4. BÖLÜM

3.1K 355 455
                                    


"Uyanın!"

Ilgın korkuyla uyandı. Sırtı terden sırılsıklam olmuş, saçları alnına yapışmıştı. Vücudunda belli belirsiz bir titreme vardı. Sanki hücre önce çöl sıcağına dönüşmüş, sonrasında buz kesilmişti.

"Sonunda."

Ilgın Gazel'in sesini duyduğunda yorgun bakışlarını kızın üzerine dikti. Bakışları kızın eline indiğinde bir şey olmadığını gördü. Doğru ya! Bu yapacağı en aptalca şey olurdu. Buradan bir çıkış yolu vardı ve Gazel bunu biliyordu. Bir süredir çektikleri sorunlar boşunaydı. Şimdi kalkıp birdenbire elinde bir aletle karşılarında duramazdı.

"Buradan çıkış yolumuzu buldum," dedi kararlılıkla. Gözleriyle hücrenin duvarlarını taradı. "Yani aslında emin değilim."

Yere eğilerek ellerini zeminde gezdirdi.

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" Ilgın kaşlarını çatarak kıza baktı. Çekicini -şimdilik belirlediği isim buydu- kabanının arasından çıkarmak içi neyi bekliyordu?

"Gece yer altından sesler duyar gibi oldum. Sanki birileri gizlice etrafta dolanıyordu."

Hazel konuya yeni yeni odaklandı. "Bunun nesi garip?" Düşünceli bir halde Gazel'i izledi. "Buradaki herkes yabancı ve bir nevi düşman."

Gazel bıkkınlıkla iç geçirdiğinde sanki tozlanmış gibi üzerini silkeledi. "Sence mesele bu mu? Kimin geçtiği umurumda değil. Eğer yer altından gelen sesleri duyabiliyorsak en alt katta olmalıyız."

"Ve zemin de sanıldığı gibi dayanıklı değildir," diye devam etti Ilgın. Taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Fakat anlamadığı... Sesleri neden kendisi duymamıştı?

"Belki onu kırabiliriz," dedi Hazel heyecanla. Ardından bir şey unutmuş gibi Gazel'e döndü. "Sesleri Ilgın duyamazken sen nasıl duyabildin?"

Ilgın Hazel'e iyi yakaladın der gibi baktı. Bir anlığına gözleri parlamıştı.

"Belki de uyuyordu?" derken sorunun anlamsızlığına dikkat çekmek istercesine üstüne basarak söyledi Gazel. Sıkıldığı her halinden belliydi. "İnsan ya hani?"

Ilgın bir şey söylemedi. Gece uyuduğu sırada duymuş olabilirdi ya da Gazel yalan söylüyordu. İkisi de son derece mantıklıydı. Merak ettiği aşağıda ne olduğuydu. Zemini kırmaları neredeyse imkânsızdı fakat eğer yaparlarsa aşağı düşeceklerdi. Aşağıda ne vardı? Asıl sorun buydu. Bu bir çeşit intihar olabilirdi ya da küçük sıyrıklarla kurtulabilirlerdi. Şu ana kadar bileklerini saran zincirlerden bahsetmemişti bile.

Eliyle çenesini ovalarken düşündü. Ne yapması gerektiğini tam anlamıyla bilmiyordu. Önce aleti görmeliydi fakat kızın bundan bahsetmeye hiç niyeti yok gibiydi.

Diğer yandan zihnindeki kalabalıkla savaşıyor, sesleri susturmaya çalışıyordu. Bu şekilde tam anlamıyla odaklanamıyordu. Üstelik stresliydi ve bu sesleri daha da hırçınlaştırıyordu.

Sanıldığından çok daha zorlu bir yola girmişti ve çıkış yolunu bulamıyordu. Göz kapaklarının ardı dumanla sarılıydı. Siluetler görüyordu. Belki basamaklar, normal görünüme sahip olmayan cisimler... Duman hepsini yutuyor, gözlerini yakıyordu.

"Pekâlâ," dediğinde doğruldu Ilgın. Konuşmak için ağzını araladı fakat zihnini yabancı sesler çevirdi.

Ses yerin altından geliyordu.

"Daha ne kadar dolaşmamız gerekiyor?" dedi biri. Sesi son derece yorgun ve bitkin çıkıyordu.

"Sayende nerede olduğumuzu bilmiyorum. Sana burayı iyice araştırmanı söylemiştim." Başka biri daha vardı. Sesi diğerine göre kalındı fakat rahatsız edecek türden değildi. Ne yaptığını biliyor gibiydi.

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin