Bölüm 113
Sıcak! Çok sıcaktı! Ve o sıcaktan nefret ediyordu! İçini çekip yatmış olduğu yerde gerinmek isterken kolunun sert aynı zamanda sıcak olan bedene çarpması ile uykulu olan gözleri birden açılmış ve başı hemen yanında yatmakta olan adama dönmüştü. Hayır, inmişti! Çünkü yanında yatmasını beklediği adamın başı yastığında değil karnındaydı. Ve kendisine öyle sıkı sarılmıştı ki Derin onu bir an için ahtapota benzetmiş ardından da gülümsemekten kendisini alamamıştı. İçini çekerek adamın altından çıkmaya çalıştı umutsuzca ancak başaramadı. Erdem, o kadar sıkı sarılmıştı ki kendisine bırak çıkmayı yerinden bile kıpırdayamıyordu. “Of!” diyerek gözlerini kapatırken çırılçıplak olması umurunda bile değildi o anda. Yeniden gözlerini açıp karnında yatmakta olan adamın saçlarına baktı iç geçirerek ardından da bir elini onun saçlarının arasına daldırarak usulca okşamaya başladı. Elinin altında hissettiği sıcak ve yumuşak saçlar parmaklarının arasında dans ederken Derin onun alıp verdiği düzenli nefeslerin kendisini rahatlattığını hissediyordu. Ne ara bu adama bu kadar aşık olmuştu bilmiyordu ama sanki o olmazsa sonsuza dek yarım kalacakmış gibi hissediyordu. Her şeyden herkesten nefret edebiliyordu ama ondan edemiyor olmak arada canını sıkıyor ve ona cephe almasına neden oluyordu. Boynunu büküp onun yüzünü görmeye çalıştı bir süre. Gece ve ondan önceki günler kendisine neler yaptığını hatırladıkça kalp atışları hızlanıyor ve bu da tuhaf bir şekilde haz duymasına neden oluyordu. Doktorun birlikte olmalarında bir sakınca olmadığını söyledikten sonra genç adamın gözlerindeki özlemin bedenindeki yangınla birleştiğini görmüştü geçen iki günde… Gözlerini kapatıp içini çekerken elinin altındaki bedenin sahibi uyanır gibi olup başını biraz geriye attı ve yakışıklı yüzü ortaya çıkıverdi. Derin, onun sıcaklığı karşısında bir an afallıyor olsa da bunun bedenine rahatsızlık vermekten çok rahatlatması karşısında içini çekmekten başka bir çaresi kalmıyordu. Ağır ağır açılan göz kapaklarının ardından kendisine bakan mavi dünya kendi gözleriyle çarpıştığında genç adamın dudakları yukarı kıvrıldı. Yüzünde beliren tebessümle yüzünü genç kadının karnına gömüp ellerinden destek aldığında Derin onun yavaş yavaş yükseldiğini ve üzerine tırmanışını izledi keyifle. Genç adamın önüne eğik olan başı ağır ağır kalkıp kızın kendisine bakan gözleri ile karşılaştığında önce hafifçe kısıldı ardından da gülümseyerek başını eğip dudaklarına dokundu.
Derin, başını biraz yukarı kaldırıp onun dudaklarına dokunduğunda Erdem sesini çıkarmadan gülümsedi ve öpüşünü biraz daha derinleştirdi. Ellerinden biri genç kızın ellerinden birini bulup, parmaklarını parmaklarından geçirmesine neden olurken diğeri yanağından aşağı doğru kayıp, şah damarının olduğu yere, oradan kalbine ve en sonunda tamamen ona ait olduğunu kanıtlayan o varlığın bulunduğu yere inmişti. Derin, adamın yumuşak dokunuşlarının altında kasılarak bedenini gererken Erdem bir kez daha gülümsemiş ve usulca öpmekte olduğu dudaklardan ayrılmıştı. Derin’in başı geriye düşmüş, kaşları çatılmış halde ki ifadesine bakıp gülümserken uzanıp onu çenesinden öpüverdi. “Günaydın” diye fısıldadı burnuyla genç kızın yüzünde dolaşırken. Onu rahatsız etmeden sessiz bir şekilde kokusunu içine çekerken karnında dolaşmakta olan parmakları genç kadının gıdıklanmasına neden oluyordu. “Erdem…” diyen genç kız gözlerini açıp başını indirdiğinde tepesinde dikilmekte olan adamla göz göze geldi. Ne diyecekti bundan sonra? Erdem demişti evet ama sonrasında ne diyecekti? Günaydın mı? Seni seviyorum mu? O kendisine böyle derinden bakarken konuşmayı nasıl hatırlayacaktı peki? Yutkunarak gözlerini kırpıştırdığında sudan çıkmış bir balık kadar güçsüz hissediyordu kendisini. Oysa onun gözlerindeki sudan hayat bulabilir ve orada sonsuza dek yüzebilirdi değil mi? Peki neden o gözlerde boğulduğunu hissediyordu? Neden o gözlerdeki sevgi bu kadar boğulmasına neden olup, kalbini sıkıştırıyordu? Gözlerini yumup kaşlarını çatarken ister istemez dudaklarını yaladı ardındaysa yeniden gözlerini aralayıp adamın gözlerinin içine baktı ve “Senden nefret ediyorum” dedi. Söyleyebileceği en iyi şey buymuş gibi adamın gözlerinin içine bakarken genç adam gülümseyerek başını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı “Ben de senden nefret ediyorum” dedi usul usul. Bakışları öylece kızın gözlerinin içine kilitlenmişken konuşmuyor sadece gözleriyle dokunuyordu Derin’in yüreğine.
“Acıkmışsındır. Kahvaltılık bir şeyler var mı bir bakayım” diyerek genç kızın üzerinden kalkmaya hazırlanırken Derin’in bacaklarını etrafına dolamasıyla başını çevirip ona baktı. Çapkın bir gülüşle genç kızın burnundan öperken “Çok yoruldun” diye söylendi. “Hayır” diyen genç kız kollarını Erdem’in boynuna dolarken “Henüz değil” diye fısıldadı. Erdem, gülerek onun dudaklarına uzanırken “Eğer birilerine yaşadığımıza dair haber vermezsek yakında kapımıza dayanacaklar” diye söylendi.
Derin “Buna cesaret edemezler”
“Hımm” dedi genç adam kızın alt dudağını dişleyip çekerken “Sahi mi?”
Derin, kıkırdayarak kollarıyla onu daha sıkı sardı “Sahi” dedi ve genç adamı yatakta alt edip üzerine çıktı. Erdem, boynunu bükmüş ona sevgiyle bakarken Derin gözlerini kısıp onun gözlerinin içine baktı ve uzun saçlarını tek omzunun üzerinde toplayarak “Teslim ol” dedi.
Genç kızın karnını okşayan elleri ondan uzaklaşıp başının üzerinde yerlerini alırken “Teslimim” dedi genç adam. Derin, alt dudağını dişleyerek yutkunurken Erdem’in bakışlarının altında eriyeceğini düşünüp korkuyor ve bu da hareketlerine yansıyordu. Onunla pek çok şeyi öğrendiğini kabul ediyorsa da yine de acemi gibi davranmak hoşuna gitmiyordu. Öte yandan Erdem ise bunun tam tersini düşünüyordu. Derin’den aldığını Derin’in de ondan almasını istiyordu. Genç adamın üzerine çıkıp onunla oyunlar oynaması onu sevindirip, mutlu hissetmesine neden olurken arada attığı sinirli bakışlar onu kollarına alma isteğini daha fazla kamçılıyordu. Derin, üzerine eğilip ellerini elleriyle birleştirirken gözlerinin içine bakıp gülümsedi ve sadece onunla girebildiği cennetin kapılarından bir kez daha içeriye girdi…
**
Öğleye doğru nihayet (!) yataktan çıkmayı başarmış mutfaktaki masadaki yerlerini almışlardı. Genç adam, bacaklarına geçirdiği şortuyla ocağın başında durmuş Derin için krep yaparken Derin sandalyesinde oturmuş onu izliyordu. Erdem’in aksine o giyinikti ve onu izlemek yeniden ateşler içinde yanmasına neden oluyordu. Bakışlarını ondan çekip önündeki tabaklara çevirdiğinde midesinde hissettiği burkulma ile kaşlarını çattı. Hepsini yemek istiyordu. Sevmediği şeyleri bile yemek istiyordu. Yüzünü buruşturup bebeğin isteklerine göre hareket etmeyeceğini kendisine hatırlatırken önüne konan sıcak kreplere baktı şaşkınlıkla. Başını kaldırıp Erdem ile göz göze gelirken genç adam “Bunların hepsi senin ve bebeğimiz için” diye söylendi. Derin “Yemeyeceğim” diyerek başıyla masada durmakta olan kahvaltılıkları gösterince genç adam kaşlarını çattı ama yüzündeki o sevecen ifade kaybolmadı. Dizlerinin üzerine çöküp Derin’in ellerinden tutup dudaklarına götürdü. Her birini dudaklarına değdirip geri çekerken Derin dikkatle onu izliyordu. “Zor olduğunu biliyorum” diyen genç adam anlayışla başını sallarken “Ama ben yanındayım” dedi “Tamam mı? bunu ikimiz başaracağız”
Derin “Nereden biliyorsun?” diye soran genç kıza gülümseyen Erdem içini çekip doğruldu ve Derin’in dudaklarından öpüp geri çekildi. Kendisine çektiği sandalyelerden birine otururken hala elini tutmakta olduğu kızı kendisine çekip kucağına oturttu. Derin,hemen kollarını onun kollarına dolarken bacaklarını da Erdem’in kucağından aşağı sarkıtmıştı. Genç adamın,önünde duran eli karnını okşarken diğer eli bel hizasında keşif yapıyordu. Onun sesi ve bakışları kadar kendisine dokunmasından da hoşlanıyordu genç kız. Sevgisini o kadar güzel hissettiriyordu ki ona layık olamayacağını bilmek ve bunu hissetmek genç kızı üzüyordu.
“Biliyorum” dedi Erdem gülümseyerek kızın gözlerinin içine bakıyordu. Oradaki buz tabakasını kırmak kolay olmayacaktı biliyordu ama vazgeçmeye de niyeti yoktu. Yavaş yavaş değerli bir taşı işler gibi işleyecekti sıcaklığı Derin’in buzdan dağlarla hapsettiği kalbine.
Derin “Nasıl?”
“Çünkü benim sevdiğim kız çok güçlü. Her ne yapmış olursa olsun başladığı işi asla yarım bırakmayacak kadar inatçı ve hırslı”
Derin “Erdem?”
“Korktuğunu biliyorum güzelim ama inan bana ben daha fazla korkuyorum tamam mı? Ama buna rağmen seninle savaşmaya da hazırım. O da en az senin kadar inatçı ve güçlü” diyerek kaşlarını çattığında birkaç gün önce gördüğü izler aklına gelmişti genç adamın. Bakışları o bölgede kalırken Derin onun hatırladığını anlayıp suratını buruşturmuş ardından “Benim yüzümden acı çekmene tahammül edemiyorum” dedi iki eliyle genç adamın başını geriye atıp gözlerinin içine bakarken.
“Buna son verebilirsin” diyen Erdem’in gözlerindeki karanlık Derin’in bir an afallamasına neden olsa genç kız içini çekip alnını onun alnına yasladı ardından “ Yanımdasın…” diye fısıldadı.
Erdem “Sonsuza kadar”
İçini çekip ona sıkıca sarıldıktan sonra kendisini geri çeken Erdem “Yemek zamanı” diyerek tek eliyle tabağına almış olduğu krepin içine reçel sürdü ve “Hepsi bitecek” dedi.
Derin “Akacak” dediğinde Erdem “Sorun değil. Temizleriz” diyerek güldü ardından burnuyla genç kızı gıdıklayarak “Benim yöntemimle” dedi göz kırpıp. Derin, gözlerini devirip neşeyle krepini yerken Erdem tam olarak kendi yöntemini konuşturuyordu ve Derin buna itiraz etmek yerine tadını çıkarıyordu. Madem içindeki şeyin keyfi bir şeyler yemesiyle yerine geliyordu eh kendisi de bunu pekâlâ kendi lehine çevirebilirdi değil mi?
Kesinlikle!
*****
“İki latte alabilir miyiz?”
Genç kadın,camın kenarında bir masada oturmuş eksik listesini kontrol ediyor diğer yandan da çalışanları ile ilgileniyordu. Holding’in içinde yer almalarına rağmen iyi bir satış grafiği vardı kafenin. Eğer işleri böyle devam ederse belki üçüncü şubeyi de açabilir ve borçlarından kurtulabilirdi. Sıkıntıyla ama biraz da tebessümle alnını kaşırken önüne bırakılan kahve ile başını kaldırıp kimin bıraktığına baktı. Şirket çalışanlarından biri gelip karşısına oturduğunda genç kadın bu tarz komplimanlara alışkın olduğunu hissediyor ve umursamıyordu.
“Nasılsınız Elif Hanım?” diyen Vedat Bey gülümseyerek kendisine bakarken genç kadın şöyle bir tebessüm etmiş “İyiyim” demişti. Bembeyaz tenine ve iri gözlerine rağmen; Pehlivan Holding’in çalışanları genç kadını bir mermer kadar soğuk buluyorlar ama buna rağmen ona yaklaşmaya çalışmaktan da geri kalmıyorlardı. Kulaktan kulağa kadının kimseyle ilişkisi olmadığını biliyor ve şanslarını deniyorlardı ancak Elif’in kimseye yüz verecek ne zamanı ne de takati vardı. Kaldı ki aralarında resmi bir şey olmasa da cinsel yönden bir adamla bir birliktelik yaşıyordu ve bu bile onun başka bir adama bakmamasının en önemli nedenlerinden biri sayılıyordu. Vedat Bey, gülerek bir şeyler anlatırken Elif kaşlarını kaldırıp gözlerini ovaladı “Bakın…” dedi nazik olmaya çalışarak “Biraz meşgulüm ve mümkünse yalnız kalmak istiyorum. Sizin için de bir sakıncası yoksa beni yalnız bırakabilir misiniz?” diye sordu.
Genç adamın, asılan suratından yaşadığı hayal kırıklığı an be an belli olurken Elif bununla ilgilenmiyordu. Soğuk ve sert görüntüsü yüzüne oturmuş öylece adama bakarken Vedat Bey sanki kutuplarda kalmışçasına irkilerek gülümsemiş ardından homurdanarak kadının yanından ayrıldı. Sinirle söylenerek giderken Elif de başını iki yana sallıyordu. Ellerinin arasına almış olduğu başını parmaklarının şakaklarına değmesi ile gözlerini kapamış ve kendisini rahatlatmaya çalışmıştı ancak ellerinin üzerine konan sıcaklıkla karşılaşınca kaşlarını çatmış ve hışımla oturduğu yerden kalkarken “Vedat Bey, size yalnız kalmak iste-“
Cümlesini tamamlayamamıştı genç kadın. Çünkü yüzünü döndüğü adam görmeyi beklediği adam değildi. Çatık olan kaşları şaşkınlıktan açık kalan ağzıyla birlikte havalanırken yumruk yapmış olduğu elleri serbest kalmıştı. Demir Galip Mudurnu, tam karşısında dikilmiş kadının gözlerinin içine bakıyordu.
Ellerini ceplerine sokmuş parlayan gözlerle kadının şaşkın, afallamış yüzüne bakarken bakışlarını ondan çekip etrafında dolaştırdı. Birkaç meraklı göz kendilerini izlerken “Yalnız bırakılmaya gelmiyorsun?” diyerek kadına döndü. Bu sefer kaşlarını çatmış sinirli bir şekilde gülüyordu. Elif, o gözlerde ne olduğunu tam çözemese de Demir’in kendisini kıskandığını hissetmiş gibi gözlerini kırpıştırıp adama baktı “Ne zaman geldin?” diye sordu.
Demir, dikkatle süzdüğü kadına bakıp ona doğru bir adım atarken Elif gözlerini iri iri açıp geriledi. “Az önce” diyen genç adam etrafındaki insanları umursamadan elleri ceplerinde, başını hafifçe aşağı eğip genç kadının dolgun dudaklarına uzandı. Gözlerini kapamadan kadının şaşkınlıktan irice açılan gözlerinin içine bakıp onu kısa ama özlediğini belli eden bir öpücükle selamlayıp geri çekilirken “Hoş buldum” dedi. Elif, yutkunarak gözlerini kırpıştırırken “Herkes bize bakıyor” diye fısıldadı. Hala burun buruna, göz gözeydiler. Aralarında bir nefeslik mesafe vardı ve birazcık daha hareket etse adamla dudaklarının buluşması kaçınılmazdı. “Ve?” diyen genç adama kaşlarını çatarak bakan genç kadın “Öğrenecekler?” dediğinde Demir güldü “Neyi?” diye sordu.
Elif,sinirle ellerini yumruk yapıp başını geriye atarken “Ne demek neyi!” diye tısladı dişlerinin arasından “Seninle aramızda ki şeyi!”
Demir’in keyifli olduğu her halinden belliydi. Tek kaşı havaya kalkarken “Seninle aramızda ki ‘şey’ tam olarak nedir Elif?” diye sordu. Genç kadın, ona sanki alnının ortasında iki tane boynuz çıkmış gibi şaşkınlıkla bakarken “Benimle oyun mu oynuyorsun?” diye sordu. Onu gördüğü için mutlu olması gerekmez miydi? Aslında, mutluydu da ama onun buraya neden geldiği de apaçık ortadayken ve bundan artık rahatsızlık duyuyorken ona istediği gibi davranamıyor olmak canını sıkıyordu. Demir, onun ne düşündüğünü biliyor ama buna rağmen bir şey demiyordu. Kızın gözlerinin içine bakarken dokunsa ağlayacakmış gibi hissediyordu. Dudaklarının kenarı alayla kıvrılırken cep telefonu çalmaya başladı. Bakışlarını kızın üzerinden çekmeden eline aldığı telefonu kulağına yaslayan genç adam “Efendim?” dedi.
Elif, onu izlerken bacaklarının dermanı kalmadığını hissediyordu. Mutluluktan çok özlediğini hissediyor ve bu da içinin burkulmasına neden oluyordu. Dudaklarının titrememesi için ellerini arkasında yumruk yaparken adamın gözlerinin gözlerinden ayrılmadan telefonla konuşmasını da anlayamıyordu!
“Hı hı, biliyorum. Kadının kız kardeşiymiş Khalid ve Anif hallettiler sorun yok” diyordu telefondaki her kimse ona. Kaşlarını çatarken Demir iç geçirip “Tamam. Hayır, ne zaman döneceğimi bilmiyorum. Tamam, sonra konuşuruz” diyerek telefonunu kapatırken Elif sonunda hareket edebilmeyi başardı ve hızla mutfağa koşturdu. Çalışanlarına aldırış etmeden odasına girip yağmurluğunu üzerine geçiren genç kadın, kırmızı beresini de başına geçirip hızla dışarı çıktı ve koşmaya başladı. Demir’in peşinden gelmediğine sevinen bir yanı sevinmeyen diğer yanıyla çatışmaya girince dehşet içerisinde olduğu yerde durmuş ve mantığı ile kalbinin savaşmasını dinlemeye başlamıştı. Hızla yağan yağmurun altından neden kaçtığını bilmeden aptal gibi dururken “Elif?” diyen adama döndü hızla. Demir, ellerini kabanının ceplerine sokmuş ona bakarken bardaktan boşalırcasına yağmur yüzünden koyu renkli saçları gözlerinin üzerine düşmüştü. İçinden eliyle onları geriye itelemek gelirken bunu yapamayacağını bilmek genç kadının yüreğini burkmaktan başka bir işe yaramayıp canının yanmasına neden olmuştu. “Git buradan!” diye bağırıp arkasını döndü. Hızla yürürken sertçe kolundan tutulup çevrilmesi ile birlikte Demir ile yüz yüze geldi.
“Sorun ne?” diye bağıran genç adam kızı kendisine çekerken Elif başını iki yana sallayıp onu itti “İstemiyorum” dedi.
Demir “Ne? Neden bahsediyorsun?” diye sordu.
“Bunu!” diye bağırdı Elif “Bunu!” Ellerini açmış Demir’e işaret ediyordu. Genç adam,bakışlarını sabit tutmuş öylece genç kızın ellerine bakarken “Elif?” dedi. “Sana sarılamıyorsam ya da seni istediğim zaman arayamıyorsam bunu sürdürmenin ne anlamı var ki?” diye sordu. Demir,sesini çıkarmadan ona bakarken genç kadın “Benim duygularım var tamam mı? biliyorum,sadece sex olacak dedik kabul ettim ama bu sadece beden alışverişinden ibaret değil! En azından benim için değil!” diye söylendiğinde Demir gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp duruyordu. “Canın istediği zaman buraya gelip,ihtiyacını giderebileceğin birisi değilim ben. Bunu istemiyorum! Allah kahretsin böyle olmamalıydı!” diyerek elleriyle yüzünü kapadığında “Elif?” diyen genç adam uzanıp kızın ellerini tuttu. Yüzünden çekip onun yüzüne bakarken “Gözlerini aç” dedi. Genç kadın,inat edip başını iki yana sallarken “Gözlerini aç Elif!” diyen Demir’in tutuşu da sesi gibi sertleşmişti. Elif,onun bu tavrına sinir olup kendisini ondan geriye çekmeye çalıştığında Demir gülerek “Rahat dur!” dedi.
Elif “Söylediklerim sana komik geliyor değil mi? çünkü sizin için duygularımızın bir önemi yok!” diye bağırdığında yüzünü saran iri ellere karşı koyamadan. Gözlerini kırpıştırıp Demir’e bakarken genç adam “Bana sarılmak istediğini bilmiyordum ve ayrıca beni istediğin zaman arayabileceğini biliyorsun” dedi.
Elif “Hayır, bilmiyorum”
Demir “Asıl ben bilmiyorum tamam mı? Bana karşı böyle hissettiğini nereden bilebilirdim? Seninle birlikte oluyorsak eğer benim üzerimde istediğini yapma hakkın var” dedi genç adam Elif “Anlamıyorsun…” diyerek onun avuçlarından kurtulmaya çalıştığında Demir sinirle “Rahat dur!” diye kızdı.
Elif “Bana kızma! Ve sakın öyle bakma tamam mı?” dedi sinirle. Demir, onu kolayca sinirlendirebildiği için gülerken başını iki yana sallayıp yeniden kızın gözlerinin içine baktı “Bak, bana karşı ne hissediyorsun bilmiyorum ama sana açık olmayı çok istiyorum” dediğinde “Olabilir miyim?” diye sordu. Elif, sesini çıkarmayınca bunu evet olarak algılayan genç adam “Kendini cinsel bir obje olarak görmeni istemiyorum tamam mı? Seninle birlikte olmaya başladığımız o andan itibaren asla senin için o şekilde düşünmedim ve eğer seni hareketlerimle ya da başka bir şekilde kırdıysam özür dilerim” dedi. Onun samimi olduğunu gözlerinden okuyabilen genç kadın dudaklarını büzdüğünde Demir “Ve buraya geldim çünkü ben de aramızdaki bu şeyi bitirmek istiyorum” dedi.
Elif, onun ayrılmak istediğini anlayınca kaşlarını çatmıştı. “Ben de daha fazla böyle devam etsin istemiyorum” diyen genç adama kırılarak bakan genç kadın sinirle yumruk yapmış olduğu küçük elleriyle ona var gücüyle vurmaya başladı ardından “Benimle dalga geçiyorsun!” diye bağırdı. Demir,onun yumruklarından zerre etkilenmezken kollarının arasında vahşi bir kedi gibi davranmasına da daha fazla dayanabileceğini sanmıyordu. “Elif!” diye bağırarak onu bulunduğu yere sabitlediğinde fazladan güç kullandığını biliyordu genç adam “Çok ciddiyim rahat dur!”diye uyardı onu ardından derin bir nefes alıp “ Bunun sonunda ne olur, nasıl olur bilmiyorum ama denemek istiyorum” dedi.
Elif’in kaşlarının yeniden çatıldığını görünce hemen kendisini savunmaya geçip “Sevgili olmayı” diye ekledi. Genç kadının kaşlarının hala çatılı olduğunu gördüğündeyse derin bir nefes aldı “Bak, ben olduğum gibiyim tamam mı? Bir şeyi istersem onu yaparım istemezsem yapmam. Benden romantik şeyler bekleme, sevgililer günü olaylarını saçma buluyorum ama tüm bunlara rağmen seni asla incitmeyeceğimi de bil” dediğinde Elif “S-sevgili mi?” diye sordu. Genç adam içini çekip kaşlarını kaldırarak gökyüzüne baktı. Yağmur hala aynı şiddetiyle yağarken Elif “Buraya bunun için mi geldin?” diye sordu. Başını eğip kadına bakan Demir “Evet” dediğinde Elif durmuş ona bakıyordu. “Senin aksine buraya konuşmak için gelmiştim. Fırsatçı gibi senden faydalanmaya değil”
Elif, şaşkınlık ve pişmanlıkla Demir’e bakarken “Yani sana sarılabilirim, öyle mi?” diye sordu. Demir, ona bakıp kaşlarını çatarken yüzünde tatlı bir tebessüm vardı “Tuhaf kadınsın” diyerek kollarını iki yana açtığında Elif hiç ikiletmeden adama sokulmuş, kollarını beline dolamıştı. Demir, gülerek ona sarılırken “Daha iyi misin peki?” diye sordu. Elif, gözlerini açıp bulunduğu yere baktı ardından kendisini biraz geriye çekerek Demir’in gözlerinin içine baktı. Hala sertlerdi ama buna rağmen kendisine keyifle bakıyordu. Başını sallayıp “Senden özür dileyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun” dedi. Demir, başını iki yana sallayıp güldü alt dudağını dişleyip yeniden Elif’e baktığında “Bana vuracağını anladığım anda seni bağlayacağım” diye tehdit etti kızı.
Elif “Deneyebilirsin ama yapamazsın” dediğinde “Ve evet daha iyiyim” dedi. Gözlerinin içine baktığı adamın yüz hatlarının gevşemesi ile kendi sinirleri de buhar olup uçmuştu sanki. “İstediğim zaman arayabilirim de?” diye sorduğunda Demir “Beni bunaltmayacağını umut ediyorum” diye söylendi. Genç kızın,belinde olan elleri beline sertçe vururken Demir “Az önce ne demiştim ben?” diye hatırlattı. Elif,ona bakıp gülümserken Demir şaşkınlıkla kızın dudaklarına ve gülümsemekte olan gözlerinin içine bakarken buldu kendisini. “Elif…” diyerek kızın gözlerinin içine bakarken genç kız “Teklifini kabul ediyorum Demir Galip Mudurnu” dedi şirin bir edayla. Onun soğuk maskesinin altındaki sıcaklığı yakalayan Demir hiç bırakmayacakmışçasına ona sığınırken yağmurun tepelerine yağmasını umursamıyordu. Islak dudakları kızın dudaklarına kapandığında Elif’in midesine kramplar giriyor ve kalbi hızla atıyordu. Beline sarıldığı adamı kendisine daha çok çekerken Demir gülerek kendisini kızın dudaklarından çekiverdi ve “Şimdi kim kimden faydalanıyor?” diye sordu “Hem de sokak ortasında?”
“Ne olmuş?” dedi Elif “Artık resmi erkek arkadaşımsın ve istediğim gibi davranırım. Hem burası Paris tamam mı ve sen de bana âşıklar şehrinde teklif ettin?” dediğinde Demir “Sadece şans” dedi.
Elif, parmak uçlarında yükselmeden önce gülümseyerek adamın gözlerinin içine baktı “Senin ve benim gibi insanlar asla şansa inanmazlar” dedi. Demir, bu sözlerden sonra daha nasıl durabilirdi ki? Çekinmeden, sıkılmadan öpüyordu genç kadını. Kollarının arasında titreyişini hissediyor ve aldığı yanıtlarla tam bir teslimiyetle kendisini verişini hissediyordu. Aynı şekilde kendisi de böyle davranıyordu. Ne olursa olsun ona tutunmaya ve onunla ayağa kalkmaya hazırdı. Geleceklerini bilemese de şuan ihtiyacı olan nefes yanındaydı ve ona sonuna dek bağlı kalmaya hazırdı. Elif’ten öncesi varken ondan sonrası olmayacaktı…
****
İSTANBUL
Tek yapmak istediği lisedeyken gitmekten keyif aldığı pastaneye gidip kendisine ek almak ve eve geri dönüp bilgisayarının başında oturmaktı. Tek yapmak istediği buydu! Ne ara kendisinin sandığı telefonu çaldı işte o an bütün ipler koptu! Tuğçe’nin sesini hattın diğer ucunda duyduğunda ne yapacağını bilememişti.
“Ben Cüneyt” demeyi akıl edebildiğinde genç kız bir an duraksamış ardından “Bak,yardımınız gerekiyor tamam mı? Erdal Yavuz peşimde ve bırakacakmış gibi de durmuyor” diye bağırıyordu.
“Sakin olur musun?” diyen Cüneyt hızla beyninin içindeki plan torbasını karıştırmaya başladığında diğer yandan da aldığı eklerin parasını ödüyordu “Teşekkürler” diyerek pastaneden çıktığında “Neredesin?” diye sordu.
Birkaç dakika süren sessizliğin ardında Tuğçe yerini söyledi “Tamam,olduğun yerde kal ve beni bekle” dedi motoruna binip gözlüğünü takarken. Büyük bir gürültü ile trafiğe karıştığı sırada Tuğçe sinirle ciyaklıyordu “Olduğum yerde mi kalayım? Allah aşkına,adam beni yakalayacak diyorum!”
Erdal Yavuz’un arabasının sokağa girdiğini gören genç kız dar sokakta elleri ceplerinde yürümeye başladı. Adamın,alenen burnunun dibine gire gire peşinden gelmesine sinir oluyor diğer yandan da korkuyordu. Arkasına bakmamaya çalışarak yürümeye devam ettiği sırada “Tuğçe Hanım?” diye seslenen adama dönmeden yürümesine devam etti. Ancak yaklaşan ayak seslerinden adamın geldiğini anlayan genç kız korkuyla adımlarını hızlandırdığında “Tuğçe Hanım?” diyen adam tarafından durdurulup bakmaya zorlandı “Erdal komiserim” dediğinde adam sinsi bir bakışla gülümsedi “Burada ne işiniz var?” diye sorduğunda genç kız ne diyeceğini bilemedi bir an. Ancak adamın bunu umursadığı yoktu. Bunun yerine kızın kolunu tutup ona başıyla arabasını bıraktığı yeri işaret etti “Benimle gelmeniz daha doğru olacak” dediğinde Tuğçe “Neden?” diye sordu “İfademi vermiştim”
Erdal Yavuz “Haklısınız verdiniz ancak dava dosyasında hala eksik olan şeyler var ve yardımınız gerekiyor. Size soracağımız birkaç soruy-“
“Sonunda!”
Erdal Yavuz “Hey!” diye bağırarak hemen yanlarında duran son model motorun üzerindeki adama baktı. Genç adam,gözlüğünü çıkarmadan Tuğçe’ye bakarak “Atla hadi” dediğinde Erdal Yavuz kızın gitmesine izin vermeden bileğinden yakaladı ve “O benimle gelecek” dedi. Tuğçe,endişe içerisinde Erdal Yavuz’a bakarken Cüneyt “Neden?” diye sordu.
“Seni ilgilendirdiğini sanmıyorum!” dedi adam ardından “Hem sen kimsin?” diye sordu. Cüneyt,motorundan inip ceketinin fermuarını aşağı indirdi. Motorun bilekliğine asmış olduğu trbanın içinden kendisine bir dilim ek alırken adamın gözlerinin içine bakarak koca bir ısırık aldı ve “İster misiniz diye sorardım ancak paylaşmayı seven bir insan değilim. Tıpkı kız arkadaşımı da başka bir erkekle paylaşmayacağım gibi!” dedi.
Tuğçe,hızla başını çevirip Cüneyt’e bakarken Erdal Yavuz’un gözleri kısılmıştı “Onun erkek arkadaşı olmanla ilgilenmiyorum” dedi belindeki rozeti göstererek. Amacı Cüneyt’i korkutmaktı ama Cüneyt’te daha etkili silahlar vardı. gözlüğünü hiç düşünmeden gözlerinden çıkarıp esmer teninin içine işlenmiş olan siyah gözleri ile adama doğru bir adım attı “Polis olduğuna göre…”
Erdal Yavuz “Komiser…” diye düzeltti.
“Evet,her neyse. Onu sorguya çekmek için iznin var mı?” diye sordu.
Erdal Yavuz “Bunun için izne ihtiyacım yok!” derken Cüneyt adama biraz daha yaklaşıyordu “Sanık mı? Yoksa tanık mı?” diye sorduğunda Erdal Yavuz “Bu seni ilgilendirmez!” diye hırladı. Cüneyt “Eğer söz konusu sorgulanacak olan benim sevgilimse evet ilgilendirir. Yeniden ifade vermesini istiyorsanız kendisine adam gibi söyler,emniyetinize gelmesini beklersiniz. Sonuçta o da adalet için çalışıyor ve eminim size yardımcı olabilmek için elinden geleni yapacaktır ama şimdi gitmesi gerekiyor. Benimle!” diyerek kızın ince bileğini adamın mengene gibi kavradığı kalın elinin arasından çekip aldı ve bileklikteki kaskı kıza uzatarak “Tak!” dedi “Gidiyoruz!”
Adama ters ters bakıp motoruna geri binen genç adam,yeniden motoru çalıştırırken Erdal Yavuz “Kimsin sen?” diye sordu. Cüneyt,adamın şüpheli bakışlarına karşılık gülerek cevap verirken ona ondan üstün olduğunu gösteren bir bakış attı ve adamı dumanın içinde bırakarak kızla birlikte oradan uzaklaştı. Erdal Yavuz,arkalarından bakarken artık o listeye bu kara gözlü adam da eklenmişti.
“Sıkı tutun!” diye bağıran Cüneyt’i duymazlıktan gelen genç kız “Neden Oğuz Han’ı ya da Emre’yi aramadın?” diye sordu. Cüneyt “Ne! Neden bahsediyorsun sen?” dediğinde Tuğçe “Senin varlığını bilmemesi gerekiyordu aptal ama sen ne yaptın? Açık bir hedef gibi kendini ortaya koydun!” diye bağırdı.
Cüneyt “Tövbe tövbe!” diyerek hızını daha da arttırdığında çok geçmeden köşke gelmişlerdi. Hızla motorundan inip kızın dengesini kaybetmesine neden olurken Tuğçe’nin “Aptal!” diye söylendiğini duydu ama umursamadan içeri girdi. “Kıza bak ya!” diye söylendi kapıyı sinirle açarken “Kıçını beladan kurtarıyoruz gördüğümüz muameleye bak!”
“Hayırdır?”
Oğuz Han,başını önündeki belgelerden kaldırmış Emre ile birlikte kendisine bakarken İsra ile Ecel de hemen yanlarında hazır olda bekliyorlardı. “Ona sor!” diyen Cüneyt başıyla bir objeyi işaret eder gibi Tuğçe’ye bakmıştı. Genç kız “Erdal Yavuz ikinci bir sorgulama için peşimdeydi. Ben ikinci bir sorgulamayı kaldıramam!” dediğinde Emre “Şunu ciyaklamadan anlatsan?” dedi ters bir şekilde. Cüneyt,barın arkasına geçmiş kendisine kahve alırken diğer yandan da kızı izliyordu sinirle.
“Seni aradım” dedi Oğuz Han’a bakıp.
Oğuz Han “Telefonum çalmadı” dediğinde “Benimkiyle karışmış” dedi Cüneyt. Oğuz Han,bakışlarını arkadaşından çekip yeniden Tuğçe’ye baktı “Ee?” diye sordu.
“Ona durumu anlattım ve yardıma gelmenizi bekledim!” dedi genç kız. “Evet!” dedi Cüneyt barın arkasından çıkıp alayla konuşurken “Sizin gitmenizi beklemiş ve sizi arayıp haber vermediğim için bana bir ton laf etti! Car car ve car! Neden sağlam bir ilişki kuramadığına şaşırmamak lazım!” dediğinde Emre gülerek başını önüne eğdi. Tuğçe ise “Hah! Hah,bunu sen mi bana söylüyorsun? Bana bak-“
“Yeter!”
Oğuz Han,başını kaldırıp Tuğçe’ye bakarken kıza oturmasını söyledi. Aynı zamanda Cüneyt’e de ancak genç adam oturmadı. “Cüneyt’in neden seni kurtarmasını istemediğini biliyorum ama eğer bunu o istediyse ve bize haber vermediyse halledemeyeceği bir şey değilmiş demek ki. O da en az bizim kadar iyidir” dediğinde Tuğçe “Onun varlığını öğrenmemeliler. Yasa dışı işlerinizde her şeyi o örtbas ediyor!” diye bağırdığında Cüneyt ağzındaki eklere rağmen konuştu “Kıçını boktan kurtarmamın karşılığını böyle ödüyor işte! Nankörsün!” diyerek kıza kaş çattığında Oğuz Han “Cüneyt?” diye uyardı arkadaşını “Terbiyeli ol!”
Cüneyt “Hı,tabi! O niye olmuyor?”
“Yok artık çocuk gibi kavga mı edecek bununla?” diye söylenen Emre’ye bakan genç adam “Sen kapa çeneni!” diye bağırdı ardından “O adam bana bir şey yapamaz tamam mı? istediği kadar yüzümü görsün,araştırsın ismim dışında ne yaptığımı,kimle birlikte olduğumu bulamaz!” dediğinde Tuğçe “Buna gerek kalmadı zaten! Sayende senin benimle birlikte olduğunu öğrendi ya?” dedi.
Oğuz Han ve Emre “Ne?” diye bağırarak Cüneyt’e döndüler. Genç adam,kaşlarını kaldırıp omuz silktiğinde “Ne var?” diye bağırdı “Kurtarılmayı bekliyordu tamam mı? ne deseydim? Pardon Erdalcığım ben bu kızın olmayan erkek kardeşiyim ve onu senden korumam gerek mi?”
“Birinin beni senden koruması gerek!” diye bağırdı Tuğçe. Bunun üzerine ona doğru dönen Cüneyt gözlerini kısıp kızın üzerine doğru yürümeye başladı “Senin benimle alıp veremediğin nedir?” diye sordu. Kız,sesini çıkarmayınca ona daha çok yüklenen genç adam “Tek yaptığım sevgilin olduğumu söyleyip,elinden tutmak ve seni motoruma bindirip buraya getirmekti. Oraya benim geleceğimi biliyordun? Bilmiyor muydun?”
Tuğçe,sesini çıkarmayınca Cüneyt devam etti “Rehberin de ben hariç burada bulunan ve diğerlerinin de olduğu numaralar var. Benimle konuştuktan sonra onları arayabilirdin ama aramadın? Neden?”
“Cüneyt tamam!” dedi Oğuz Han oturduğu yerden ayağa kalkıp. Arkadaşının kontrolden çıkmak üzere olduğunu biliyordu “Kızın üzerine fazla gitme,görmüyor musun?”
Cüneyt “Neyi görmüyor muyum ya? Görüyorum! Her boku görüyorum! Senin bu kapıdan sağ çıkıp geri döndüğünde ağzının burnunun nasıl dağıldığını görüyorum! En yakın arkadaşımın çocuğunun boynuna faça atıldığını biliyorum! Bu kızın benim gelmemi istemesine rağmen ve benim oraya gidip onu kurtarmama rağmen neden bana teşekkür edemediğini çok iyi biliyorum! Ama bilmediğim tüm bu şeyleri onun da biliyor olmasına rağmen neden hala susup, bana bir şey söylemediği! Ben onun azarlayabileceği bir insan değilim!” diyerek kıza döndüğünde onun ağladığını görüp dişlerini sıktı ardından “Bak kızım” dedi “Ben azarlayabileceğin biri değilim tamam mı? Artık lisede değiliz ve orada her ne olduysa orada kaldı. Sen ve ben, olmazdık. Olmadık da. Bunu şimdi sana bakarken daha iyi anladım” diyerek geri geri yürümeye başlarken Oğuz Han’ın “Buraya gel!” dediğini duyup parmağıyla işaret yaptı ardından sinirle odasına girip kapıyı büyük bir şiddetle kapattı. Tuğçe, konuşamadan öylece ağlarken elleri ile dudaklarını kapamıştı “Ben de çok yoruldum” diye fısıldadığında onu kaşlarını çatmış bir halde izleyen bir başkası daha vardı.
Emre, bir Cüneyt’in odasına bir de kıza bakıyordu durup durup. Oğuz Han’ın ve diğerlerinin kızın etrafında dönmesi ile gidip az önceki yerine geçip oturdu ve ağlamakta olan kızı izledi o susana dek. İlk defa ağlayan bir kadının sesi kulağına rahatsızlık vermiyordu… Neden?
****
Genç kadın, uyandığında her yer karanlıktı. Erdem’in yanında olmadığını fark edip yataktan dışarı çıkarken bir an başı dönmüştü. Gözlerini kapatıp ovaladıktan sonra odanın kapısına doğru yürüyen genç kadın, kapının kolunu kavrayıp aşağı indirdiğinde salona doğru yürümeye başladı. “Erdem?” diyerek ilerlediği sırada gözleri birden donuklaştı ve ensesinde hissettiği gerilimle başını çevirip camın önündeki tekli koltukta oturmakta olan kadına baktı.
Rose!
Bakışları salonu taradığında kadın hemen yanı başında bulunan lambayı yakıp gülümsedi “Leyal… Leyal” dedi. Derin,tepeden tırnağa ürperirken kadına olduğu gibi bakmaya devam etti. “Benden korkmuyorsun…” diyen Rose’un boynu bükülüp gözleri kızın üzerinde dolaştığında “Sana bir teklifim var” dedi.
Derin “Erdem nerede?” diye sorduğunda Rose dudaklarını büküp “Bilmiyorum. Muhtemelen kardeşini karşılaşıyordur” dedi gülerek. Derin’in bedeni yeni bir artçı sarsıntı ile kasıldığında Rose parmağını şıklatarak arkasındaki adamlarından birini önüne çağırdı. Kucağına konan bebeği parmaklarının ucuyla seven Rose onun üzerinde ki beyaz kundağı iki yana açıp karnını öptü. Derin “Ne halt ediyorsun?” diye sorduğunda Rose “Benim için çalışmanı istiyorum Leyal” dedi.
Derin,bunu duymanın verdiği gülünçlükle başını arkaya atıp kahkaha attı ardından “Senin gibi bir kadının benim gibi birinden yardım istemesi çok gülünç! Söylesene Rose,bu kadar mı güçsüzsün?” diye sorduğunda Rose gülerek dudaklarını yaladı “Hayır,tatlım hayır” dedi “Güçsüz olan sensin”
Derin,sesini çıkarmadan ona bakarken Rose boşta olan elini uzatıp adamın eline bıraktığı ince,küçük ,sivri uçlu bıçağı kavradı. Derin’in kalp atışları hızlanırken “Bade’yi bana vereceksin!” dedi.
Derin “Hayır!” dediğinde Rose “Oh,evet bebeğim onu bana vereceksin!” dedi. Rose,bıçağı bebeğin göğüs kafesinden içeri sokup ağır ağır keserek aşağı indirdiğinde bebekten kopan feryat Derin’in kendisine sarılmasına neden olmuştu “Kes şunu!” diyerek kadına öfkeyle bakarken Rose “Kız kardeşinin yaşaması bir felaket. Senin yaşaman herkes için en hayırlısı ama o hayatta olduğu sürece,ona bırakılan ve sahip olacağı her şey için etrafınız daima kanla yıkanacak!” dedi.
“Asla!” diyen Derin kadına inat başını salladığında Rose sinirle bıçağı yana kaydırdı. Bebek ölürcesine ağlarken kıpkırmızı olmuş,taptaze kanı beyaz kundağına akmıştı. “Leyal…” dedi Rose “Eğer istediklerimizi yapmazsan…” Bıçağı bırakıp iki parmağını açmış olduğu yaraya soktu ve bebeğin ölmesine kahkahalarla gülerek küçük kalbi yerinden çıkardı. Bebeğin ağlaması kesilip gözleri açık kalırken Rose “Bu Bade’nin kalbi olacak” dedi “Onu gözlerinin önünde doğrayacağım!” dediğinde Derin hızla koşmaya başlamıştı. geri dönüp onu öldürmesi gerekmez miydi? Merdivenlerden hızlı hızlı aşağı inerken ne düşüneceğini bilemiyordu. Sonunda onu gördüğündeyse her şeyin bittiğini sandığı ana gelmişti.Erdem ve Doruk ile yan yana durmuş gülerek bir şeyler konuşuyordu. Kardeşiydi o! Ondan nasıl vazgeçerdi ki?
"Bade!" Diye bağırmıştı genç kadın. Onu görür görmez yayından fırlatılmış ok gibi kendisini ona koşarken bulmuştu. Erdem ve Doruk, kafalarını çevirip hızla kendilerine doğru gelen Derin'e bakarlarken Bade nedenini bilmediği bir hisle kendisini bir adım öne atıvermişti. Her iki adamında kaşları çatılırken yanlarında ki korumalar sanki tehlikeyi hissetmiş gibi gerinmiş ve onları çember içine almıştı. Derin, onların her hareketini kalbi ağzında atarak izlerken kendisine bile yavaş denilecek bir hareketle kıza uzanıp bileğinden yakaladı ve o kadar sert bir biçimde kendisine çekti ki Bade neye uğradığını şaşırdı. "Neler oluyor?" Diye sorarken Derin kendisini geriye çekip kızın gözlerinin içine bakarken "İyisin?" Diye söylendi. Sormaktan çok kabul ettirmeye çalışıyor gibiydi.
“İyisin? İyisin değil mi?”
Bade “Elbette abla neden iyi olmayayım ki?” diye sorarken huzursuzlanıp kaşlarını çatarken kendisini Derin’den çekip etrafındakilere baktı ve tam konuşacağı sırada kulakları sağır eden bir ses duyuldu. Kimse ne olduğunu anlayamadan bir şeyler söylerken bir el ateş edildi ve herkes ama en çok da Derin onun ismini haykırdı.
Genç kız,ağzından kanlar çıkmış bir halde boynu bükülmüş gözleri açık kendisine bakıyordu. Beyaz elbisesin üzerinde duran kırmızılığa elini götürmek istediğinde onun kalbi olduğunu anlayıp çığlık atmış ve başını kaldırıp ilk defa ama ilk defa çaresizce yardım istemek istemişti. Fakat gördüğü şey koskoca bir alev ve o alevin içinde yanan kardeşinin ölü bedeniydi…
“Hayır! Hayır!”
“Derin!”
Hayır! Hayır!”
Gözlerini açıp yatakta oturur pozisyona geldiğinde Erdem’in ona sarıldığını çok sonra fark edebilmişti “Evdesin… Benimlesin Derin” diyen adamın sesini duyup ona dönen genç kadın ağlamamak için dişlerini sıkarken avuç içlerine çevirdi birden bakışlarını… Bade’nin kanı… Bade’nin kalbi… “Erdem…” diye fısıldarken genç adam “Geçti sadece kabustu” diye fısıldıyordu ama bu Derin’in hıçkırarak ağlamasına engel olmuyordu. Bildiği, öğrendiği ne varsa kullanmak ve uygulamak zorundaydı! Kendi canına bile mal olacak olsa dahi Bade’yi koruyacaktı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Ficción GeneralBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.