40. BÖLÜM

170 14 9
                                    


Afra merdivenleri koşarak çıkarken arkasında kalanları bir anlığına unutmuştu. Ara ara Ilgın'a bakıyor, bakmadığı zamanlarda adım seslerini dinliyordu. Dışarıdan sesler gelmeye başlamıştı. Tüm sesler zihninde bir kaosa dönüşüyor, daralan alanda iç içe giriyordu. Tamamen karanlığa bürünen koridora geldiklerinde sesler bir anlığına kesilirmiş gibi oldu.

O ara ayağına bir şey çarptı. Ne çarptığını bilmiyordu fakat her neyse bir an sendelemesine sebep olmuştu.

Ve sonra beklemediği bir şey oldu. Ayağında bir yanma hissetti. Bir an yanlış hisse kapıldığını düşündü. "Ilgın," dediğinde yürümeyi bırakmış karanlıkta etrafını izlemeye başlamıştı. Kablolardan çıkan cızırtılı ses kulaklarına her ulaştığında zihninde kıvılcım oluşuyor, ayağındaki yanma tekrarlanıyordu. "Ayağın nasıl?"

"Ne?" Ilgın koşmayı bırakıp arkasını döndü. Bir eli hala kapıya dokunuyordu. Afra bir şey söylemeyince kapıyı araladı ve karanlık, bu anı beklermiş gibi birden dağıldı.

Afra'nın ilk yaptığı ayağına bakmak oldu fakat sandığının aksine hiçbir şey yoktu. Sanki birileri kendisini izliyordu. Gözleri bedenine her değdiğinde huzursuz oluyor, bir yanma hissi uyandırıyordu. "Bir şey yok," dedi düşünceli halde. Karanlığın silikleştiği kısımda ayak sesleri duydu. Diğerleri çoktan arkalarından gelmişti. "Umarım yoktur," diye mırıldandı şüpheyle.

Aralık olan kapıdan sis bulutları geliyor, duman duvarların arasında dağılıyordu. Sokaktan koşarak birileri geçiyor, sesler gittikçe artıyordu. Düşüncelerden sıyrılarak dışarı çıktığında Ilgın'ın uzakta bir yere baktığını gördü.

Sıra sıra dizili evlerin arasında büyük bir patlama olmuştu. Evler bir sıra halinde hasar görmüş, yanan kısımlardan dumanlar yükselmeye başlamıştı. Bir grup insan söndürmek için harekete geçtiğinde artan duman dağılarak üstlerine gelmeye başlamış, aralık olan kapıdan içeriye girmişti.

"Rüzgâr bu tarafa esmiyor," dediğinde Yiğit'e baktı. Ne zaman geldiği hakkında bir fikri yoktu ama haklıydı. Ters yöne esen rüzgâr dumanı buraya nasıl taşıyordu? Başını gökyüzüne kaldırarak derin bir nefes aldı.

İçinden bir ses patlamanın olduğu eve gitmesini söylüyordu fakat öyle bir ikilemin içindeydi ki daha fazla düşünmek istemiyordu. Üstelik tek bir evin yok olduğundan da emin değildi.

Biraz yürüyelim mi? Diye geçirdi içinden. Bir anlığına kardeşine baktığında kendisini izlediğini gördü. Çatık kaşlarına rağmen gözlerindeki sevgi iyi hissetmesini sağlıyordu. Oraya sığınmak bir daha çıkmamak istiyordu fakat verdiği bir söz vardı. Gözleri Ilgın'ı bulduğunda düşünceli bir halde evi izlediğini gördü. Vücudu kaskatı kesilmişti. Bir şeyleri çözmek istercesine başını sallıyor, ara ara gözlerini kapatıyordu. "Yolun sonundabirimiz öleceğiz." Sözünü hatırladığında derin bir nefes aldı. Hiçbir zaman eski hayatına dönemeyeceğini biliyordu. Çünkü bu yoldan herkes sağ çıkamayacaktı. Birileri gidecekti buna adı gibi emindi.

Arya'nın kendisine doğru yürüdüğünü görünce diğer tarafa gitmek için harekete geçti. Düşünmek istemiyordu. Her şeyden uzaklaşmak, artık sona ulaşmak istiyordu. Arkasına dönüp gideceğinde Arya'nın düştüğünü gördü. Bir an her şeyden soyutlanarak hızlı adımlarla kardeşinin yanına gittiğinde kolundan tutarak kaldırdı.

Öfkeyle az önce kardeşine çarpan kişinin arkasından bağırdı. "Baksana buraya!"

Sanki beyaza karışmak istercesine tamamen beyaz giyinmişti. Saçlarını kapatan bir şapkası, üzerindekine benzer bir kabanı ve beyaz bir pantolonu vardı. Boyu aşağı yukarı kendisiyle aynıydı. Vücut yapısı, duruşu neredeyse hepsi aynıydı fakat hala ilerliyor oluşu Afra'nın sinirlerini bozuyor, koşup durdurma isteği uyandırıyordu. Bütün birikmişliği kusmak adına saldıracak birileri arıyor olması gereğinden fazla tepki göstermesine yol açıyordu. "Çarptığın kişiye dikkat et!" dediğinde kızın adımlarını durdurarak olduğu yerde durması kaşlarını çatmasına neden oldu. Diğerleri sessizce olanları izliyor, çarpan kişiyi garip bir şekilde merak ediyorlardı.

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin