Bölüm 59: Zor Görev

15 4 8
                                    

Omzuma düşmüş gibi görünmesi için küçük Emrah modunda duran başımı hafifçe kaldırıp Rüzgar'a bakarken gözlerimi kırpıştırdım. O da bana "Sen bayılmadın mı ya?" bakışı atıyordu ve ne yazık ki her şey için çok geçti.

Ah be Rüzgar, ben Onur'un elinden bir şey içer miyim hiç? Ne kadar inandırıcı oynadıysam artık çocukcağız bile bayıldığıma yürekten inanmış, bununla da kalmayıp kendini ortaya atmıştı.

Adamlar silah çekince sesimi çıkarmaya yeltendim ama tam o sırada Rüzgar bana bakarak "Sakın!" diye bağırdı. Dediğini yapıp ses çıkarmadım ve gözlerimi tekrar kapattım. "Sakın ateş etmeyin. Silahsızım." İki eli havada, teslim olmuştu.

"Bağlayın şunu. Çabuk!" Onur'un sesi tekrar uzaklardan geliyordu. Yaklaşan ayak sesleri ve itiş kakıştan anladığım kadarıyla Rüzgar'ı da benim gibi yakaladılar ve Onur tam karşımızda duruyordu.

"Her yerden sen çıkıyorsun, değil mi?"

"Senin derdin ne lan?" Rüzgar'ın ağzından argo kelimeleri nadir duyardınız. Gerçi karşımızdaki pislik için bunlar az bile kalırdı. Bu sayede Romeo'mun bir yönünü daha keşfetmiştim; sinirlenince küfür ediyordu.

Onur'a minik birkaç küfür salladıktan sonra pislik sadece gülmekle yetindi.

"Bundan sonra Miray'ı biraz zor görürsün. Öyle bir zaman gelecek ki, onun o melek yüzünü bile unutacaksın. Hafızanda hiçbir şey kalmayacak. Ne sesi, ne yüzü..."

Rüzgar sinir bozucu bir kahkaka attı. "Hangi film bu? Komikmiş baya."

Ardından Onur, iki yanımızda nöbet tutan adamlarla bizi baş başa bırakıp öylece gitti. Çaktırmadan Romeo'ya yandan yandan bakarken içim acıdı. Zavallı çocuğu dizlerinin üzerine çökertmişler, bir sandalye bile vermemişlerdi!

Aradan yaklaşık 15 dakika geçti ama Onur hâlâ ortalarda görünmüyordu. Nereye gittiğini deli gibi merak ediyor, bir yandan da bırakın konuşmayı, gözlerimi açmaya bile korkuyordum. Derken bu soğuk gerginliği tatlı bir melodi silip süpürdü.

Rüzgar şarkı mırıldanmaya başladı.

Sen benim söylenmeyen sözlerim
Sen benim unutamadığım ilklerim
Sen benim içemediğim son kadeh
Uzun yolum, şarkılarım, sevdiğim♫

"Ne zırvalıyorsun lan sen?" İzbandutlardan bir tanesi Rüzgar'ın suratına sağlam bir yumruk geçirmişti. Resmen sesini duymuştum. Dehşetle gözlerimi açtığımda Romeo'mun kaşından süzülen kan bir nehir olup kalbime aktı ve oradaki tüm güzel çiçekleri öldürdü. Sandalyemde tepinip adama seslendim.

"Uyandınız mı hanımefendi?" Alayla gülüyordu. Gözlerimi kocaman açıp adama kaş göz yaptım.

"Gelsene sen şuraya bir."

Adam yanındakine bakıp iğrenç bir kahkaha attı.

"Buyurun efendim? Bir arzunuz mu vardı?"

Şimdi tam karşımda duruyordu. En delici bakışlarımı üzerine çevirdim.

"Eğer, bir daha, Rüzgar'a dokunacak olursan..."

"Eee, ne yaparsın? Ay, vurur musun yoksa? Amanın çok korktum!" Dalga geçer gibi gülmeye devam ediyor ve kahkahaları her seferinde daha şiddetli çıkıyordu. Dazlak kafasına, boynundaki zincire ve siyah ceketinin içine giydiği bisiklet yaka siyah tişörte baktım. Adamın her bir zerresinden pislik akıyor, koca kafasının içinde beyni fındık kadar bile yer kaplamıyordu. Rüzgar'ın kafasını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalışmasını izlerken gözlerim doldu. Üzüntüden değil, sinirden. Saf öfkeden kuduruyordum. Sesim hayatımda daha önce hiç çıkmadığı kadar sertti.

Yaz RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin