Kar yağışı durmuş, bulutlar kenara çekilerek dolunayı gözler önüne sermişti. Soğuk gittikçe keskinleşiyor, önüne gelen her şeyi buza çevirip yok ediyordu.
Zifir karanlık bir anlığına son bulmuştu. Ay ışığı sokaklara yeniden can veriyor, açık olan pencerelerden içeriye süzülüyordu. Gölgeler artık daha belirgindi
Tuvale sadece fırça darbeleri vuruyor, izlerini bırakıyorlardı. Görünmez kısımlar artık görünüyor, tüm gerçekliğiyle selam veriyorlardı.
Taş zeminin üzerinde biri yürüdü. Adımları yeraltında yankılanıyor, gözlerinde gecekondu alev alev yanıyordu. Öfke doluydu. Odaklandığı tek şey, benzinin keskin kokusu ve sağladığı kararlılıktı. Hayalinde sevdiklerinin ölüm anları yankılanıyor, gözleri bomboş bakıyordu.
O an onu hiçbir şey durduramadı. Belki ölümü daha erken olacaktı. Belki de her şey anlamsızlaşacaktı. Gerçi artık hiçbir şeyin değeri yoktu. Vazgeçmesi için bir nedene ihtiyacı da yoktu.
Buz gibi bakışlarını gecekonduya çevirdi. Hiçbir şey hissetmiyordu. Bakışları o kadar donuktu ki uyanık olup olmadığı bile belirsizdi. Üst kattaki odada iki kişi duruyordu. Sadece gölgeleri vardı. Yüzleri karanlık bir ruh tarafından çevrilmiş gibi belirsizleşmişti. Fakat doğru yerde olduğundan emindi ve şu an yapmak istediği tek şey alevlerin yükseldiğini görebilmekti. Sıkıca tuttuğu benzin kutusuna baktı usulca. Gözleri parladı.
*
"Gitme zamanı," derken kapıya yöneldi Yiğit. "Bir an önce gidelim."
Savaş evine özlemle baktı. Köşede duran masaya, duvarda asılı olan tabloya... Gözleri bir an tabloda takılı kalınca iç geçirdi. Sonbahar zamanıydı. Sararan yaprakların döküldüğü, ucu belli olmayan bir yolun ortasında, saçları rüzgârda dalgalanan bir kız vardı. Yüzü görülmüyordu. Yolun sonuna doğru koşuyor, ayakların altında yapraklar havalanıyor, etrafa saçılıyordu. Bu resme o kadar fazla bakmıştı ki gözlerini kapattığında karanlığın içinde kız canlanıyordu. Neşe dolu sesini duyuyor, yaprakların rüzgârda havalanmasını izliyordu.
Hüzünle gülümseyerek son kez baktı tabloya. Bu bir çeşit vedaydı. Sonunu bilmediği bir veda...
Pencerelere yönelirken gözlerini dolunaya çevirdi. Yaşadığı yeri tam anlamıyla bu zamanlarda görüyordu. Zifiri karanlık sığındığı köşelerde saklanırken bunu yapmak iyi hissettiriyordu.
Pencereleri kapatmak için hareketlendiğinde gözlerinin önünden geçen dumanı hissetti. Barut gibi kokuyordu. Duman o kadar kuvvetliydi ki soluk borusunu gittikçe zorluyor, başını döndürüyordu.
"Yiğit," derken başını uzatabildiği kadar aşağı uzattı Savaş. Kapının etrafı alevlerle çevrilmiş, gittikçe evi sarmaya başlamıştı. Duman çok kuvvetliydi. Eğilmeye çalıştıkça gözleri yanıyor, tuttuğu nefesi içine zehir gibi yayılıyordu. "Biri evi yakıyor."
Yiğit kaşlarını çatarak gökyüzüne baktığında süzülen yoğun duman birikintisini gördü. Fakat koku çok daha hissedilirdi.
"İçeriyi sarıyor."
Yiğit merdivenlerden yükselen dumanları görünce birkaç adım geri çekildi. Boğazına biriken öksürüğü hapsetmeye çalışırken hızla etrafına bakındı.
Kolunu ağzına tutarken öksürdü. Ardından aceleyle pencereye koşarak aşağıya baktı. "Çok yüksek, buradan olmaz," dedi aceleyle. "Aşağı inmeliyiz."
"Çok fazla duman var," dediğinde etrafına bakındı Savaş. Gözleri şimdiden yanmaya başlamıştı.
"Hızlı karar ver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFRA
Mystery / ThrillerBiri seni izliyor... Belki bir deli çünkü etrafında çok fazla var. Gerçek delilerden bahsediyorum. Her an saldırıya geçecek türden olanları. Belki de tanıdığın biri. Ya da bir gölge. Her adımını biliyor, geçmişini ve geleceğini. Ya o gölge gerçekse...