Bölüm 116

138 21 1
                                    


Bölüm 116


Kim kalkardı ki sabahın bu saatinde? Günün aydınlanmasına daha saatler varken uyanıyor ve kendince belirlediği çizgide ilerliyordu. Saat dört gibi uyanıp evin içinde ki spor salonunda bir saat koşuyor ardından iki saat savunma sanatlarını tekrar ediyordu. Giderek daha da iyiye giden genç kız, duruşunu, bakışını her şeyini değiştiriyordu. Sanki yeniden eskisi gibi oluyordu. Eski Bade gibi… Eline sarmış olduğu bezlere bakıp, kan ter içinde kalan alnını çıplak koluna sildi nefes nefese. Ne gerek vardı kendisini yoracak bu kadar? Güçlenmekti tek derdi! Güçlenmek ve yenilmemek. Khalid’in kendisi için emrine verdiği adamları bir haftada hizaya getirmişti. Buna en çok şaşıran Khalid olurken en çok sevinen de o olmuştu. Bade, nereye giderse adamlarda peşinden geliyordu. Henüz Osman Kohen’in elinden almış şirketle ne yapması gerektiğini bilmediğinden adamları orada tutan genç kız kendisini karanlık işler çeviren kadınlar gibi hissediyordu. İtiraf etmeliydi ki hakkını da veriyordu. Kartal Holding’te bulunduğu konum giderek yükselirken, iş yapmış oldukları insanlarla da giderek daha samimileşiyordu. Aptal bir rüyanın sonrasında daha berrak bir zihinle hareket eder olmuştu Bade ve her şey bir yana bunda en büyük payın Doruk’a ait olduğunu da biliyordu. Kum torbasına bir yumruk daha atarken “Tamam, bu kadar yeterli” diyen adama çevirdi bakışlarını. Gülümseyen yüz hatları onun ne kadar ciddi birisi olduğunu unutturuyordu. Ağzındaki şekeri kıtlatıp yemeye başladığında “Bir haftada inanılmaz yol kat ettin” dedi Yavuz ellerini havluya silerken. Kızın, karşısına geçip elindeki bezleri çıkarırken zedelenme olup olmadığını kontrol ediyordu.

“Sağ ol” diyen Bade tekdüze bir sesle konuştuğunda genç adamın yüzünde yarı çarpık bir gülümseme belirdi “Ateş’in bu şerefe nail olamaması çok kötü oldu” dedi.

Bade “Beni hırpalamaktan zevk alıyor o” dediğinde “Esra çok şanslıymış bu yüzden” dedi.

“Neden şanslıymışım?”

Genç kadın, başı önünde kabanının fermuarını ilmeye uğraşıyordu. “Uçağın pistte hazır olduğunu söylememi istediler” diyerek kafasını kaldırdığında Yavuz’un durmuş kendisine baktığını gördü. Bakışlarını ondan kaçırıp yeniden Bade’ye bakarken “Neden şanslıymışım?” diye sordu.

Bade “Yavuz, seni çalıştırdığı için”

Esra, Yavuz’un sinirini daha da tepesine çıkaracak şekilde alayla gülümseyip omuz silkti “Yavuz mu?” diye söylendi. Geçmişi hatırlamak gözlerinin buğulanmasına neden olsa da adamın bakışlarının altında Bade’ye bakıp “Boş versene” dedi “Beni Yavuz değil Ateş eğitti. Bildiğim her şeyi ondan öğrendim” dediğinde Yavuz “Doğru” dedi. Gözlerini kızın yüzüne dikmiş, onu öldürecekmiş gibi bakıyordu. Bade “Öyle mi? neden ama?” diye sorduğunda sormaması gerektiğini bilmiyordu. Esra, “Çünkü Yavuz o zamanlar beni sevmiyordu. Ne bir kız olarak ne de insan olarak” dediğinde genç adamın gerildiğini biliyordu. Bade, şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırırken “Ateş, sana neden kedi diyor?” diye sordu. Esra’nın gülümsemesi yüzünü yayıldığında Yavuz da kendisini gülümserken buldu. Genç kız “Sürekli ölümden dönüp bir şekilde yaşamayı başarabildiğim için sanırım. Ona diş bileyip, eğitim sırasında beni boğduğunda yeniden yaşadığım için, bilmiyorum hep böyle söyler. Hareketleri serttir sana asla acımaz ama bu senin yararınadır” diyerek gülerken dönüp Yavuz’a baktı “Gidip üzerini giyin. Geç kalmayalım” dedi.

Yavuz, yerde duran boğazlı kazağını üzerine geçirirken Bade durup terini havluya siliyordu “Söylesene, sizi bir daha görebilecek miyim?” diye sorarken Esra “En kısa zamanda” dedi.

“Saçmalama kızım ya! Normal bir hayat mı yaşıyorsun da en kısa zaman diyorsun?” diyerek kızdığını belli eden Yavuz’a baktı iki kızda. Genç adam “Sanki senin kocan normal bir adammış gibi. Sabah sekiz akşam altı memur gibi çalışmıyoruz biz. Sen de evde oturup beni beklemiyorsun” dediğinde Esra “Neden bağırıyorsun?” diye sordu.

Yavuz “Bağırmıyorum” dedi ve Bade’ye dönüp “Bana bak bücür ayağını denk al ve yaralanmamaya çalış olur mu? Yoksa Allah yarattı demem prenses falan olduğuna bakmadan gelir o kuş beynine sıkarım senin duydun mu beni?”

Bade “Karnın mı aç senin?” diye sorduğunda Esra gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

Yavuz “Kime diyorum ben ya?” diyerek gözlerini devirirken Esra “Onun neye aç olduğunu ben biliyorum” diye söylendi genç adama bakıp. “Hadi gidelim. Kendine iyi bak prenses Bade” diyerek Yavuz ile birlikte salondan çıktıklarında Bade gülümseyerek peşlerinden bakıyordu. Ne tuhaf ilişkileri vardı bu ikisinin…

Üzerindeki terin daha fazla kurumasına izin vermeden gidip dolaptaki kılıcını eline aldı. Kınından çıkarmış olduğu kılıç lok ışıkta göz alıcı bir şekilde parlayıp, dokunanı kesecekmiş gibi dururken Bade hiç korkmadan ardı ardına etrafında çevirip duruyordu. Kılıçta iyiydi… Ok atmada iyiydi… Yumrukları iyiydi ama iş saha da kavga etmeye geldiğinde yakında bunları da yapacaktı… Bir saatin sonunda alarmının çalması ile bitmiş bir halde telefonun başına gidip, alarmı kapadı. Havlusunu eline alıp salonun içindeki asansöre bindiğinde üst katın düğmesine bakıp sırtını duvara yasladı ve nefes nefese Anif’in cümlelerini sıralamaya başladı. Üst kata gelip, asansörün kapısının açılması ile kendisini odasına atan genç kız üzerindekileri çıkarıp soluğu sıcak suyun altında aldı. Gözlerini kapatıp bütün yorgunluğunun akıp gidişini hissederken gerilen kasları da sıcak suyun etkisi ile yumuşuyordu. En sonunda banyodan çıkmayı başarabilen Bade hızlıca gidip gardırobunun başına dikildi ve iş için uygun kıyafet aramaya başladı…

***

Sabahın kör saatinde uyanık olan tek Bade değildi. Düşmanları oturmuş onların gelecekleri üzerinde planlar yaparken keyifle sırıtıyorlardı. Rose,bir köşede oturmuş sıkıntıyla tırnaklarını kemirirken genç olanlardan biri öne atılıp “Yanlış yolda ilerliyoruz” dedi.

Rose “Bade Kohen’in kafasını koparacağım!” diye bağırdı “Tabi ablasının da”

“Bence işe diğerlerinden başlayalım” dedi siyah saçlı kız. Yüzündeki yaralardan onu tanımlamak çok zordu ancak uzun,gür ve siyah saçları hayatı hakkında ki en derin sırların bile bir habercisiydi.

Rose “Ne demek istiyorsun?” diye sorarken “Şu beşliyi ayıralım önce” dedi.

“Beşli mi?”

“Onları kimse ayıramaz” diyen Onno elini kolunu sallayarak taş odanın içine girdiğinde adamları kendisine selam verip yeniden yerlerine oturdu. “Bu kadar emin olma” dedi İkra ardından “Şu Poyraz ve Anıl denen adamları birbirinden ayırmayı başarırsak İstanbul’u avucumuzun içine alırız” dedi.

Rose “Bu saçmalık!”

Onno “Ölmeye bu kadar niyetlisiniz öyle mi?” diye sorduğunda İkra “Aile ikiye bölünmüş durumda. İstanbul’daki güç Poyraz ve Anıl denen o iki adamda toplanıyor”

“Oğuz Han ve Cüneyt’i unutmayın” dedi Kabil. Bacak bacak üzerine atmış adamların resimlerine bakıyordu “Bir de Ali denen o adam var.”

Onno “Hepsi zehir gibiler. Şirketleri ile iş yapmaya çalıştık ancak Poyraz denen o aşağılık piç kurusu bizi engelledi.”

“Dediğim gibi…” dedi İkra “O aileyi yok edelim ama bunu doğru düzgün yapalım. Lyon,zaten Doruk Pehlivan ve Demir Mudurnu’nun elinde” dediğinde “Özkan Tunagil ile Erdem Eren’i unutuyorsunuz. Bir de Khalid Faizi ile şu Çilem denen kadın”

“Güçlüler kabul edelim” dedi.

“Habil!” diye kükreyen Onno genç kıza bakıp göz kıstığında “Bana öyle bakma!” diye uyardı genç kız “Bir kızı alt edemediğini hepimiz çok iyi biliyoruz”

Rose “Nefes!” diye tükürürcesine konuştuğunda kapıların açılması ile içeriye orta yaşlı bir adam girdi. “Yeni görevleriniz!” diyerek Rose hariç diğerlerine verdiği kâğıtlara bakarken “Nefes Ayazoğlu ile büyük patron ilgilenecek” dedi. Herkes korkudan sus pus olmuş adama bakarken “Sizin bir halt edeceğiniz yok. Ailenin bütün sırları ve serveti o kızda. Ölecek olması işimize geliyor ama kız güçlü, korkuyor olmasına rağmen güçlü ve sizin beceriksizliğiniz patronu kızdırıyor” dedi adam ve kapıyı çarpıp dışarı çıktı. Herkes, elindeki dosyayı açıp içlerindeki şahıslara bakarlarken Habil “Vay canına bakın bana kim çıkmış?” dedi “Özkan Tunagil. Eğlenceli olacak” diyerek kıkırdadığında diğer herkeste bir ölüm sessizliği vardı.

“Rose…” dedi Onno “Dosyalar cellâtların eline verildi bu durumda planı belirleyecek olan sensin” dediğinde Rose güldü. Başını arkaya atıp kahkahalarla gülerken gökyüzünün sonsuza dek kararmasını istiyordu. Kararsın ki kimse aydınlığa çıkamasın… Kimse yaşamasın!

****
“Yemek istemiyorum! Kokusu iğrenç!”

İnat ediyordu ama Erdem ondan daha da inatçıydı! Doktorun verdiği programa uyuyordu başka ne yapması gerekiyordu o da bilmiyordu ki? “Derin… Leyal…” diye inledi genç kızın gözlerinin içine bakarken “Bak eğer bu ballı sütü içersen kendini daha iyi hissedeceksin. Şu bulantıların yüzünden eridin, bittin. Bütün kanın çekildi yüzünden. Korkuyorum sana bir şey olacak diye”

Derin, inatla Erdem’in elindeki süte burun kıvırırken onun acı dolu sözleriyle yüreği kavrulmaya başlamıştı. Neredeydi o sert Derin? Hiçbir şeyden taviz vermeyip bildiğini okuyan kız? Dişlerini sıkarak başını genç adama çevirdiğinde onun üzgün gözleriyle karşılaştı. Onun üzülmesini hele hele kendisi yüzünden üzülmesini hiç istemiyordu. Ve nefret ettiği şeyleri zorla yemeyi ve içmeyi de istemiyordu. “Ben süt içmem” diyerek robot gibi konuştuğunda Erdem “Biliyorum ama lütfen, senin sağlığın için” dedi.

Derin “Bence sen benim sağlığımla değil onun sağlığı ile ilgileniyorsun”

Erdem “Ne alakası var Derin! Sen olmadıktan sonra hayatımda başka şeyin ne önemi var? Sana bir şey olursa o da yaşayamaz anlamıyor musun?” dediğinde sesi sertti.

Derin “Bana sesini yükseltme. Zor olacağını söylemiştin!”

Erdem “Çocukluk ediyorsun! Hayatını riske atıyorsun ve beni çaresizce senin bu halini seyretmeme izin veriyorsun!”

Derin “Seyretmek zorunda değilsin!”

Erdem “Derin, çıldırtma beni! Sana bir şey olacak diyorum!”

Derin “Kötüye bir şey olmaz!”

“La havle ve la kuvvete! Dua et seni seviyorum ve dua et hamilesin, Allah biliyor içimden geçenleri!” deyip elindeki bardağı sertçe masanın üzerine bırakıp doğruldu ve sinirle yürümeye başladı. Derin “Nereye?” diye sorduğunda “Bileklerimi kesmeye!” dedi. Genç kız, iri iri açılan gözleriyle onun söylediklerini idrak etmeye çalışıyordu. Daha saat kaçtı ki? Mide bulantıları yüzünden uyuyamaz hale gelmişti bir haftada!

“Seni lanet olası bebek!” diyerek kaşlarını çattığında uzanıp bardağı eline aldı “Umarım keyfin orada yerindedir çünkü dışarı çıktığın zaman seni kızılcık sopasıyla döverek öldüreceğim!” diye hırlayarak bardağı dudaklarının arasına yerleştirdi ve nefes almadan bir bardak ballı sütü kafaya dikti. Midesinin bulanmasını bekleyip, hiçbir sonuç alamayan genç kız oturduğu yerden kalkıp dolabın başına gitti. Raftan almış olduğu iki çiğ yumurtanın tepesini hafifçe kırıp kabuğunu çıkardığında delik olan yeri ağzına dayadı ve kısa sürede çiğ yumurtayı yutuverdi. Diğerine de aynı şeyi yapıp ellerini tezgâha koyduğunda başı dönüyordu. “Bu daha ne kadar devam edecek!” diye söylendiğinde dolabın üzerinde Erdem’in not almış olduğu yazıları görüp duraksadı. Bir eli istemsizce genç adamın el yazısına kayıp okşadığında içini bürüyen kıskançlık duygusuna yenilip yatak odasına doğru yürüdü. İyice aşk kadını olmuştu iyi mi? Dengeleri şaşan Derin, Erdem’in uyumasına aldırış etmeden gidip genç adamın üzerine oturdu ve “Ben mi bebek mi?” diye sordu.

Erdem, çatılı kaşları ile genç kıza bakıp “Ne?” diye sorduğunda Derin “Ben mi bebek mi?” dedi.

Erdem “Yine mi aynı konu?”

Derin “Bence sen bebeği daha çok seviyorsun”

Genç adam, şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Derin, üzerindeki badiden kurtulurken elleri sutyeninin kopçasına gitmişti. Erdem, zevkle onu izlerken “Saçmalama” diye fısıldadı. Bu kız dünyaya kendisine acı çektirmesi için mi gelmişti?“Ben ne hissediyorsam onu söylüyorum!” diyen Derin genç adamın üzerinde kıvranıp tam yerine oturduğunda Erdem “Zayıfsın” dedi.

“Tek bir parmağımla seni felç ederim!” dedi Derin zehir saçan bakışlarıyla. Genç adam, tamamen sırt üstü yatıp kollarını başının altında birleştirdiğinde “Şu halinle Medusa’ya benziyorsun.” Dedi. Keyfi yerine gelmişti. Demek Derin kendisini bebekten kıskanıyordu öyle mi? Gülümseyerek genç kıza bakarken Derin “Sen benimsin!”diye tısladı.

“Olmadığımı söylemedim ki?” dedi şirin bir edayla “Yakın bir zamanda bunu kâğıt üzerinde de gerçekleştireceğiz”

Derin “Evlilik umurumda değil” dedi.

Erdem “Benim umurumda!” dedi gözlerinin içine bakarken. Derin “Dokun bana!” diyerek onu tehdit ederken Erdem “Güçsüzsün” dedi “Yanıma uzan ya da üzerime”

Derin “Kendimi şu camdan aşağı atarım!”

Erdem “Biliyorum yaparsın?”

Derin “O halde?”

Erdem “Peşinden atlarım” dedi. Derin, başını geriye atarak sabır dilenirken “Bu bulantılar beni mahvediyor ama senin bana dokunmuyor olman beni daha da mahvediyor” dedi. Erdem “Güzelim, halsizsin. Ruh gibi dolaşıyorsun hal böyleyken benim seninle sevişmemi nasıl beklersin. Bunun için biraz daha iyi olmanı istiyorum. Rahat rahat sevişmek istiyorum seninle” dediğinde Derin “Ben şimdi istiyorum” dedi. Erdem, gülmemek için yanağının iç kısmını dişlerken “Sana aşk çok yakışıyor” dedi.

Derin “Bana aşk yakışmıyor” dedi kaşlarını çatıp “Şu halime bak, kutuplara yaz gelmiş gibi eriyorum. Senden nefret ediyorum” diye bağırarak tırnaklarını Erdem’in göğsüne sapladığında genç adam acı içinde gülüyordu “Sadist misin sen ya? Benden ne istiyorsun?”

Derin “Beni sevmeni”

Erdem “Seni zaten seviyorum. Bu belli değil mi?”

Derin “Değil. Beni buna sen alıştırdın!”

Erdem “Sevmeye mi?”

Derin “Her şeye! Adam öldürmede ben nasıl ustaysam sen de bunda ustasın. Ben, cümle kuramam. Senin istediğin gibi şeyler yapamam ama bana bir şeyler gösterip, öğretirsen ve bunu bana sevdirirsen bundan asla vazgeçmem. Gördüğün gibi!” diyerek derin bir nefes aldığında Erdem “Ben seni çok seviyorum Leyal” dedi “Bunu hiçbir şey değiştiremez tamam mı? Sakın bundan şüphe duyma, duyduğun zamanda gel atla üzerime, boynuma sor hesabını!” dedi kollarını başının altından çekip Derin’i kendisine çekerken. Upuzun saçları genç adamın çıplak göğsüne değdiğinde Erdem gözlerini dikmiş Derin’e bakıyordu arzuyla. Gülümseyerek kızın dudaklarından öpmeye başladığında Derin’in elleri genç adamın eşofmanındaydı “Rahat dur Leyal” diyen genç adam gülerek kızı altına alırken “Sanırım farklı bir boyuta geçmenin zamanı geldi” dedi Derin’in şaşkınlıkla kırpıştırdığı gözlerinin arasından. Dudakları dudaklarından aşağılara kayarken genç kızın yapabildiği tek şey çığlık atmaktı. Derin “Öldüreceğim seni!”

Erdem “Haha, yaşadığımı kim söyledi Leyal Hanım!”

****

Bedenine doladığı örtüyle bilgisayarın başında oturmuş, harıl harıl çalışmakla meşguldü genç kız. Uzun sarı saçları, şelale gibi küçük omuzlarından aşağı dökülmüş, yosun yeşili gözleri araştırmacı bir edayla kısılmıştı. Parmakları klavyenin üzerinde o kadar hızlı hareket ediyordu ki kulakları artık bu seslere alışmıştı. Alt dudağını dişleyerek “Hadi…” diye mırıldanırken “Günaydın” diyen adama döndü sıçrayarak. Khalid, altına giymiş olduğu eşofmanı ile birlikte kapıya dayanmış kendisini izliyordu. “Ne zamandır oradasın?” diye soran genç kız gülümseyerek önüne dönerken Khalid “Bir saat?” dedi.

İçini çeken Çilem yeniden işine konsantre olurken Khalid gelip yanına oturmuştu. Parmaklarının ucuyla saçlarına dokunduğunu hisseden genç kız “Aklımı karıştırma lütfen…” diye söylendi boğuk bir sesle. Khalid “Ne yapıyorum ki?” diyerek masumca gülümsediğinde Çilem “Beni kandıramazsın!” dedi ve ardından “Bingo!” diye tısladı.

Khalid, ekrandaki yeşil kodlara baktığında “Bunlar ne?” diye sordu.

Çilem “Bir tür güvenlik sistemi” dedi.

Khalid “Ne için?”

“Bizim için.” Diyen Çilem dönüp adama baktı. İçini çekerek “En son benim yüzümden olanları biliyorsun” dedi. Khalid “Senin suçun değildi…” diyerek itiraz ettiğinde Çilem “Benim suçum” dedi yeniden içini çekip “Her neyse,Cüneyt ve Erdem ile oturup bir toplantı yaptık ve ortak bir koruma sistemi geliştirdik”dedi.

Khalid “Nasıl?”

“Bak şimdi…” diyerek yeniden bütün dikkatini ekrandaki kodlara verdi Çilem ardından “Tüm bunlar uydu bağlantılarının kodları” dediğinde Khalid “Yani?” diye sordu.

“Yanisi, özel bir şifre kırma programı ile bu bağlantılar sayesinde birbirimizden haberdar olabileceğiz. Diyelim ki; benim başım belada ve kimseye telefon edemiyorum, haber veremiyorum. Sistem o kadar güçlü ki tehlike anında hızla bağlantının diğer kurucusu kimse ona ulaşıyor” dedi.

Khalid “Bu tehlikeli değil mi?” diye sorarken Çilem “Elbette sonuçta ulusal güvenliği tehdit ediyoruz” dedi gülümseyerek “Ancak biz bunu kendi çıkarımız için kullanıyoruz. Devlete zarar vermek için değil” dediğinde Khalid içini çekip kızı belinden yakaladı “Bitti mi peki?” diye sordu. Çilem “Evet. Son rötuşları hallediyordum, Cüneyt’e mail attım artık gerisi onda” dediğinde “Hadi gidip uyuyalım” dedi. Khalid gülerek kızı kucağına aldığında çarşaf ne ara kızın üzerinden çıkmıştı hatırlamıyordu.

****

Bade, saat dokuza doğru evden çıkarken annesine dikkatli olmasını söylemişti. Bedenini saran mini elbisesi ile oldukça seksi görünen genç kız,adamlarının arabaların etrafına doluşması ile olduğu yerde durup derin bir nefes aldı. Buz gibi havaya inat olduğu yerde dururken “Sen” diyerek adamlarından birine başıyla işaret etti “İsmin neydi?”

“Abdullah efendim” dedi genç adam. Yaşının ortalarına geldiği belli oluyordu. Bade,arabasına yürümeye başlamadan önce bir elini beline koyup gözlerini kıstı “Bak sana ne diyeceğim,böyle sürekli olarak altı yedi arama ve elli kişilik bir koruma ordusu ile dolaşmak istemiyorum. İngiltere kraliçesinin bile bu kadar koruması yoktur”  dediğinde “Siz önemlisiniz efendim” dedi genç adam.

“Muhtemelen benden büyüksün Abdullah bu yüzden sana bir şey söylemeyeceğim ancak lütfen,bu kalabalığı dağıtalım olur mu?” diye söylendi.

Abdullah “Siz nasıl isterseniz adamlara söylerim Fas’a geri dönerler” dediğinde Bade “Yo, beni yanlış anladın. Burada kalabilirler Osman Kohen’den almış olduğum holdingle hala ne yapacağımı bilemiyorum. Ancak bu kalabalığı gördükçe içimden bir ses, spor salonu gibi bir yer açabileceğimizi söylüyor” dedi.

Abdullah “Kararınız bizim için önceliklidir” dediğinde Bade gülümseyerek arabasına bindi. Kapısını kapatırken “Şu hale bak ya, kendimi karanlık işler yapan mafya anaları gibi hissediyorum” diye söyleniyordu. Nihayet arabasını çalıştırıp evden dışarı çıkarken yine aynı araçlar, bir ordu dolusu koruma peşinden geliyordu…

****
Genç adam, şirkete geldiğinden beri bir türlü rahat nefes alamamıştı. Bade’nin şirket dışında işlerinin olduğunu söyleyip gelmemesi üzerine, almış oldukları ihaleler üzerine yoğunlaşan genç adam gözündeki gözlüklerle tam bir iş kolik gibi gözüküyordu. Saatler yemek zamanının geldiğini söylemesine rağmen başını yaptığı işten kaldırmayan Doruk artık önündeki çizimleri çift çift görür olmuştu. “Bence bu kadar yeter. Yemekhaneye mi inelim yoksa dışarıdan mı söyleyelim?” diye soran Erdem aynı kendisi gibi bitmiş bir halde başını geriye atmış esniyordu. Doruk, elindeki kurşun kalemi kulağının arkasına sıkıştırıp “Bu çizimde bir yamukluk var ama nerede…” diye söylendi.

Erdem “Sensin yamuk adamlar iyi iş çıkartıyor” dediğinde Doruk “O Selim denen lavuğa gıcık oluyorum ve hayır, burada bir yamukluk var. Neden tesisat borularını yanlış yerden vermiş?” diye sordu.

“Belki de inşaata gitmeliyiz” diyen Erdem’e bakan Doruk “Haklısın. Bundan bir şey anlaşılmıyor. Koca binayı yıktırmak zorunda kalmasınlar bize” dediğinde Erdem “Bu olur mu harbi?” diye sordu.

Doruk “Yani. Ne bekliyorsun ki? Adamlar üç dört katlı bir bina yapmıyor nereden baksan otuz kat ve daha fazlası. Her bir tesisat malzemesi projeye göre ayarlanıp, yerleştirilmeli,biri bile yanlış olursa bu yeniden yapım demek” dediği sırada odanın kapısı tıklandı.

“Gel” diyen genç adam “Belki Demir efendidir” diye söylenip kravatını düzelttiğinde kapının arasından başını uzatan Bade ile göz göze geldiler. Yüzü aydınlanan genç adam kızın içeri girmesi ile somurtmaya başladığında Erdem ağzının içinde bir şeyler geveleyerek Bade’ye baktı “Yakıcı” dedi. Doruk “Bu ne?” diyerek sinirle elindeki kalemi tuttuğunda genç kız “Size yemek getirdim” dedi elindeki paketleri masanın üzerine bırakarak. erdem “Süpersin fare” deyip yerinden kalktığında Bade abisinin yanağından öpüp Doruk’un yanına gitti ve “Nasılsın?” diye sordu. uzanıp genç adamı şakağından öptüğünde Doruk “Başka bir şey bulamadın mı giyecek?” diye sordu. dişlerini sıkmaktan çenesi ağrımaya başlamıştı.

Bade “Sabahtan önemli toplantılarım vardı. birazdan rapor hazırlayacağım” dedi “Hem elbisem gayet şık”

Doruk “Yakasım geliyor” dediğinde Erdem “Yakıcı diye boşa demedim” dedi.

Doruk “Zıkkımın dibini ye Erdem!” diyerek Bade’ye döndüğünde “Kızım sen benim sinirlerimle niye oynuyorsun?” diye sordu. Bade “İçimden geldi giyindim ama?”

Doruk “Giyme! Pantolonlar ne güne duruyor ya?! Boşa mı yapmışlar onları!” diye kızdığında Bade “Cidden beğenmedin mi?” diye sordu.

Doruk, sesini çıkarmayıp yeniden önüne dönünce Bade gülümseyerek saçlarını sevdi ardından içini çekip “Benim bir toplantım daha var” dedi.

Erdem “Hangi şirket?”

“Yok, şirket değil. Khalid ve Sena ile. Şu adamlar hakkında bir karara varacağız” diyerek yaslanmış olduğu yerden doğrulup Doruk’a baktı ve “Yemeğini ye. Kafara yarım saat sonra ilaçlarını içmen için getirecek” diyerek çıkışa yürüdüğünde Doruk gülüyordu “Katil olacağım hey Allah’ım!”

Khalid ve Sena, karşılıklı oturmuş birbirlerine baktıklarında genç adam kızın neden sinirli olduğunu anlayamıyordu. “Sen iyi misin?” diye sorarken Sena “Anif Lars’ın yaşadığını Bade’ye ne zaman söyleyeceksiniz?” diye sordu.

Genç adam,şaşkınlıkla kıza baktığında “Nasıl öğrendin?” diye sordu ardından “Bilmiyor muydun?”

“Bilmiyordum!” dedi Sena sinirle hemen sonrasında da “Le Afore ve Kohen Holding’i devir alan adamın ismini gördüm. İmzasıyla birlikte. Bade,dikkat etmemiş olabilir o sıralar ancak sende fark ettiysen artık daha dikkatli ve elinden bir türlü çıkaramadığı şirketin yeni temsilcisinin kim olduğunu öğrenmek isterse,kaçınılmaz son mutlak olur” dedi.

Khalid “Zamanı geldiğinde öğrenecek ama şimdi değil” dedi.

Sena “Sizin zamanlarınız benim canımı sıkıyor Khalid. Zaman,çok hızlı geçiyor ve hangimizin hayatta kalıp kalmayacağı muamma!”
Khalid “Bade’ye söyleyemezsin! Gırtlağını keserim!” dediğinde Sena rahatça gerinip arkasına yaslandı “Sen bana bir şey yapamazsın” dedi. Ölümcül derecedeki bakışlarını Khalid’e dikmiş dururken kapının açılması ile Bade içeriye girdi. “Merhaba” diyerek yerine geçtiğinde Khalid “Sorun ne?” diye sordu.

“Beni koruması için getirdiğin adamları daha fazla etrafımda görmek istemiyorum” dedi genç kız.

Khalid “Bunu konuşmuştuk” dediğinde Bade “Beni dinle” dedi ardından “Sadece bir araba ile gezsem de olur. Abdullah’a da söyledim;Kohen Holding’te bir spor salonu açabiliriz. Adamların geri kalanı orada çalışabilirler ama daha fazla onlarla gezmek istemiyorum. Bu rahatsızlık verici” dediğinde Khalid “Korunmak zorundasın” dedi

Bade “Bunun farkındayım ama bu şekilde değil. Bu çok dikkat çekici” diyerek başını salladığında dönüp Sena’ya baktı “Neler yaptığından haberim var. Elin nasıl oldu?” diye sordu. sena,sargılı elini havaya kaldırıp gözlerini kısarak baktı “İyi” dedi şen şakrak bir sesle “Hak ediyorlardı” dedi sonra tehlikeli bir ses tonu ile.

“Rose çıldırdı” diyen Bade,Sena’nın “Normal olduğunu düşünmüyorduk zaten değil mi?” diye sordu. Khalid ile birlikte gülerek Sena’ya bakarken genç kız birden dönüp Khalid’e baktı ve “Abimin işleri ile şimdi sen ve Muhammed ilgileniyorsunuz öyle değil mi?” diye sorduğunda Khalid oturduğu yerde kısa bir an da olsa gerildi. “Evet,neden sordun?”

Bade “Hiç,merak ettim sadece” diyerek boynundaki kolyeye dokundu. Yakut taşları severek kolyeye bakarken “Sanırım bu kolyenin hangi kapıyı açacağını bulmanın zamanı geldi” diye söylendi.

Sena “Ne?”

Khalid “Emin misin?”

Bade “Sanırım. Çöle gitmek için hazır olduğumu düşünüyorum” dediğinde Khalid’in gözleri dolmuştu. Aynı şekilde Bade’nin de. Genç kız,gözlerini kapatıp ellerini alnına dayadığında “Jibit nasıldı?” diye sordu. “Gerçekleri mi duymak istersin yoksa asparagasları mı?” Sena,Bade’ye bakıyor ve bir cevap bekliyordu “Çok güzel bir kız Bade inan bana,öyle bir aileden melek gibi bir kız çocuğu nasıl dünyaya gelmiş şaşarsın” dediğinde Bade düşünceli bir halde kaşlarını çatmıştı. “ Onun melek gibi olup olmaması ile ilgilenmiyorum Sena. Sonuçta nefret ettiğimiz iki insanın çocuğu öyle değil mi?”

Sena “Haklısın,öyle”

Bade “Tamam,her neyse. Attığı her adımdan haberim olacak. Rose,ne yaparsa yapsın umurumda bile değil ama Jibit denen o küçük kızın her hareketinden haberdar olmak istiyorum” dedi ve Khalid’e bakıp “Murat,Bogolov’un torununu ne yaptı?” diye sordu. En son bildiği kadarıyla annesini öldürdükten sonra bebeği öldürmeye cesaret edememişler ve beraberinde getirmişlerdi. “Bilmiyorum” diyen Khalid kaşlarını çatarken “Öldürülmesi gerek. Öyle bir aileden gelen çocuğun büyüdüğü zaman kıyameti kopartacağına eminim” dedi.

Bade “Haklısın ancak o daha bebek değil mi?”

“Evet, bizden kat be kat beyaz olan ve platin renginde saçları olan bir bebek.  Haklısın” diyen Khalid “Orada onu öldürmesi gerekiyordu” dedi ardından Bade’ye bakıp “ İyisin öyle değil mi?” diye sordu. Genç kız, arkasına yaslanıp derin bir nefes alırken “Göğsümden aşağı sıcak bir şey döküyorlarmış gibi hissediyorum ama iyiyim” dedi. Dudaklarını ıslatıp birbirine bastırdığında Doruk sinirle holding’in havuzuna iniyordu. Rahatlamaya ve kafasını boşaltmaya ihtiyacı vardı. Kulağındaki kulaklığa dokunup cevap verdiğinde Nefes’in “Yine ne var?” diyen sesini duydu.

“Seni özledim prenses” diyen genç adam kızın “Oksijene gireceğim birazdan. Çabuk konuş ve ben de seni özledim” demesiyle derin bir of çekip kaşlarını çattı “ Senden istediğim şeyi yaptın mı?” diye sordu. Nefes “Elvis, o işle ilgileniyor. Mikail ile Hacer, bu hafta yanınıza gelebilirler” dediğinde Doruk “Bade’nin aile meselesi yüzünden mi?” diye sordu.

Nefes “Hem Altuğlu hem Kohen” dedi. Doruk, dolapların başına gelip, gömleğinin düğmelerini açarken genç kız “Rıza ile konuştum” dedi. Bir anda gerilen Doruk ses tonunu ayarladı “Ne dedi?” diye sordu. Ecmel’in kim olduğunu söylememiştir bundan emindi. “Yakında döneceğini söyledi. Sesi huzursuz geliyordu” dediğinde Doruk “Sen nasılsın, boş ver Rıza’yı” dedi.

Nefes “Ölüyorum. Tekin, bir ameliyat daha olmamı istiyor ancak bunun için Kanada’ya gitmeliymişim bilemiyorum. Peşimde Kevser’in beni öldürmesi için tuttuğu cellâdı varken ve Onno varken yurt dışına çıkma fikri o kadar da cazip gelmiyor.”

Doruk “Tüm bunların bilincinde olmandan nefret ediyorum” dedi.

Nefes “Hayat” diyerek içini çekince “Ah!” dedi “Neredeyse unutuyordum”

Doruk “Neyi?”

“Bade’yi gözünün önünden ayırma”

Doruk “Bilmediğim bir şey söyle bana Nefes. Neler oluyor?” diye sordu “Khalid ile konuştum sana söyledi mi bilmiyorum ama çölde işler istedikleri gibi gitmiyormuş. Anif ve Akil, her gün kanlanıyorlarmış” dediğinde Doruk “Uyuyanları uyandırdık değil mi?” dedi.

Nefes “Sanırım. İstediğimiz de buydu açıkçası “dediğinde genç adam havuzun başına gelmiş ayaklarını suya değdirip duruyordu. “Toplantıyı ne zaman yapacağız?”

Nefes “Bizim zırt pırt oraya gelmemiz sorun oluyor. Didem ve Ayşegül’ü burada bırakamayız. Eh bizimde gelemeyeceğimiz düşünülürse Beril’in nikâhından sonra yapalım. Nasıl olsa hepimiz burada olacağız” dedi. Doruk “Tamam. O günü iple çekiyorum” diyerek bir şeyler daha söyledi ve Nefes’in telefonunu kapaması ile gülerek suya atladı. Attığı her kulaç içindeki öfkenin katılaşmasına neden oluyordu. Önünü göremiyor,sadece duyuyor ve hissediyordu.  Nefes nefese havuzun kenarında durup soluklanırken tepesinde dikilmekte olan kıza baktı kısılı gözleriyle.

“İş saatinde yüzüyor musun?” diye soran Bade güllümseyerek Doruk’a bakarken “Canım sıkıldı” dedi genç adam. Gerçekten de canı sıkılmıştı. İçini çekip yüzünü sıvazladığında Bade “Hadi çık birlikte yemek yiyelim. İlaçlarını da içmemişsin”

“Kızıl!” dedi Doruk “Sen benim sevgilimsin annem değil! Benimle bu şekilde ilgilenme ya!” diyerek kızın ayak bileğinden tuttuğunda Bade “Doruk,sakın aklımdan geçen şeyi yapayım deme!” diye uyardı ancak boşa konuştu çünkü saniyeler içerisinde kendisini havuzun dibinde buldu. Hızla yukarıya çıkarken Doruk’a vurmaya çalışan genç kız “Bilerek yaptın! Bilerek yaptın değil mi?” diye ciyaklarken genç adam “Evet!” diye söylendi. Suyun içine girmiş kızın elbisesinin fermuarını açmaya çalışıyordu. “Doruk!” diyen Bade heyecanla genç adamın ellerinden kurtulmaya çalışırken bir eli Doruk’un saçlarını kavrayıp onu sertçe yukarı çekti. “Ah” diye inleyen genç adam “Kopardın Kızıl” diye söylendiğinde Bade “Elbisem mahvoldu “dedi ağlamaklı.

“Zaten yakışmamıştı ki?”

“Doruk!”

“Sen böyle ismimi ikide bir çığlık atar gibi söyledikçe içimden seni hep böyle bağırtacak şeyler yapmak geliyor!” dedi genç adam gülerek. Bade de onun gülümsemesine katılıp başını sağa sola salladığında Doruk uzanıp kızın belinden tuttu ve kendisine yasladı. Kolları boynuna dolanmış olan Bade,öylece genç adamın gözlerinin içine bakarken “Hadi çıkalım.ilaçlarını içmen gerekiyor” diye söylendi. Ama içten içe buradan ayrılmakta istemiyordu.

“Sonra içerim” diyen Doruk fısıltı halinde konuştuğunda genç kız onun ıslak saçlarını sevip,ıslak omzuna bir öpücük bıraktı. Kendisini geri çektiğinde “İyi olmanı istiyorum Doruk çok mu?” diye sorarken neredeyse ağlayacaktı.

“Şşş” diyen genç adam kızın dudağının kenarına küçük bir öpücük bırakırken “Ben seninle iyiyim” dedi. Bade’nin bir eli bunun üzerine genç adamın kalbinin üzerine gidip durduğunda “Burası da iyi olsun” dedi “Doruk,korkuyorum sana bir şey olacak diye görmüyor musun?”

“Görüyorum Kızıl görüyorum ama?”

“Ama ne?”

“Korkunun ecele faydası yok ki! Hem gerçekten ben iyiyim. Sana söz geç de olsa içeceğim o lanet ilaçları tamam mı?”

“Söz verdin” diye uyardı Bade onu.

“Ben verdiğim sözleri tutarım Kızıl” diyen genç adam uzanıp kızın dudaklarını dudaklarının arasına aldığında, kızı daha fazla konuşturmamaya niyetliydi. Elleri genç kızın bedenini sımsıkı sararken Bade’nin ona karşılık vermekten ve ona sıkıca sarılmaktan başka çaresi yoktu. Doruk’un sıcacık, güvenli kolları, tutkulu öpücükleri kendisini yeniden hayata döndürürken farkında olmadan daha da güçlenmesine neden oluyordu. Bade, onunla hayat buluyordu…

TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin