58. BÖLÜM

19 4 0
                                    

Öleceğini bile bile, son kez özgürlüğüne kanat çırpan bir kuş misali...

Bir dal kırıldı. Tüm hislerinin paramparça olduğunu hissetti. Sanki derisi birbirinden ayrılıyor, boğazını saran eller ruhunu ele geçiriyordu.

Bir ağaç alev aldı. Dağılan ateşin içinde cayır cayır yandı. Teninin kavrulduğunu fark ettikçe kirpikleri titredi. Dili lal oldu, zihni dumanla sarıldı.

Sanki tek kurtuluş yoluymuş gibi gözlerini bulutlara çevirdiğinde derin bir nefes aldı. Gözlerini kapatmak istedi fakat göz kapaklarını kontrol edemiyordu.

Yıllardır beklediği anlar önüne serilirken sadece sustu. İçini kemiren geçmişe sessiz kaldı.

"Kardeşlerine iyi bak!"

Babasının sesi kulaklarında çınlarken boğazında belirgin bir düğüm hissetti. Kurtulamıyordu. İçini saran öfkeyi yenemiyor, unutamıyordu.

Dizlerinin parçalanışı zihnini sarıyor, gözyaşları içine akıyordu.

O kadar uzun zamandır bekliyordu ki karşı karşıya gelmeyi. Onlara nedenini soracaktı. Sadece tek kelime etse yeterdi. Neden yüz çevirmişlerdi? Onlarla aynı kandan, aynı candanken neden bu kadar uzakta kalmışlardı?

Neden ailelerinin ölümüne göz yummuşlardı? Gelselerdi bambaşka bir diyara gideceklerdi. Tüm kardeşleriyle bir aile olacaklardı. Babaları ölmeyecekti. Gözlerindeki özlem, üzüntü zihnine kazınmayacaktı. Kendi kardeşlerinden bu kadar nefret etmeyecekti.

Hepsi onların suçu...

Zihnini saran seslerden kurtulmak istedi. Bir türlü gitmiyorlardı. İlk defa bu kadar terk edilmek istedi. Parmaklarını saçlarına dolarken sertçe çekti. Hiçbir şey hissetmedi. Ama hissetmeliydi değil mi? Bu acı vermeliydi. Biraz olsun sesleri susturmalıydı. Neden olmuyordu?

Anlatmak, içine attığı çığlıkları duyurmak istiyordu. Fakat birini anlatsa, diğeri yetim kalmayacak mıydı? Anlatmasa, sustuklarını anlasalar olmaz mıydı?

Başını ağacın kuvvetli gövdesine yasladığında sesleri dinledi. Gözlerini yere çevirse kardeşlerini görecekti. Uzak bir mesafeden Afra ve Yiğit'i donuk bir yüzle izliyordu. Onlara doğru yaklaşan Ilgın'a bakmak istemedi fakat bunun bir anlamı yoktu. Bir şekilde gözleri siluetine rastlayacaktı. Sadece onda biraz daha takılı kalması canını sıkıyordu. Bu kadar kendisine benzemesi şart mıydı?

Sanki ona baktığında kendine olan nefretini görüyordu. Çaresizliğini, öfkesini. Ağaçların arasında küçük bir kız çocuğunun dizlerinin üzerine kapaklanmasını.

Boğazı düğümlenirken Gazel'in bakışlarını üzerinde hissetti. Yüzündeki ifadeyi aralarındaki mesafeye rağmen görebiliyor, sevgisini kalbinde hissediyordu. Barındırdığı tüm sevgiyi ruhuyla birlikte kaybettiğini zannederken biraz olsun kalmış olması küçük de olsa bir umut kırıntısıydı.

Sadece beklemeliydi. Her şeye rağmen bir gün diğerleriyle yüz yüze gelecekti. Belki hayatının son günü olacaktı. Son nefesi olsa bile yüzleşecekti. Her gün ölmektense bir gün ölmek daha iyiydi. Zihni bu kadar berrakken, her şey bu denli içine işlemişken daha fazla dayanamazdı.

"Çok az kaldı," diye fısıldadı Cemre. Kor ateşi yüreğinde hissederken içine yağmur kokusunu çekti. "Çok az..."


"Nasıl?" Yiğit'in sesi kulaklarını sararken sustu. Yakınlarda bir yerde birinin olduğuna emindi. Sesleri tam anlamıyla algılayamasada ayak seslerine benziyordu. Dallar ara ara darbe alıyor, kırılma seslerini duyuyordu.

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin