-107.BÖLÜM-
Birini sevdiğimiz zaman bazen anlamını bilmediğimiz şeyler birden bire anlam kazanmaya başlıyordu. Nefret ettiklerimizi sevmeye, hoşlanmadıklarımızdan hoşlanmaya başlıyorduk. Bu öyle bir histi ki bütün hayatınızın kontrolünü ele geçiriyor ve sizi bambaşka dünyalara götürüyordu. Ellerimiz üşüyor, kalbimiz olması gerektiğinden iki kat hızlı çarpıyordu? Daha çok düşünüyor daha çok ağlıyorduk? Ama mutluluktan ama üzüntüden... Durup durup aklımıza geliyor ve nerede olursak olalım gülümsememize neden oluyordu. Kalbimizin sesini kulaklarımızda uğultular eşliğinde duyuyor, baktığımız her şeyde onu görüyordunuz. Karnımızda kelebekler yerine hafif kasılmalar meydana geliyor ve belirli belirsiz, bazen en basit bir kelimeyi bile söyleyemeyecek hale düşüyorduk. Gözlerine bakmaktan çekiniyor ve bazen konuşmaktan korkuyorduk. Birini sevdiğimiz zaman biz 'biz' olmaktan çıkıyorduk. Gözlerimize değil kalbimize takılan sevgi gözlüğü etrafı, hayata dair her şeyi daha da yaşanılır kılıyordu. En güzeli de huzuru buluyorduk. Güveni...
Birini sevdiğimiz zaman ona güveniyor ve o güvenli limanda huzuru buluyorduk...
Birini sevdiğimiz zaman; kalbimizle konuşuyorduk...
***
Sessizlik...
Sanki hayata dair bütün her şey derin bir sessizliğe gömülmüştü. Ülkeden ayrılırken uyanık kalmak için çabalamış ama dayanamamıştı. Hayal meyal genç adamın kucağında uçağa bindirilişini hatırlıyor ama tam emin olamıyordu. Bulunduğu yer o kadar güzeldi ki ateşlerin içine düşse onun kollarındayken ne olacağıyla ilgilenmiyordu. Ve şimdi büyük araba engebeli yolda sarsılarak ilerlemeye devam ederken, genç kız göz kapaklarına vuran aydınlıkla kaşlarını çatmıştı. Bu öyle bir aydınlıktı ki daha önce bu kadar parlak bir şeyle karşılaşmamıştı. Gözlerini usulca aralayıp hemen yanı başında araba kullanmakta olan adama baktı. Mahmur gözleri bir iki defa kırpıştığında adamın "Günaydın" diyen sesini duydu. İçini çekip üzerine örtülen ceketin altında dönerek başını camdan dışarıya çevirdi ve gördüğü manzara ile şok oldu. Bir uçurumun kenarında-hemen hemen- ilerlemekteydiler ve her yer bembeyazdı. Fazla beyaz. Taze karların üzerinde çıkan sesler genç kızın kulaklarına dolarken hemen yanı başında direksiyonu tek eliyle tutmakta olan genç adam gülümseyerek konuşmaya başladı.
"Korkma Kızıl"
İri iri açılan gözlerini yanı başında ki sesin sahibine çevirdiğinde ne demesi gerektiğini bilmiyordu. "Neredeyiz?" diye sorduğunda aldığı cevap dudaklarının aralanmasına neden olmuştu.
"Torino!"
Başını çevirip yeniden karlarla çevrili olan manzaraya baktı. Bu ülkede insan yaşıyor muydu onu bile bilmiyordu? Özellikle de bu dağlık kısımda! Burada yaşayanlar ne yiyor ne içiyordu? Hangi dili konuşuyorlar hangi para birimi geçiyor? Gece ve gündüz saatleri arasında fark mı? Kaşlarını çatıp Doruk'a döndüğünde genç adam sanki onun ne soracağını bilmiş gibi gülümsedi ve "Sakin ol" dedi.
"Doruk, bizim burada ne işimiz var?"
Genç adam, içini çekip yeniden gülümsediğinde Bade sadece ona bakmayı istedi. Başını koltuğa yaslayıp, kaşları çatılmış bir halde genç adama bakarken Doruk halinden oldukça memnun gözüküyordu. "Doruk?" diye mırıldanan genç kız adamın kendisine bakmasıyla bakışlarını ona dikmişti.
Doruk "Efendim?"
"Evden çıkarken bana kıyafet almadık. Ben burada soğuktan donarım" diye mırıldandı. Genç adamın, boşta olan eli bir anlıkta olsa havaya kalkıp kızın ipek yumuşaklığındaki tenini buldu. Hafif kızaran yanağını parmağının ucuyla okşarken Bade kısa bir süreliğine gözlerini kapamış ve anın keyfini çıkarmaya başlamıştı. Arabanın içi sıcacıktı ve Bade kendisini sobanın önüne yatmış kedi gibi hissediyordu. Isınan ve rahatlayan. Gülümseyerek gözlerini açarken yüzünü inceleyen genç adama baktı şaşkınlıkla. Doruk'un bakışları irileşmiş, yüz hatları gerilmişti. "Bana kaza yaptıracaksın Kızıl" diyen Doruk'a anlamayan bakışlarla bakan genç kız başını çevirip ön camdan gözüken büyük ahşap villaya baktı gözlerini kırpıştırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Genel KurguBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.