42. Arkadaş Gazı

2K 181 25
                                    

Sağda solda biraz daha vakit öldürüp saat sekize doğru buluşacağımız parka geçtim. Bankın üstüne çıkıp yaslanma kısmının üzerine oturup beklemeye başladım.

Sanki ruhum çekilmiş çekilmişti. Aldığım her nefes göğsümde bir yerlere saplanıyor gibi hissediyordum. Telefonum çaldığında içimde onun olduğuna dair umutlar tükendiğinden sakince cebime uzandım.

Tahmin ettiğim gibi o değildi, Funda arıyordu. Yanıtladım.

"Alo, abi?"

Boğazımı temizledim.

"Efendim?"

"Neredesin?"

"Evin yakınındaki parktayım. Hamitler gelecek onlarla otururum biraz."

"Tamam ama bu aralar annemin gözüne çok batıyorsun. Söylenip duruyor, haberin olsun."

Yüzümü ekşittim.

"Tamam prenses. On ikiyi geçirmeden gelirim ben."

Beni fazlasıyla idare ettiği için ona minnettardım.

"Dikkat et kendine abiş, görüşürüz."

Telefonu kapatıp cebime koydum. Öne doğru eğilip dirseklerimi dizlerime koyarak çenemi birleştirdiğim yumruklarımın üzerine koyup beklemeye devam ettim. Tam sigara yakacağım sıra parkın solumda kalan kapısından Hamit, Ahmet ve Metin'in girdiğini gördüm. Yanıma yaklaştıklarında selamlaştık.

Üçü baştan aşağı beni süzerken bir sorun olduğunun farkındaydı. Metin ve Ahmet hemen oturduğum bankın karşısında kalan banka benim oturduğum gibi yerleşirken Hamit'de benim yanıma çıkıp oturdu.

Hamit yüzüme bakmadan konuştu.

"Bok gibi görünüyosun lan."

Kafamla onayladım.

"Teşekkür ederim, puşt."

Diziyle dizime vurdu.

"Şaka yapmıyorum amına koyduğum. Taşşak geçme benimle. Anlat bakayım adam gibi, ne oldu?"

Diğerleride dirseklerini dizlerine koyup bize doğru eğilerek sessizce konuşmamı beklediğinde Cem'le aramızdaki meseleyi onlara anlattım.

Ağlamadan konuşabildiğim için şaşkındım çünkü uzun zamandır yapabildiğim bir şey değildi. Ahmet dizine vurup iç çekti.

"Vay anasını ondan bıraktı demek oyunu."

Omuz silktim.

"Muhtemelen."

Metin araya girdi.

"Konuşmadınız mı yani sonra?"

Kafamı olumsuz yönde salladım.

"Yok, zaten konuşmadığımız için bok gibi hissediyorum. Yazmadı ya da aramadı beni hiç."

Hamit dudakları arasına sigara koyarken durup konuştu.

"Senin konuşmak istemen gerekmez mi lan?"

Duraksadım.

"Ama oğlum herif bana görüşmeyelim dedi. Onun dönmesini beklemem gerekmiyor mu?"

Hamit sigarasından nefes çekerken sırıttı.

"Valla Ahmet bana bunu her söylediğinde beyefendinin ayağına gitmeseydim şuanda konuşuyo olmazdık."

Ahmet kafasını sağa doğru seğirtti.

"Siktir lan!"

Hamit ellerini iki yana açtı.

"O senin işin prenses."

Metin gülerken Ahmet onun omzuna vurdu.

"Hamit elbet konuşucaz bunu biliyosun değil mi?"

Hamit parmaklarını dudaklarında fermuar kapatır gibi gezdirirken burukça gülümsedim. En azından onlar mutluydu.

Onlar geldiğinden beri elimde tuttuğum sigarayı dudaklarıma koyup tutuşturdum. Nefes çektikten sonra konuştum.

"Ne diyorsunuz şimdi, ben mi gideyim ona?"

Hamit kafa salladı.

"Bana kalırsa gitmen gerekir."

Diğerleride kafa salladı. Metin çenesini kaşıyıp konuştu.

"Denemenden zarar gelmez. Belki konuşma fırsatınız olur. Ne kadar posta koysa da en son Hülya kaltağının söyledikleri kalmıştır onun kafasında."

Telefonumu çıkarıp saate baktım. On'u yirmi dokuz geçiyordu. Kafamı kaldırıp onlara baktım.

"Gideyim mi şimdi?"

Hamit ayağa kalktı.

"Git git. Gelip bekleyelim mi seni?"

Cem'in vereceği tepkinin olumsuzluğundan korkuyordum. Acaba onu iyice sinirlendirir miydim? Hamit elini yüzümün önünde salladı.

"Aloo?"

Gözlerimi kırpıştırıp kafamı iki yana hafifçe salladım.

"Yok ben geçerim. Teşekkür ederim geldiğiniz ve dinlediğiniz için."

Ayağa kalktığımda Hamit kollarını iki yana açtığında ona sarıldım.

"Bırak şu teşekkür işini. Her hareketimize söven Poyraz'ı geri istiyorum ben."

Yeniden sırıttım. O Poyraz'ı bende istiyordum.

Hamit'le uzaklaştıktan sonra diğerleriyle de sarılıp dağıldık.

Kafenin yolunu yürürken o kadar stres yapmıştım ki tüm bedenim titriyordu. Yol sanki uzamış, bir türlü gideceğim yere varamıyormuşum gibi hissettiriyordu. Sonunda kafenin sokağına geldiğimde gözüm önce odasının camını yokladı. Işıkları yanmıyordu. Kafede olmasını umuyordum. Kafenin kapısının önüne geldiğimde içeriye girmeden sıcak nefesimi buz gibi elime üfledikten sonra yüzümü sıvazladım.

Cesaretimi toparlayıp içeriye girdiğimde gözlerim kafenin içerisini onu bulmayı umarak tarken kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı. Hem onu bulmak istiyordum hem de onu görmekten ödüm kopuyordu.

Kasaya yaklaşıp her zamanki gibi yerine bakan Yusuf'la selamlaştım.

"Yine sana Cem'i soracağım kusuruma bakma kardeşim. Cem'in nerede olduğundan haberin var mı?"

Beni süzdükten sonra elini masanın üzerinde duran telefonuna doğru götürüp son anda geri çekti.

"Haberim yok, bana bırakıp gitti o."

Tek kaşımı kaldırıp yüzüne baktım.

"Nereye gittiğini bilmiyorsun yani?"

Çocuk omuz silkti.

"Yok, bilmiyorum."

Yalancı piç.

Telefonuna göz ucuyla baktıktan sonra tekrar yüzüne döndüm.

"İyi tamam, hadi eyvallah."

Dönüp kafeden çıktım. Cem muhtemelen kasadaki puştu nerede olduğunu söylememesi için tembihlemişti. Burnumdan solurken arabası için etrafa bakındım ancak göremedim. Pes edip kafenin önündeki masalardan birine oturup telefonumu çıkarttım. Numarasını çevirdiğimde duyduğum ses kaydıyla yüzümü buruşturdum.

Aradığınız kişiye ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Kaydın ingilizcesi dönerken telefonu kapattım.

Onun beni tersleyeceği ihtimalinden korkarken onu bulamamayı aklıma getirmediğim için kendime küfür ettim.

Helöö! Uzun yazmaya çalıştıkça kısacık bölümler çıkıyor hep.

Poyraz'ın negatifliği benimde ruhumu sömürdü yazarken yoruluyorum aq.

Neyse halledicem bişi yok (sürekli kendimi hypelamaya çalışıyorum jdnwjeifjsj) sonraki bölümde görüşmek üzere byüü!!

DOLUNAY +9 - GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin