41. BÖLÜM

163 13 3
                                    


Sokağın ürkütücü sessizliğini izlerken en ufak harekete bile dikkat kesiliyordu. Birinin kendisini izlediğine emindi fakat kamufle olan alanda fazlasıyla zorlanıyordu.

Sokak uzun bir yoldan oluşuyor belirli mesafeler içinde yol ayrımına giriyordu. Evlerin ucundan sarkan kristaller uzun bir zaman orada olmalarına rağmen sanki her an düşecekmiş gibi sallanmaya başlamıştı. Rüzgâr temkinli esiyor, ara ara rotasını değiştiriyordu. Buna rağmen üzerindeki gözler bir an olsun konumundan sapmamıştı.

Yiğit hala sokağı incelemeye devam ediyor, diğerleri gittikçe uzaklaşıyordu.

Sokağın başında karla kaplı taşların arasında bir kız en ufak hareketlerini bile inceliyor, etrafta başka birinin olup olmadığına bakıyordu. Sonra hareket etti. Hareketleri o kadar yavaştı ki Yiğit'in görme ihtimalini düşünmemişti bile. Kemerinin arasında sakladığı zehirli okları çıkartarak sırtını taşlara verdiğinde nefretin verdiği öfkeyle ara ara inen kar tanelerini inceledi.

Zihnini saran görüntüler arasında okları sokağın başından ayrılmak üzere olan Yiğit'e fırlattı. "Belki matkap kadar acıtmaz ama canın yanacak," diye fısıldadı gözlerini kapatırken. Gözlerini aniden açtığında okun hızını hissetti.

O an tüm şehri saran bir silah sesi duydu ve ne olduğuna bakmadan ortadan kayboldu.

Yiğit son anda fark ettiği okların birine ateş etmiş ardından sert bir şekilde yere düşmüştü. Karnının sol tarafında ani bir baskı hissedince sarılı kolunu yere koyarak karşısındaki gölgeye baktı. Kolu çarpmanın etkisiyle birlikte sızlamaya başlamış, tüm acıyı tek bir yerde toplamıştı.

Afra sinirle yere düşen bumerangını alırken bir yandan söyleniyordu. "Salak mısın sen?"

"Senin kadar değil," dediğinde sağlam olan eliyle yerden destek alarak doğruldu. Sesinde şaşkınlıktan çok öfke vardı. "Kafana göre ne diye itiyorsun kızım sen?"

"Kafama göre?" Afra sinirle güldüğünde bumerangına saplanan oku gösterdi. "Az önce hayatını kurtardım."

"Teşekkür mü edeyim?" Yiğit kendisinden üç dört adım ileride parçalanan oku gösterdi. "Gördüğün gibi kendi kendimi kurtarmıştım."

"Kurşun oku ikiye böldüğünde diğer parçası aletime saplandı. Az önce olduğun yerde." Oku kıyafetinin ucuyla tutup çektiğinde kibirle Yiğit'e baktı. "Bu arada itmedim, direkt tekme attım."

"Bu kadar seviyorsan, ölüme terk edebilirdin."

"Direkt ölmen tatmin etmiyor." Ellerini iki yana açarak, "Böyle kabul edeceksin," dedi.

Yiğit bir şey söylemeden okları almaya gitti. Sol tarafı ara ara ağrıyor, hareketlerini kısıtlıyordu. Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Kurşun okları parçalamış, zehirli kısımlar etrafa saçılmıştı.

Yiğit okun zehirsiz kısmını eline aldığında meyve kokusunu andıran bir koku anımsadı. Okun diğer ucunu saran sıvının kokusu henüz fazlasıyla belirgindi. Bu zehri hatırlıyordu. Uzun zaman önce birçok zehir hakkında bilgi edinmişti. Bir gün bu işe yarayacağı kimin aklına gelirdi ki?

"Tabun ha? Okların biri isabet etse bile ölmezmişsin. Felce ve bilinç kaybına neden olan bir zehirdir."

"Biliyorum," dedi Yiğit Afra'ya bakmadan. O sırada beyazlığın arasında bir hareket sezdi. Hareketin ne olduğunu anlamaya çalıştı ama buna yetecek zaman tanınmadı. Havada başka bir ok belirdi. Tüm hızıyla Afra'nın üzerine gittiğini fark ettiğinde kendisinden birkaç adım uzakta kalan kızın bacağına çelme taktı ve duvara saplanan okla birlikte üstünde beklemediği bir ağırlık hissetti.

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin