Ilgın koridorun ortasına bir duvar varmışçasına görünmez bir şerit çekti ve kalabalığın hareket etmesi halinde ilerlemesini engelledi. Ardından Hazel'e baktı ve odayı aydınlatacak olan ışıkları devreye soktu.
Işıkların açılma sesi duyuldu ve bir anlığına hepsi yüksek ışıktan gözlerini kısmak zorunda kaldı.
Gözlerini açtıklarında sanıldığının aksine odanın sakin bir tınısının olduğuna şahit oldular. İçeride küçük bir pencere dışında hiçbir şey yoktu. Küf kokusu ve çürük kokusu hâlâ varlığını sürdürüyordu fakat kokuya neden olan şeyin ne olduğunu anlamadılar. Pencereyi kaplayan demirlere dikkat kesildiler. Demirler kokuya neden olmanın aksine, henüz daha yeni inşa edilmiş görüntüsü veriyordu. Uç kısımlarında ince borular vardı. Hafif su sızdırıyor, her an yere saplanacakmış gibi duruyordu.
Yiğit eğilerek zemine ardından nemli duvara dokundu. Kısa bir zaman önce burada yaşayan biri olmalıydı.
"Yağız nerede? " diyerek sessizliği bozdu Savaş. "Burada hiçbir şey yok!"
"Onu bizde görebiliyoruz." diye mırıldandı Tekin.
"Kapa çeneni."
Ilgın başını iki yanına salladı görüntüleri tüm dikkatiyle izlerken. Burası yıllarını heba eden hücrenin neredeyse aynısıydı. Zifiri karanlıkta hissedebildiği tek şey küçük bir pencereydi; tıpkı şuan görebildiği tek ayrıntının aynı olması gibi. Duvarlar nemliydi ve dikkatli bakıldığı sürece görülebilen izlerle kaplanmıştı. İçeride büyük bir enerji akışı vardı. Odanın köşelerinde daha yoğundu fakat Ilgın farklı kısımlarda daha güçlü hissediyordu.
Gecenin rengine bürünmüş odayı inceledi. Ardından sistemde bir kaç tuşla oynadı. Sanki odanın her yerini görünmez lazerler kaplamıştı ve birinin kendisine dokunup kül olmasını bekliyordu. "Bir şeyler dönüyor," dedi dikkatini toplamaya çalışırken. "Ama ne?"
"Odanın her santimini gezin," diye komut verdi yeniden. "Bir çıkıntı veya farklı bir şeye rastlayana kadar."
Sistemi kontrol etmesi için Hazel'e bıraktı ve hareketleri incelemeye başladı. Yiğit ve Savaş odanın bir kısmında aralarında boşluk kalmamak şartıyla ilerliyor, ara ara etraflarına bakınıyorlardı. Kuzenler tam ortada duruyor, her sese kulak veriyordu.
Duyabildiği tek ses bilgisayarın cızırtılı sesiydi fakat o pencereden görünen zifiri karanlığın ardındaki ürkütücü uğultuya odaklanmıştı. Yaprakların hışırtısını duyuyordu, yerde yankılanan ayak seslerini ve yaprakların ezildiğini, kalabalığın gittikçe öfkelenmesini...
"Ilgın sanırım burada bir şey var," dedi Hazel kenara çekilirken.
Ilgın orta kısımda beliren sinyalleri etkinleştirerek ekrana odaklandı yeniden.
Oda kırmızı şeritlerin oluşturduğu çizgilere bürünerek ortada yoğunlaştı. Tabanda oluşan çizgiler, büyük bir kabı andıracak kadar netti. Zeminden başlıyor, boruların uç kısımlarında bitiyordu. Lazerler kuvvetlendikçe borulardan sızan su artıyor, üzerlerine bıçak gibi saplanıyordu.
İşlem sonlandığında etrafları tamamen kül çukuruna dönüştü. Daha çok hücrenin ortasında sabitleniyor, her biri birleşerek zincir misali büyük bir kafes oluşturuyordu. İçerisinde ise, tüm yaşamsal fonksiyonları kaybetmiş olan biri bulunuyordu. Ve gittikçe tabanla bütünleşiyor, kayboluyordu.
"Şunu indirin!" diye bağırdı Yiğit. Birden beliren görüntüyle ne yapacağını şaşırmıştı. "Acele edin!" Diğerleri ne olduğunu anlamak istercesine etrafına bakındı ve gittikçe daha belirginleşen, bir kafesi andıran görüntüde sabitlendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFRA
Mystery / ThrillerBiri seni izliyor... Belki bir deli çünkü etrafında çok fazla var. Gerçek delilerden bahsediyorum. Her an saldırıya geçecek türden olanları. Belki de tanıdığın biri. Ya da bir gölge. Her adımını biliyor, geçmişini ve geleceğini. Ya o gölge gerçekse...