Ertesi gün okula gitmedim. Ruhsal yorgunluğum bedenime yansımış yataktan çıkmama engel oluyordu. Hamit birkaç kere aramış ancak sonra konuşuruz diye mesaj çektikten sonra yakamı bırakmıştı.
Yataktan bacaklarımı sarkıttığımda odamı süzdüm. Onunla aram iyiyken huzurlu hissettiren oda şuanda gözüme kasvet dolu geliyordu. Acaba ne yapmıştı?
Onu aramak istiyordum ancak üstüne gidip sıkıştırma fikri doğru gelmiyordu. Telefonu parmaklarım arasında birkaç tur çevirip sertçe komodinin üzerine bıraktım. Bıkkınca verdiğim nefesle yataktan kalktım.
Çıplak bedenim irkilince üzerime lacivert polar ve siyah eşofman altı giyinip mutfağa geçtim. Midem açlıktan hem ağrıyor hem bulanıyordu. Çaydanlığa dokunup sıcak mı diye kontrol ettim ve ılıktı. Yeni demlendiğini anlayınca kaynaması için altını açtıktan sonra buzdolabına yürüdüm.
Kapağı açtığımda canım bir şey istemediğinden kapağı geri kapattım. Çay kaynadıktan sonra kendime bir bardak doldurdum. Mutfaktan ayrılmadan ekmekliği açıp içerisindeki ekmekten bir lokma koparıp ağzıma attım.
Salona geçip televizyonun karşısındaki koltuğa oturdum. Siyah ekrana dik dik bakarken elimdeki çayı yudumladım. Cem'in benden soğuma düşüncesi kafamın bir kenarda dururken bir yandan hafiflemiş hissediyordum.
Yüzüne her baktığımda mideme bıçak gibi saplanan yalan yükünden kurtulmuştum. Zaten onunla bu şekilde devam edemezdim.
Kafamın içerisinde bin türlü senaryo kurgulamıştım. Özellikle ona daha önceden söylediğim senaryoların sonu bile yine aynı bitiyordu. Ona erkenden söylemiş olsaydım bile Hülya yine çıkıp Cem'e beni tehtit ettiğini söyleyebilir ve Cem'in kanına aynı zehri sokabilirdi.
Her bir senaryomda bulunan Hülya'ya ayrı ayrı küfür ettim. Elimdeki artık boş olan bardağı mutfağa götürüp tezgaha bıraktıktan sonra odamdan sigara alıp balkona çıktım.
Elimi çakmağa siper edip birkaç kere çakmak taşını döndürdüm ancak yanmadı. Çakmağı sallayıp yeniden denedim ancak yine sigaramı yakamamıştım. Çakmağı balkonun fayansına sinirle fırlatırken diğer elimdeki dalı buruşturup avcumun içerisinde sıktım.
"Senide sikeyim Poyraz!"
Olduğum yere otururken soluklanarak sakinleşmeye çalıştım. Saçma sapan işlerle uğraşmasaydın başına böyle bir şey gelmeyecekti.
"Çevirdiğin oyunun feriştahını sikeyim, beyinsiz, aptal!"
Dişlerimi sıkıp yumruk yaptığım elimle alnıma iki yere vurdum. Kendimi sıkmaktan kafamın içerisinde kopan çıtırtıları duyabiliyordum. En sonunda kalkıp banyoya yürüdüm.
Suyu açıp yüzüme yıkadıktan sonra aynadaki yansımama iğrenerek baktım.
"Suratını sikeyim."
Musluğu kapatıp odama döndüm. Telefonumu almak için odanın içerisinde ilerledikten sonra dolabımın önünden geçerken üzerindeki aynaya döndüm.
"Kalıbını sikeyim."
Telefonumu aldıktan sonra çekmecemin içerisinden yeni bir çakmak aldım ve sigaramla birlikte cebime koydum. Ceketimi kapının arkasından alıp kendimi dışarıya attım. Dönüp Hülyaların evin camına baktığımda kapalı perdeleri haricinde hiç bir hareketlilik görmedim.
Önüme dönüp ellerim cebimde, kafam yere eğik uzaklaşırken mırıldandım.
"Senide sikeyim ama en çok kendimi..."
Nereye gittiğimi bilmiyordum sadece yürümeye ihtiyaç duyuyordum. Ayaklarımın beni onun kafesine götürdüğünü fark ettiğimde yolumu değiştirdim. Hızlı adımlarla daha tenha olan caddeleri tercih ederek turladıktan sonra bulduğum ilk parkın bankına oturdum.
Hava geride bıraktığımız günlere göre daha sıcak ve güneşliydi. Park kalabalık sayılmazdı ancak bir avuç çocuk bile yeterince gürültü çıkarabiliyordu. Geriye yaslanıp cebimdeki paketten dal çektikten sonra tutuşturmadan biraz bekledim.
Çocukların dibinde sigara içme fikri pek hoş gelmediğinden uzaklaşıp sigaramı tutuşturdum. Sigaranın yarısına geldiğimde cebimdeki telefon titremeye başladı.
Cem'in aradığını düşünerek heyecanla telefonumu çıkardım ancak hevesim kursağımda kaldı. Hamit arıyordu. Yanıtlaya bastım.
"Puşt! Okula neden gelmedin?"
Sifaradan yeni bir nefes çektim.
"Canım istemedi, gelmedim."
"Olum devamsızlıktan kalacaksın böyle giderse."
Bıkkınca soluklanıp yanıtladım.
"Var günüm. Başka diyeceğin var mı anne?"
Telefonun diğer ucundan sırıttığını duyabiliyordum.
"Senin için diyoruz herhalde. Neyse siktir et bunu ben başka bir şey demek için aradım seni."
Sigaramı duvarın kenarına basarak söndürdüm.
"Söyle?"
Boğazını temizledi. Geliyor yine bir bokluk diye geçirdim içimden.
"Cem dün gece tüm itemlerini dağıtıp oyunu bırakmış."
Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.
"Ne?"
"Valla ben görmedim ama serverdeki herkes bunu konuşuyor."
Gözlerim buğulanmaya başlarken üzerinde durduğum kaldırımın kenarına oturdum.
"Başka bir şey duydun mu?"
"Önüne gelene küfür falan etmiş sonra çıkmış öyle."
Gözümden akan tek damlayı elimin tersiyle uzaklaştırıp boğazımı temizledim.
"Anladım. Haber verdiğin için teşekkür ederim."
Ses tonunu yumuşatıp konuştu.
"Sende de var bir terslik sabahta konuşuruz falan dedin. Cem'le bir sıkıntı mı oldu?"
Dilimle dudaklarımı ıslatıp yanıtladım.
"Hamit, akşam diğerlerinide alıp bizim evin aşağısındaki parka gelir misin?"
Ne kadar uğraşsamda sesimin titremesine engel olamamıştım. Yanıtlamasını beklerken telefonu sıkı sıkı tutuyordum.
"Tamamdır. Dokuz gibi geliriz öyleyse."
Kafa sallarken mırıldandım.
"Teşekkür ederim, görüşürüz."
Telefonu kapattıktan sonra kaldırımda bir süre daha oturmaya devam ettim. Cem'i düşünüyordum.
İkimizi, kendimi ve onu mahvetmiştim.
Helöö! Normalde akşam atacaktım bölüm ama işlerim çıkınca yetişmedi, şuana kaldı.
Sonraki bölümde görüşmek üzere hoccakalın, byüü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY +9 - GAY
Novela JuvenilTAMAMLANDI. Yolları Metin 2 denilen bir oyunda kesişen iki genç. Oyun içi textingle karışık. Bölümler kısadır.