Medya yine Çınar:3
4 kişilik muhteşem bir kahvaltının ardından annemler salona kahve içmeye çekildiler. Bugün Yeliz'in klasik bakım günlerinden biriydi o yüzden o da kendini 3 kat kreme boğmak üzere odasına gitti.
Saat 8:30'u gösteriyordu ve ben de sözleştiğimiz gibi Çınar'la buluşmak için hazırlanmaya başladım. Kısa, mavi ve tabii ki çiçekli elbisemi giydim. Duştan çıktığım için ıslak olan uzun kahverengi saçlarımı havluyla kurulayıp belime dökülmesine izin verdim. Parlak pembe rujumu dudağıma hafifçe dokundurdum ve işte hazırdım.
Kapıyı açmamla karşımda Çınar'ı gördüm. Duvara yaslanmış beni bekliyordu. Ah, anlatacak, konuşacak ne çok şey vardı!
"Günaydın!" deyip koluna girdim. Beni görünce gülümsedi ve rahat uyuyup uyumadığımı sordu. İtişe kakışa yürümeye başladık. Yazın buralar cıvıl cıvıl olurdu ama görünen o ki hazırlıklar henüz tamamlanmamıştı. Neyse ki Gökkuşağı Dondurmacısı buradaydı!
"Mehmet Abi bize üç top çilekli, üç top-"
"Çikolatalı, üzerinde fındık olacak. Geliyor çocuklar." İkimiz de güldük. Adam artık bizi o kadar iyi tanıyordu ki, sipariş vermemize gerek bile yoktu.
"Bir dahakine kalabalık bir grupla gelip 'her zamankinden Mehmet Usta' diyelim mi?" dedim. Çınar güldü. "Lütfeen!"
Çınar, "Ekstra fındık da isteriz." derken dondurmalarımız hazırdı. Mehmet Abi'yle biraz lafladıktan sonra sokak boyunca yürümeye başladık. İki yandan çiçeklerle donatılmış, mis gibi kokan bu rengarenk sokakta sabah akşam yürüsem yine de sıkılmazdım. Yandan yandan Çınar'ın dondurmasına baktım. "Ne var?" dercesine kafasını salladı ve keyifle yemeye devam etti.
"Onu nasıl yiyorsun cidden?"
"Nesi varmış çileğin? Normalde sen de yiyorsun." Yine dondurmasının avukatlığını yapıyordu.
"Ama ben 'çilek' yiyorum. Normal çilek yani."
"Ama bu da çilek."
"Hayır, bu çilekli dondurma. Ve pespembe bir şeyi hayatta yiyemem. Tadı böyle bi kekremsi geliyor bana." Bunu söylerken limon yemiş gibi yüzümü buruşturdum.
"Sen zevksizsin."
"Ne? Diyene bak, çilekli dond-"
"Damak tadın yok senin kızım. Çürümüş lezzet duygun, ölmüş. Beni gömün diye bağırıyor." Kafasına vurdum.
"Sen ne dersen de asla çilekli dondurmayı sevmeyeceğim."
"Duydun mu? Seni sevmiyormuş. Ne? Ne dedin?" Dondurmaya doğru eğildi. "O da sana bayılmıyormuş, öyle dedi." deyip koşmaya başladı. Çikolatalı dondurmam yere damlarken ben de onu kovaladım. Benden kaçabileceğini mi düşünüyordu gerçekten?
Hava kararmaya yüz tutmuşken eninde sonunda dönüp dolaşacağımız yer olan Saklı Bahçe'deydik. Çınar beni salıncakta sallarken annesinin hepimizi yemeğe davet ettiğini söyledi.
"Dün abim geldi.Tabii siz onu daha önce hiç görmediniz, malum babamla yaşayınca buralara pek sık uğramıyor. Hazır abim de buradayken uzun süreden sonra hep beraber olalım istiyor."
"Harika olur! O zaman dur, dur! İneceğim." Salıncağı yavaşlatıp eve gitmek üzere indim.
"Ben bir kek dökeyim." Çınar kahkahasını tutamadı.
"Kek dökmek ne ya? Miray sen iyice yaşlandın farkında mısın?"
"Ya eli boş gelmek olur mu hiç? Bir şeyler yapıveririm hemen. Hem abine de hoş geldin hediyesi olur. Sahi, abin ne sever?"
"Yani, bilmem ki. Dur bi düşüneyim." Elini çenesine götürüp derin düşüncelere daldı. Sanki felsefe sorusu sordum. Gerçi o da haklı, abisiyle toplasan kaç kere vakit geçirmiştir ki? Kalbimin derinlerinde bir yer sızladı.
"Tabii ya, küçükken üzümlü keke bayılırdı. Hala seviyordur herhalde." Bu kez elini ensesine götürdü. Kıyamam ya, nerden bilsin çocuk. Hata bende.
"Tamamdır o zaman, Sevim Teyzeme haber ver akşam cümbür cemaat sizdeyiz. Eyvah, saat kaç oldu kim bilir! Hemen gidip keki yetiştirmem lazım. Baay!" deyip eve doğru koşmaya başladım.
Annem, teyzem ve Çınar'ın annesi Sevim Teyze üç silahşörler gibiydiler. Üçü de boşanmış, mutlu, bekar annelerdi. Biz okul nedeniyle çok sık görüşemesek de onlar arayı fazla açmamaya çalışır, ne yapar eder buluşurlardı. Whatsapp gruplarından söz etmiyorum bile... Orası tam bir karmaşaydı!
Biz 4 çılgın kız 2 saat içinde mutfakta harikalar yaratmıştık. Kekler, börekler, tatlılar... Yemekler Sevim Teyze'den sorulurdu, börek çörek bizimkilerden.
Her şey hazır olunca odalarımıza çıkıp güzelce süslendik. Yeliz, Çınar'ın abisini göreceği için kıpır kıpırdı ve saçlarına maşa yapmaya başladı. Bu haline gülmekten kendimi alamadım.
"Çok heveslenme tatlım, adam 30 yaşında çıkarsa üzülürsün." Derken elimle saç diplerimi kabartıyordum. Rimel sürmekte olan Yeliz, aynada rimelle cebelleşirken açılan ağzıyla, "Kızım, nasıl 30 yaşında olsun. Sevim Teyze'nin yaşı belli. Muhtemelen çocuk da benimle yaşıttır." dedi ve rimelinin kuruması için eliyle gözüne doğru tuhaf hareketler yaptı.
Yeliz bu sene üniversitenin birinci yılını tamamlamıştı. Süsüne pek düşkün, tatlı mı tatlı bir kızdı. Eh, kimin kuzeni.
Yeliz üzerine kırmızı şık bir elbise giymişti; bense beyaz, çiçekli bir elbise. Beni şöyle bir süzdü.
"Kız, acaba ben de mi beyaz giyseydim? Gelinliği çağrıştırırdı belki." İkimiz de birbirimize vurup güldük. Aşağı inince gördüm ki annemlerin de Yeliz'den aşağı kalır yanı yoktu. Sanki hepimiz galaya gidiyorduk. Herkes kendi yaptığı tatlıyı eline alırken annemler aralarında Sevim Teyze'nin gizemli oğlu hakkında fısıldaşıyorlardı. Birkaç dakika sonra kendimizi yan evin kapısında bulduk. Yeliz'in dürtmesiyle vakit kaybetmeden zili çaldım. Kapıyı Çınar açtı. O an zavallı çocuğun yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz. 4 tane kokoş, elinde böreklerle kapıda dikilip salak salak gülümsüyorduk.
Çınar "Buyurun, annem içerde. Az sonr-" derken Yeliz önde annemler arkada, bizimkiler laps diye içeri daldı. Ben de anne ördeği takip eden civciv misali en son içeri girdim. Çınar'a "Boşver canım sen, bunlar hep böyle." bakışı attıktan sonra mutfağa girdim. Annemler Sevim Teyze ile kucaklaşıyor, hasret gideriyorlardı. Şimdi, Çınar'ın abisi dışında hepimiz mutfaktaydık. Çınar'a doğru eğilip fısıldadım, "Bunlar daha geçen ay görüşmemiş miydi?" Çınar "Sorma..." deyip gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.
Kucaklaşma faslı bittikten sonra herkes kenara çekildi ve Sevim Teyze beni gördü. Gözlerinin içi parıl parıldı.
"Ay bunu sen mi yaptın Miray? Aman ne de maharetli, ver canım şunu koyalım şöyle." deyip üzümlü keki elimden çekip masaya koydu. Sonra tekrar bana dönüp sıkıca sarıldı. Tabii ben de aynı şekilde karşılık verdim, onu o kadar çok özlemiştim ki şimdi sarılınca daha iyi anladım.
"Ne kadar büyümüş, güzelleşmişsin, ah canım benim." Beni her zamanki gibi öve öve bitiremedi. Ne tatlı kadın ya :')
Sevim Teyze'nin bakışları arkamda dikilen birine kaydı. Hepimiz aynı anda arkamızı döndük. Ve işte, Çınar'ın abisi karşımızda duruyordu. Dikkatli bakınca Çınar'ın 5 yıl sonraki hali gibi görünüyordu. Evet, dikkatli bakınca... Tanıdım! Bu otobüse yetişmeye çalışan çocuktu. Anında annemle bakışlarımız buluştu.
Çınar'ın abisi, hayatında ilk defa gördüğü 4 kadın karşısında olabildiğince kibar davranmaya çalışarak hepimize merhaba dedi ve elini önünde efendi bir şekilde birleştirdi. Yüzünde Çınar'inkine tıpatıp benzeyen bir gülümseme belirdi.
"Hoşgeldiniz. Sizinle tanıştığıma çok memnun olacağım gibi görünüyor. Ben Rüzgar."
![](https://img.wattpad.com/cover/330069840-288-k943943.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Rüyası
ChickLitBence insan senin de dediğin gibi, bir ruha aşık olmalı. Normal hayatımda gördüğüm yüzlerce insana rağmen ben, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim; ama düşüncelerine ve hislerine hakim olduğum biri hakkında düşünmeyi daha çok seviyorum. Zihnimin seninle...