdan geriye kalanları temizlemek için çiftliğin içinde ilerlerken kızının kaldığı eve gelişi güzel bir bakış atıp gözlerini kıstı. Lacivert rengi gözleri iyice koyulaşmış, bütün geceyi içine çeker gibiydi. "Karun?" diyen genç kadın Asel'in adamlarından olan adamı yanına çağırıp konuşmaya başladı "Neredeler?" diye sordu.
"Ahırların orada" dedi adam. Sesi sıkıntılıydı. Afra, bunu hissetse bile bir şey demeden başını salladı. Ahırlara gitmeden önce yapacağı son bir iş daha vardı. Elindeki küçük çakıyı açıp, keskin tarafını eline aldı. Karun, onu takip ederken ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Kadının, adamın boğazının kesilerek öldürüldüğü yere gitmesiyle midesi bulanıyordu. Ve Afra o kapıyı ardına kadar açıp, bütün asaleti ile içeriye adımını attığında, henüz ölmüş olmasının üzerinden bir saat geçmiş dahi olsa, içeri yayılan kokuya burun kıvırmamış aksine gözlerini kapatıp, derin bir nefes almıştı. Kırklı yaşlarının ortalarında olan bu kadının, bu yaşı göstermiyor oluşu muydu Karun'u etkileyen yoksa bu güzellikte ki bir kadının bu kadar tehlikeli bir iş yapıyor olması mıydı bilmiyordu? Bildiği tek şey, zamanın da Volga Pehlivan denilen bir adamın bu kadına neden akrep dediğiydi. Güzelliği ile avlarını yakalayıp, yine güzelliği ile yok ediyordu. Bu kadar küçük bir bedenin içerisinde bu kadar büyük işler başaran kadının çıkması hayret vericiydi. Kaç kimliği, kaç hayatı vardı kimse ama hiç kimse bilmiyordu. Bildiği tek şey bu kadına ulaşmanın imkânsız olduğuydu. Onunla herhangi bir yerde karşılaşabilir, bir şeyler içebilir, yaşayabilirdin ancak ulaşamazdın. Ve herkes bunun farkındaydı. Belki de bu yüzden, elde edilemediği için bu kadar çok arzu ediliyordu ve yine onu elde eden Pehlivan'lardan biri olmuştu.
Dağhan Pehlivan.
Duyduğu sesle düşüncelerinin içinden çıkarak kadına baktı Karun. Afra, Kenan Altuğlu'nun yanı başına eğilmiş elindeki bıçakla gözlerini yuvalarından çıkarıyordu. Bu bile adamın kanını dondurmaya yeterken Afra'nın yüzündeki ifadesizlik adamı daha fazla ürkütüyordu. "Bu adam..." dedi Afra "Arkasında Nefha Altuğlu olsun ya da olmasın, pek çok insanın hayatını mahvetti. Bu gözler pek çok insanın hayatının mahvoluşuna tanıklık etti ve bu gözler gömülmeyi hak etmiyor!" diyerek normal bir iş yapar gibi eti kesmeye devam etti. Kesilen etten ölü de olsa kan çıkarken Karun yutkunup, soğukkanlılığını korumaya çalıştı "Peki ne yapacaksınız o gözleri?" diye sordu. Ancak duyduklarıyla kanı dondu.
"Pişirip yiyeceğim" dedi Afra tekdüze bir sesle. Ve o anda öğürerek öne bükülen adama çevirdi bakışlarını. Yeşil yeşil ağzının içinden çıkan sıvıya bakıp tek kaşını havaya kaldırdığında, gülümsemeden edemedi. Elindeki kanlara aldırış etmeden avucunun içine almış olduğu gözlere bakıp suratını buruşturdu. "On altı yaşıma gelene kadar, önüme ne konulsa sorgusuz sualsiz yedim. Ve yediklerimin çoğu pis ve çiğdi. Yani bir insanın gözünü yemek sana iğrenç gelebilir ama benim gibi bir geçmişe sahip olan biri için o kadar da iğrenç değil" dedi. Karun, nefes almaya çalışarak Afra'ya bakmaya devam etti. Kadın elindeki kanlı gözleri yere atıp üzerine basarak geçerken elini de koltuğun üzerinde duran bezlerden birine siliyordu. Yürüyerek dışarı çıktıklarında Karun "Nasıl?" diye sordu "Nasıl bu kadar..."
Ne diyeceğini o da bilmiyordu aslında. Ne Asel'e benziyordu Afra ne de Sermiyan'a! Ya da karşılarına çıkan hiç kimseye benzemiyordu. Tuhaf birisiydi. Anlayamıyordu ve bu adamı korkutuyordu. "Benden korkmana gerek yok delikanlı" dedi Afra "Seni ısırmam. Canımı yakmadığın sürece elbette" deyip adımlarını ahırlara yönlendirdi. Meşalelerin aydınlattığı alana gelip durduklarında kadın, kanlı tırnaklarına bakıp iç geçirdi. Dağhan duyduğu an küplere binecekti ama şimdi onu değil Doruk'u ve onun isteklerini gözetmekteydi. Dizlerinin üzerine çökertilmiş, korkulu gözlerle kendilerine bakmakta olan insan kalabalığına baktı. Normal çalışan görünümü verilmiş olan Altuğlu familyasına! Her birine suratlarını buruşturarak bakarken " Muhammed Amin?" dedi. Adamlarından en korkutucu olanı bu olmasa bile Karun gibi biri için yeterince tehlike arz ediyordu. Kadın, hiçbir şey demeden gözlerinin içine bakıp emrini verdiğinde adam sessiz bir teslimiyetle başını öne eğip yukarı kaldırdı. Ardından her şey o kadar hızlı gelişti ki Karun gördüklerine inanamadı. "Yürü hadi!" diye bağıran Afra'nın peşinden giderken arkasındaki çığlıkları duyuyordu. Neden ıslak olduklarını anlayamamıştı ama şimdi anlıyordu. Adama verdiği emirle Muhammed Amin denilen adam, diğerlerine başıyla işaret vermiş ve meşaleler yere düşerek hedeflerini bulmuştu. Canlı canlı yanarak ölürlerken Karun "Biz insanları bu şekilde öldürmeyiz" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Ficção GeralBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.