Bölüm 2

228 36 2
                                    

'2

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

'2.Sezon / 2.Bölüm'


Gün aydın olalı çok olmuştu ancak genç adamın gözüne gözüken tek şey önünde duran belgelerdi. Eve geldiğinden beri belgeleri en ince ayrıntısına kadar okumuş sanki yazılı olacakmışçasına her bir satırını ezberleyip zihnine kazımıştı. Ne pahasına olursa olsun onu bulacaktı. Aklına koymuştu. Bulacaktı!

Çalar saatinin çalması ile oturduğu yerden doğrulup kaslarını gevşetti ve ayağa kalkarak güneş girmeyen odaya bir göz attı. Masanın üzerine bıraktığı anahtarları eline alıp dışarı çıktığında kapıyı iyice kilitledi ve kilitli olduğundan emin olduktan sonra yatak odasına doğru yürümeye başladı.

"Günaydın Doruk Bey."

Kaşlarını kaldırıp kendisine ciddiyetle bakan yardımcısına baktığında eliyle yüzünü sıvazladı ve
"Cecile!"dedi.

"Gece geç geldiniz anlaşılan mösyö?"dediğinde genç adam sıkılgan bir tavırla başını salladı ve "İki kişilik kahvaltı hazırlar mısın?"diye sordu.

Kadın, ellerini önünde birleştirip başını olur anlamında salladığında Doruk durup ona baktı ve "Bir sorun mu var?"dedi.

Cecile, topuz yapmış olduğu saçlarını eliyle düzeltti ve Doruk'a bakarak "Osman Kohen aşağıdalar.

Masada onun için de bir servis bulundurmamı ister misiniz?"diye sorduğunda Doruk kaşlarını çatıp tebessüm etti.

"Ondan hoşlanmıyorsun."dediğinde kadının verdiği cevap flamenkçe bir küfür oldu. Doruk, anladıklarıyla gülümserken elini havaya kaldırdı ve "Evet, lütfen ona da bir servis aç ve mümkün olduğunca az yemesini sağla."dedi yeniden yürümeye başladığında.

Yatak odasının önüne gelip kapıyı usulca açtığında, genç kızı bıraktığı pozisyonda hareketsiz yatarken buldu. Üzerindekileri çıkarıp banyoya, soğuk suyun altına girdiğinde hızlı bir şekilde duşunu aldı ve havluya sarınarak dışarı çıktı. Gardırobunun önüne geldiğinde koton bir pantolon seçip üzerine v yaka siyah bir t-shirt aldı. Armalı ceketlerinden birini eline alarak hızlı hızlı giyinmeye başladı. Arkasını dönüp komodine doğru yürüdü ve saatlerinden birini eline alarak bileğine taktı. Yatağın köşesine ilişip genç kızın, gece kadar siyah uzun saçlarına dokundu parmaklarının ucuyla. Sanki şiddetle sarsılmış gibi genç kız o dokunmaya tepki verdiğinde genç adam gülümsedi ve "Günaydın uykucu."dedi.

Masmavi gözleri, koyulaşan gözaltı torbalarına inat capcanlıydı. Gerinerek "Günaydın..."diye söylendiğinde uykunun o tatlı mahmurluğu halen devam etmekteydi.

Derin "Saat kaç?"

Doruk "Öğlen olmak üzere."

Derin, eliyle alnını ovalayıp ofladığında başının içindeki ağrıyı geçirmeye çalışıyordu. Doruk, elini uzatıp eline dokunduğunda ona bakan genç kız "Başım neden bu kadar ağrıyor benim?"diye söylendi.

Doruk "Geceyi nerede bitirdin?"dedi.

Derin "Hey, seni aldatacağımı mı ima ediyorsun yoksa?"diye sorduğunda Doruk gülümsedi ve kızı ellerinden çekip kaldırarak "Hazırlan hadi. Baban aşağıda bizi bekliyor."dedi.

Genç kız, gözlerini kırpıştırarak "Babam burada mı? Üç ay boyunca yanındaydım, neden görmeye gelmiş ki şimdi bizi?"diye sorduğunda Doruk omuz silkti ve "Aşağıya inmeden bunu öğrenemeyiz."dedi.

Genç kız bunun üzerine başını salladı ve "Tamam, hemen hazırlanıp geliyorum."dedi ve yataktan koşar adımlarla çıkıp banyoya girdi.

Yarım saat sonra hazırlanıp genç adamın koluna girdiğinde Doruk ona bakmadan gülümsedi ve genç kız bunun üzerine "Ne?"diye sordu. Genç adam,başını sallayarak kıza baktı ve "Seni özledim."dedi.

Derin,dudaklarını uzatıp gözlerini kıstığında "Hımm. Ben bundan o kadar emin değilim. Aradığını bulabildin mi bari?"diye sorduğunda genç adamın yüzü asıldı ve bunun üzerine başını hayır anlamında salladı. Derin,gözlerini kısarak ona bakmayı sürdürdükten bir müddet sonra koluna koymuş olduğu elini sıkarak onu kendisine bakmaya zorladı ve "Her ne kadar bundan hoşlanmasam da üzülmeni istemiyorum. Belki bulursun."dediğinde ikisi de göz göze geldi.

Doruk "Kesinlikle bulacağım."dedi.

"Çocuklar!"

Tebessümle aydınlanan yüzleri bir an duymuş oldukları sesle kararırken Doruk,Derinin elini tutup onu arkasına çekti ve hızlı hızlı yürümeye başladı. Hizmetçiler etraflarında pervane olup,servis işini bitirdiklerinde yeme işine koyulan Doruk,Osman Kohen'in kendisine bir şeyler anlatıyor oluşuna katlanmaya çalışıyordu.

Genç adam,sonunda dayanamayarak çatalını sertçe tabağının kenarına bıraktığında tek kaşını havaya kaldırdı ve "Efendim? Sizi anlayamadım?"dedi.

Osman Kohen "Derin, benimle birlikte kalsın diyorum. Yani normalde zaten benimle kalıyor ama evimi buraya taşıyacağımdan benimle kalmasında bir mahsur görmüyorum."dedi ve Derine baktı "Sen ne dersin kızım?"

Derin, şaşkınlıkla ne demesi gerektiğini bilmeden babasına bakarken aklından az çok neyin geçtiğini tahmin edebiliyordu ama öte yandan sebebini bilmeden bunu istemiyordu. Doruk'un büyük, kemikli eli elinin üzerine kapanıp, uzun ince elini elinin arasına aldığında ona baktı. Genç adamın gözleri kısılmış sakladığı pençeleri ortaya çıkmıştı sanki.

Genç adam "Derin benimle kalacak! Sizin buraya taşınmanız ya da şehirden uzakta olmanız bunu değiştiremez! Derin benim nişanlım! Ve ben ondan sorumluyum. Her gün onu yanımda istiyorum..."

Osman Kohen "Ama?"

Genç adam dişlerini sıktı ve gözlerini kapatarak "Aması falan yok! Benimle kalacak, eğer onu görmek istiyorsanız kapım size her zaman açık. Bir saat oturur, iki saat konuşur üçüncü saatte evinize gidersiniz. Ama bu saatten sonra Derin benimle kalacak! O kadar."dedi ve ayağa kalktı. Kızı da kendisi ile birlikte sürüklerken Osman Kohen yenilmiş olmanın verdiği eziklikle başa çıkmaya çalışıyordu. Doruk, Pehlivan Holdingdeki hisselerini Derin'e her devredişinde genç kızın hayatı mutlak sona doğru biraz daha ilerlemekteydi.

Osman Kohen, ondan kurtulmak için onun yakınında olmalıydı. Ama eğer dengeler değişecekse planlar yeniden gözden geçirilmeliydi. Aksi takdirde kellesi kesilecek olan Derin değil kendisi olurdu...

Kapıdan çıkarlarken Derin "Babama çok sert çıktın? Korkmadın mı?"diye sorunca genç adam gülümsedi ve "İngiliz atasözünde der ki ' Şeytanla sofraya oturanın kaşığı uzun olmalıdır' merak etme,ben kimseden korkmam. Kendimden başka."

********

Demir,sabahın erken saatlerinde şirkete gelmiş ve evraklarla boğuşmaya başlamıştı. Diğer yandan da İstanbulda'kilerle konuşup Nefes&Bade konuşması yapmış ve nerede olabilecekleri üzerine tahmin yürütmüştü.

Sıkıntıyla iç geçirip kaçıncı kahvesini yudumladığından habersizdi. Gözleri yanıyordu... Bugünlerde ihtiyacı olan tek şey huzurdu... Sadece huzur...

Kapısının vurulması ile olduğu durumdan sıyrılan genç adam,kaşlarını kaldırıp "Gel!"dedi.

Upuzun saçları beline kadar uzanan Eylül kızgın bir yüz ifadesi ile kendisine doğru gelirken Demir bu sefer ne için kavga edeceklerini düşünmeye başlamıştı.

Genç kız "Buradasın!"diye söylendiğinde genç adam "Günaydın."dedi.

Eylül,ellerini beline koyup "Bak,onları merak ettiğini ve her yerde onları aradığını biliyorum ancak neden bu kadar üzerine düşüyorsun Demir? İşte bunu anlamıyorum."dediğinde Demir bir kez daha gözlerini kapattı ve "Bu konuyu konuşmuştuk."dedi.

Eylül "Evet konuşmuştuk ve halletmiştik."

Demir "Halledilecek bir şey yok ki ortada. Her şeyi sen büyütüyorsun! Lanet olsun,Eylül şu haline bir bak! Bize ne yaptığına bir bak! Bana destek olmuyorsun,sürekli ya kavga ediyor ya da susuyoruz. Eskiden birlikte yapmaktan hoşlandığımız şeyleri şimdi seninle yapamıyoruz! Neden? Çünkü sen buna izin vermiyorsun. Eskiden benim ailem olarak kabul ettiğin herkesi şimdi kendine düşman biliyorsun."dediğinde genç kız "Seni benden çalıyorlar!"diye bağırdı.

Demir, elini masaya vurduğunda dişlerinin arasından tıslayarak konuşmaya başladı. Korkuyla yerinden sıçrayan genç kız ona bakarken çenesi titriyor ve gözleri doluyordu.

Demir "Bade, geçmişine dair tek bir iz bile hatırlamıyor ve Doruk tarafından o kadar incindi ki o halde nereye gitmiş olabileceğini, başına bir şey gelip gelmediğini deli gibi merak ediyorum... O o kadar saf bir yüreğe sahip ki karşısına çıkan her insana güvenebilecek durumda... Nefes, hiçbir günahı yokken ailesinin günahını çekiyor. Onlar için ve Bade için kendisini feda etti... Kiminle, o adam ona ne yapıyor bilmiyorum? Erdem, psikolojisi alt üst olmuş bir halde etrafta dolaşıyor, Doruk eskisi gibi değil... Toparlamaya çalışıyorum Eylül... Ve seni seviyorum ama artık senin beni sevdiğinden bile emin değilim... Yanında huzur bulduğum insan şimdi bana işkence yapıyor ve en çok canımı bu yakıyor..."dediğinde Eylül ağlayarak ona bakıyordu...

Ona doğru bir adım atıp bir şey diyeceği sırada telefonu çalan genç adam içini çekerek "Gitmem gerek. Dağhan amca, burada. Sen de böylelikle biraz düşünmüş olursun."dedi ve arkasını dönerek genç kızı odanın ortasında bir başına bırakıp gitti.

*******

Genç adam,sandalyesine kaykılmış bir haldeydi. Demirin gelmesi ile oturduğu yerde doğrulan genç adam babasının konuşmalarını dinliyor ve her biri birer saçmalık olan ihaleleri anlamaya çalışıyordu.

Dağhan,Doruk'a baktığında "Eğer bu işi alacaksak senin bir an önce harekete geçmen gerek."dedi.

Doruk "Sana söyledim,ben senin emir verebileceğin bir insan değilim."

Dağhan "Haklısın,sen benim oğlumsun ama iş gereği..."

Doruk "Şu an o koltukta oturuyorsan bu ben izin verdiğim için. Sen istediğin için değil. Pehlivan holding değil burası! Burası kartal yuvası! Benim yuvam beni anladın mı?!"dediğinde Dağhan "doruk!"dedi.

Doruk "Bu toplantının ve boş konuşmalarının kimseye bir faydası yok baba! İstediğimi alana kadar hiçbir şey yapmayacağım!"dediğinde Dağhan daha fazla dayanamadı ve elini masaya vurarak "Hadi diyelim Bade'yi buldun,ne yapacaksın? Elinden tutup yeni yetmeler gibi ortalıklarda mı dolaşacaksın? Sen Derin ile nişanlı değil misin? Holdingdeki hisselerinin yarısını ona devretmedin mi? biraz fedakarlık yap ve aklını başına topla,ateşe ateşle karşılık veriyorsun ama elde ettiğin tek şey kül evlat!"dediğinde Doruk elinde çevirdiği içki bardağını duvara fırlatıp ayağa kalktı.

O kadar öfkeliydi ki titriyor ve gözleri iri iri açılıyordu. Ellerini masaya vurarak Demir'e baktı ve "Sen de aynını mı düşünüyorsun? Bade'yi bulursam Derin'e ne yapacağımı mı? tamam, pekala. Alın size fedakarlık! Ben, Derin'i azat edeli çok oldu. O benim yanımda Erdemin yanında olacağından daha fazla güvende."

Dağhan ve Demir aynı anda "Ne?"diye bağırdılar.

Genç adam sinirle gülerek "Durun durun daha bitmedi dahası da var. Ben kimseye ateşle karşılık vermiyorum baba! Ben her gün ölüyorum! Ben her gün o kıza yaptıklarımı düşünüyorum! Tüm bunların böyle olacağını bilseydim onun asla gitmesine izin vermezdim!"dedi çenesi titreyerek.

Demir "doruk, sakin ol!"

Doruk "ben her gün yeni güne biraz daha karanlık başlıyorum. Ve baba,ben gazap ateşinin tam ortasındayım ve henüz kimseye ateş etmedim. Ama tüm bu şeyler bitene ve ben bana ait olanları geri alana kadar da böyle olmaya devam edeceğim. Sen bana böyle olduğum için kızıyorsun. Bense kalbimi dinleyip yerimde saydığım için kendime kızıyorum. Çünkü bir sabah gelecek ve ben yeniden gözlerimi açtığımda aklım bana diyecek ki "Acıma!" o zaman kimse o ateşten sağ çıkamayacak! Herkese tek tek yaptıklarının bedelini ödeteceğim!"dediğinde gözlerini iri iri açmış kana susamış bir yırtıcı gibiydi...

Demir "Doruk..."diye söylendiğinde genç adam doğruldu ve ona baktı. Demir, acı çeken bir ifade ile "Sen... Erdem'in Derin'i..." devamını getiremedi genç adam...

Doruk "Ben aptal değilim! Gözümün önünde olanları biliyorum. Erdem'in ona bakarken nasıl acı çektiğini, o gülerken onunda güldüğünü biliyorum..."

Demir "Ne zaman?"

Doruk "Nişanladığımız gün..."

Demir "Bilerek mi yapıyorsun yani? Erdem'e mi acı çektirmek istiyorsun?"diyince Doruk güldü ve "Derin benim yanımda Erdem'in yanında olacağından daha fazla güvende. Erdem, onsuz daha güvende. Neden ona saldırdılar sanıyorsun? Neden sana da saldırmadılar? Ben aptal değilim! Ve hiçbirinizin bana hesap sormaya hakkı yok!Bundan büyük de fedakarlıkta yok!"dedi kapıya doğru yürürken.

Dağhan "Oğlum..."diye söylendiğinde Doruk dişlerini sıktı ve "Büyümeyi ben istemedim... Hayatımın böylesine mutsuz olacağını bilseydim... Ben ergen değilim ama onu bulduğum zaman onunla birlikte neye dönüşürüm bilmiyorum..."dedi ve kapıyı ardında açık bırakarak yürümeye başladı.

Her şey üzerine üzerine geliyordu... Herkes üzerine geliyordu ama kimse neden böyle yaptığını sormuyordu...

-Bölüm sonu-

TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin