"Bunu yapmamalıydın!"
Gergin bir ortamda oldukları zaten belliydi. Her ne kadar aynı insanlarla arkadaş olup,kardeş olduklarını kabul etseler de birbirlerinden de hoşlanmadıkları gün gibi ortadaydı. Söz konusu kendi hayatları ve çıkarları olunca ikisi de her zaman olduğu gibi karşı karşıya gelmiş ve köprünün üzerinde durmakta olan iki inatçı keçi gibi birbirlerine gözlerini dikip bakmaya başlamışlardı. Özkan'ın çatılı kaşlarının altında kanayan derin bakışları Doruk'un ne demek istediğini çözümlemeye çalışırken,genç adamın günlerdir dinlenmediğini belli eden yüzü ifadesiz ve sakindi.
"Neyi?" diye soran Özkan elindeki kahve fincanını uzanıp masaya bıraktıktan sonra arkasına yaslandı. Bir elini pantolonunun cebine sokup,başını usulca yana kırarken Doruk'un cevap vermesini bekliyordu. 'Bilerek yapıyor' diye düşündü önce ama gözlerine dikkatli bakınca onun yorgunluktan dolayı böyle baktığını anladı.
"Onur'u" dedi Doruk tıslar gibi. Ne kadar yorgun olursa olsun,düşünceleri ve söyleyecekleri belli ya da sabitse hiçbir yorgunluk onu alt edemezdi.
Özkan "Ne olmuş Onur'a?"
"Ne mi olmuş?"
Doruk'un sinirle bağırması üzerine irkilen genç adam "Yerinde olsam sesimi yükseltmezdim" dedi sakince. Ardından iyice oturmakta olduğu yerde kaykılarak Doruk'u izlemeye devam etti. "O bizim aileden değil" dedi genç adam "Bizden biri değil".
Özkan'ın dik dik baktığını görünce "Onun yardımının gerekli olacağını düşündüğün için onu buraya çağırdın,kabul. Peki ya sonrası? Bak eminim bizden başka daha arkadaşların,dostların ya da kardeşlerin vardır ve eminim onları içimize sokmaya çalışmıyorsundur" dediğinde "Benim ailem sizsiniz" dedi Özkan. Bütün sözcükler hızla Doruk'un ağzına geri yollanırken genç adam kızarıp bozardı. Gözlerini ondan kaçırmadan önce derin bir nefes alıp "Erem,Sefa ve Onur. Tek arkadaşlarım onlar ki onların da bambaşka sorunları var. Yaşadığım hayatı,nelerle boğuştuğumu,kimlerle arkadaşlık ettiğimi biliyor ama sorgulamıyorlar ve bu aileye dahil olmak istemiyorlar. Onur'a gelince; onu çağırdım çünkü onun yardımının gerekli olacağını biliyordum. Cüneyt,yoruluyor. Omzunda çok fazla yük var ve sen iki gün önce bize şu gizli işlerinden bahsettikten sonra o yükün daha da ağırlaşacağını belli ettin. Ben Onur'a güveniyorum..." dediği sırada Doruk "Ben güvenmiyorsun demedim" dedi "Elbette güveneceksin o senin dostun"
"İnsan dostlarına güvenmez Doruk. Güven,kaprisli bir duygudur. Onu hissedebilmen için seninle çeşitli oyunlar oynar bunu sen de çok iyi biliyorsun" dedi Özkan.
Doruk,sesini çıkarmadan ona bakınca Özkan "Ama evet ona güveniyorum çünkü çocukluğumdan beri yanı başımda" dedi.
"Bizim yüzümüzden başına bir iş gelebilir bunu kaldırabilir misin? Ya da gırtlağıma yapışmayacağın ne malum?" diye sordu Doruk.
"Senin gırtlağına hala yapışmak istiyorum aslında. Arkadaşımın ölmesi bunu sadece daha fazla kuvvetlendirir o kadar "diyen Özkan,Doruk'un taviz vermeyen bakışlarını es geçerek gözlerini devirdi "Çok zor bir adamsın Doruk,bunu biliyorsun değil mi?" diye sordu.
"Bir insan kendisini bilmezse nasıl yaşayabilir ki?" dedi Doruk da.
Özkan,ona uzun uzun bakarken buruk bir şekilde gülümsedi. içini çekip yeniden kahvesine uzanırken "Onur,atmaca gibidir ona kolay kolay bir şey olmaz" dediğinde masanın üzerinde durmakta olan telefonun çalması ile Doruk uzanıp ahizeyi kaldırdı.
"Geldiler mi?" dedi asistanına ardından "Tamam geliyorum Kafara on dakikaya" diyerek telefonu kapatıp yerine koydu.
Özkan "Toplantın mı var?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)
Ficción GeneralBir oyunla örtülüydü o yalan, Ağlanacak güldürüydü oynanan. Çevresini küçüklerin sardığı Gülmelerin arkasında ağlayan, Aldanmamış aldatılmış bir insan.