Kafenin sokağına vardığımda tek istediğim bir an önce onunla yüz yüze gelip konuşmaktı. Yol boyunca kafamda kelimeler seçip cümleler kurmuştum ancak kafenin kapısını görünce kafamın içerisinde boşluktan başka bir şey kalmamıştı.
Gecenin karanlığı kadar siyah ve belirsiz bir boşluk.
Sessiz ve ıssız sokakta geceyi aydınlatan sokak lambalarının altında kafenin kapısına ulaşana kadar yürüdükten sonra duraksadım. Soğuktan mı yoksa heyecandan mı üşüdüğüne karar veremediğim ellerimi ağzıma götürüp nefesimle ısıtmaya çalışırken burnumu yakan bira kokusuyla yüzümü buruşturdum.
Kafenin ışıklarının sönük olması Cem'in orda olmadığını düşünmeme neden olduğundan kaşlarım çatılmıştı. Ellerimi cama siper edip içeriye göz atmaya çalıştığımda kasanın monitöründen yansıyan ışıkla aydınlanan çehresini görünce çatılan kaşlarım yavaş yavaş eski halini almaya başladı.
Kafasında kulaklık önündeki ekranı ifadesiz bir suratla izlemesini seyretmek için kendime biraz zaman tanıdım. Yanında duran küllükten aldığı sigarayı dudakları arasına yerleştirip dumanı içine çekerken hafiften kaşları çatıldı. Çektiği dumanı havaya karışması için üflediğinde nefesimi tuttum.
Geri çekilip cama tıklatmak için elimi havaya kaldırdım ve camı tıklattım. Kulaklığından ötürü hemen duymadığı için birkaç kere cama vurduktan sonra sonunda bakışlarını benim olduğum yöne döndürmeyi başarmıstım. Karanlıkta kim olduğumu kavrayamadığını iyice kısılan gözlerinden anlayabiliyordum.
Sandalyesini geriye itip ayağa kalktığında sırıttım. Kapıya yaklaştığında camın hemen ardında kaşları havalanmış dudakları ise hafif aralanmıştı. İçeride kalan anahtarı yuvasında çevirdi ve kapıyı kendine doğru çekerek açtı. Suratındaki şaşkın ifade ne kadar engel olmaya çalışsamda gülümsememin büyümesine neden oluyordu. Aralanan kapıdan yüzüme çarpan sıcak havayla gevşerken şaşkınlığına ara verip konuştu.
"Hoş geldin?"
Soru sorar şekilde yaptığı vurgudan dolayı gülümsemem ufak bir kıkırtıyla bölünmüştü.
"Hoş buldum. İçeriye davet etmeyecek misin?"
Birkaç adım gerileyip kapıyı ardına kadar açtığında içeriye girdim. Kapıyı arkamdan kapatırken etrafa bakındım. Kapalı bilgisayar kasalarının parlayan kırmızı ışıkları ve Cem'in kullandığı bilgisayarın monitörünün beyaz ışığı dışında aydınlatmalar kapalıydı. Omzuma dokunan elle irkilirken kendime kızdım. Ondan başka kim olabilirdi ki? Yüzümü ona döndüğümde yüzünde garipseyen ifadesiyle beni seyrediyordu.
"Sıkıntı mı var Poyraz? Yani gelmenden rahatsız değilim ama tuhaf görünüyorsun."
Gözlerinin içine bakarken konuştum.
"Evet sıkıntı var Cem."
Kafamın içerisi hala alkolün etkisiyle dumanlı olduğundan onu Salih konusunda azarlamamak için kendimi durdurmak için çabaladım.
Ben duraksadığımda hafif üzerime eğilip aramızda kalan boşluğu birkaç kere soludu. Bu hareketi kalbimin göğüs kafesimde titreşip hızlanmasına neden olmuştu. Bedenini geri dik konumuna getirirken kaşları çatıldı.
"İçtin mi sen?"
Kafamı hızla aşağı yukarı sallayıp onu onayladım. Yüzünü izlerken dilim ağzımın içinde dolanmış kelimeleri çıkaramaz olmuştu. Mavi gözlerini üzerimden ayırmadan dudaklarını ıslattı.
"Sıkıntı ne peki?"
"Sıkıntı senin arkadaşın."
İfadesi kızgınlıktan şaşkınlığa dönerken kollarını göğsünde çaprazladı.
"Nasıl yani?"
Dişlerimi sıkarak yanıtladım.
"Şu Salih denen çocuk çok sinirime dokundu benim bugün."
Dudakları düz çizgi halini alırken bakışları değişmedi.
"Ne yaptı?"
Omuz silktim.
"Bana karşı tavırlarını görmedin mi? Herif bir tuhaftı resmen."
"Öyle miydi? Her zamanki gibi davranıyordu bence. Rahatsız olduğun şey ne tam olarak?"
Lafı dolandıracak kadar iyi düşünemiyordum. Düşüncemi doğrudan söyledim.
"Sevgilin mi o herif senin?"
Şaşkınlığının arttığını kocaman açtığı gözlerinden anlayabiliyordum.
"Erkeklerden hoşlandığımı mı düşünüyorsun?"
Kapana kısılmış gibi donup kalmıştım. Blackrose olarak gay olduğunu biliyordum ancak Poyraz olarak aramızda bu konu geçmemişti. Bakışlarımı kaçırırken mırıldandım.
"Bilmiyorum."
Koluma hafifçe dokunduğunda alt dudağımın titrediğini hissettim. Köşeye sıkışmıştım ve cevabımı da alamamıştım. Bakışlarımı yeniden ona çevirmekten korkuyordum. Sanki neyden korktuğumu anlayacak gibi geliyordu.
"Şimdilik seni evine bırakmamı ister misin?"
Kafamı hafifçe iki yana salladım. Gitmek istemiyordum.
"Hala cevap vermedin."
Sesli olarak alıp verdiği soluğun ardından konuştu.
"Bu konuda konuşuruz ama şimdi değil. Ailen biliyor mu burada olduğunu?"
"Hayır."
"Sizinkilere haber et misafir edeyim seni o zaman."
Yeniden kafamı iki yana sallayıp reddettiğimde mırildanarak sabır çektiğini duydum.
"Poyraz ya haber ver burada kal ya da evine bırakayım seni seç birini."
"Eve giderim."
Beni olduğum yerde bırakıp masasına yöneldi. Göz ucuyla hırkasını ve anahtarını almasını izledim. Yeniden karşıma geldiğinde kendim giderim diye direnmeyi düşünsemde yapmadım.
Arabaya bindiğimizde motorun gürültüsü altında kucağımda duran parmaklarımı seyrediyordum. Motorun ısınmasını beklerken ikimizde sessizce oturduk ve bu sessizlik yol boyunca uzamaya devam etmişti.
Cevap alamadığım için hala ona kızgındım. Yaşadığım sokağa geldiğimizde aracı durdurmuştu ve aracın farları binanın girişini aydınlatıyordu. Vedalaşmak için bakışlarımı ona çevirdim.
"Teşekkür ederim getirdiğin için. İyi sabahlar."
Bakışlarını direksiyondan bana doğru çevirdiğinde yutunkundum. Yüzümü gezen irislerinin kıpırdaması bile hoşuma gidiyordu. Biçimli ve yumuşak görünen dudakları kıpırdayınca söylediklerine odaklanmaya çalıştım.
"İyi sabahlar ve o benim sevgilim falan değil."
İkimizin solukları duyulacak kadar hızlanırken ona doğru eğildim ve dudaklarımı sıcak dudaklarına bastırdım. Dudakları karşılık vermek için kıpırdandığında kendimi onun kucağına doğru ilerleteceğim sırada dudaklarının verdiği karşılık yarım kaldı ve geriye doğru çekildi. İki eliyle beni kendinden uzağa ittikten sonra soluğu teklerken konuştu.
"Poyraz eve git."
Verdiği tepkiden dolayı iliklerime kadar utanca bulanmış hissediyordum. Kapı kolunu hızla yoklayıp kapıyı açtım ve sabah ayazı kızaran yanaklarımı sızlatırken arkamdan kapattım. Ona yeniden bakacak cesareti bulamıyordum.
Hızlı adımlarla uzaklaşırken arabanın farları hala yürüdüğüm apartman kapısını aydınlatıyordu. Apartmana girip kapısını ardımdan örttükten sonra ışığın demir kapının puslu camından dönüp gitmesini izledim.
Elimin tersiyle yanaklarımı istila eden yaşları uzaklaştırmak için çabalarken bastırdığım hıçkırık apartmanın içinde yankılanınca avuçlarımı ağzıma siper ettim. Merdivene oturup sakinleşene kadar öylece beklerken kafamın içerisinde beni istemediği düşüncesi dönüp durmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY +9 - GAY
Genç KurguTAMAMLANDI. Yolları Metin 2 denilen bir oyunda kesişen iki genç. Oyun içi textingle karışık. Bölümler kısadır.