35. BÖLÜM

280 22 1
                                    


"Sarsmadan götürün." Yiğit ellerini iki yanına koyarak hareket etmeyeçalıştı. Yanılmıyorsa bir tabutun içerisindeydi. Ara ara tahtaya çakılan çiviler hareketlerini daha da kısıtlıyor, boğucu havayı daha da dayanılmaz kılıyordu. Buraya nasıl girdiğini bilmiyordu. Açıkçası buna nasıl izin verdiğinden de bir haberdi. Gözlerini açtığında kendini burada bulmuştu. "Gelmedik mi daha?"

Ezilen yaprak seslerinden başka bir şey duymadı. Sesini biraz daha yükseltmeliydi. Bu ses tonu yeterli değildi. Gerçi bunu tam anlamıyla bilmiyordu. Karanlığın içinde bağırmaktan başka bir şey yapamıyordu. "Kimsiniz lan siz?"

Ellerini tabutun kenarlarına vurdu. Bir yandan derin nefesler alıp veriyor, diğer yandan kapağı açmaya uğraşıyordu. Yumruk halini alan elleri sert tabana çarptıkça yarılıyor, kanıyordu.

Sonunda adım sesleri yavaşladı ve sert bir zemine konuldu. "Geldik mi?" dediğinde ellerini indirerek bir süre sessiz kaldı. "Yönünüzü bulamıyorsanız açın kapağı ben tarif edeyim."

Cevap gelmedi. Zaman ilerledikçe sabrının taştığını hissediyor, nefes alması gittikçe zorlaşıyordu. Boğazının düğümlenmesi gibi değildi. Nefesi yavaş yavaş tükeniyor, bir anlığına gitmiyordu. Daha fazla can yaktığını iddia edemezdi. En azından boğazının düğümlenmesine neden olan sahneleri düşününce bu hiçmiş gibi geliyordu.

Henüz gömmemişlerdi. Öyle olsa haberi olurdu. En azından üzerine çarpan toprak sesini duyardı fakat duymamıştı. Dakikalardır belki saatlerdir burada duruyor, sonunu bekliyordu. "Az açın da hava alayım!" Sesini duyurmak için bağırdığında cümlesi öksürükle kesildi. Faydası yoktu. "Düştüğümüz hale bak! Durumuma da şaşıramıyorum ki anasını satayım. Az adam öldürmedim. Buradan çıkarsam diri diri adam gömmek yok." Elini güçlüce tabutun kenarlarına vurdu tekrar. "Direkt öldürüp geçeceğim."

"Hangisi bu?" dediğini duydu birinin. Sesi bir kızı andırıyordu fakat emin olamıyordu. Kollarını göğsünde birleştirerek kafasını tahtaya koydu.

"Senin adamları halleden," diye cevapladı soruyu başkası. Diğerleriyle birlikte tabutun kenarında duruyor, söylenecek olanı bekliyorlardı.

"Orada burada adam öldürürsen böyle olur," diye fısıldadığında ellerini alnına götürdü Yiğit. "Bakın gömecekseniz öldürün de gömün. Hangi devirdeyiz kardeşim diri diri adam mı gömülür? Hey!"

Adam başıyla tabutu işaret ettiğinde çivileri tek tek söküp kapağı kaldırdılar. Aydınlık, karanlığa alışan gözleriyle buluştuğunda elini gözüne götürdü. Yavaş yavaş aralanan gözlerinin ardından tabuttan başını kaldırdığında beş altı kişi gördü. Bir grup insan arkalarında duruyor olanları izliyordu.

Ağaç evlerle dolu bir ormanın içindeydiler. Baktığında yeşilliği bol olan bir şehri andırıyor, evlerin varlığı ormanı etkisiz bırakıyordu. Uzun zamandır düz olan ayaklarını bükerek kalktığında diz kapaklarının ağrıdığına şahit oldu. Hemen yanında başka bir mezar vardı. "Öldürüp gömün derken ciddi değildim," sırıtarak başındaki adamlara baktı. Yaralı ellerini tabutun kenarlarına koyarak derin bir nefes aldı. Kan izleri kurumuş, yarıkların dışına sızmıştı. "Fakat şu var ki artık dış dünya ilgimi çekmiyor. Az hava alayım geri kapatın," dediğinde beklemeden geri yattı.

"Diğerleri nerede?"

Kaşlarını çatarak alayla güldü. "Konuşmayı daha zeki birine devredersen sevinirim. Sanki kendi ayağımla geldim. Benim olduğum yerdeydiler. Ayrıca insan kuzenleri de alır. Böyle canım sıkılıyor."

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin