Bir kar tanesi düştü yeryüzüne. İnsanın içini ısıtacak kadar ılık olan, bir o kadarda soğukluğuyla ürperten.
Ara ara yağmur yağdı, şehrin kasvetli havasını dağıtmak adına. Henüz yeşil olan yaprakların üzerinden damla damla toprağa düştü. Sonrasında ise gökyüzü yeryüzüne beyaz bir kütle bahşetti.
Hava biraz daha soğudu. İçi biraz daha ürperdi.
Zihninden silinmeyen anlar her an varlığını sürdürürken, kulaklarında sayamayacağı kadar ses birikintisi vardı.
Şimdide ve geçmişteydi. Bazen de gelecekte.
Derin bir nefes aldı. Dalların bittiği yerde başka bir dal devam ediyordu yola. Aralarında boşluk kalmayacak biçimdeydi her biri. Uzun, sonu olmayan bir tüneli andırıyordu.
Üzerinde dallardan sarkan ipler birbirine zincirlenmiş farklı bir yapıt oluşturmuştu. İnce olanlar dışında toplamda beş tane ip vardı. Zincirlenmiş iplerin çevresine kalkan olarak dağılmış, etrafa saçılmışlardı. Rengi solgundu, uzun zamandır kullanılmıyordu sanki.
"En son ne zaman kullandınız?" diye sordu Ilgın. "Terk edilmiş gibi."
"Yapalı uzun zaman oldu," dedi Afra başını kaldırıp dallara bakarak. "Pek kullanmadık bu yolu."
Arya birkaç adımda yanlarına gelerek durdu. "Hayatının bir kısmında, sırf çıkarları için insanların kullanıldığı bir yerde kalmaya mecbur bırakıldığında böyle oluyor."
"Yine de hayat, kendisine sırt çevrilemeyeceği kadar güzel. Zevk almayı bilmek gerekiyor," diye devam etti Yiğit.
"Sen biliyor musun bari?"
"Hayır."
"Ben biliyorum," dediğinde bir süre sessiz kaldı Tekin. "Ama sizin aranızda kala kala kendimden soyutlanıyorum." Karanlık yola bakarak iç geçirdi.
"Bu hiç iyi değil." Çetin oturduğu yerden kalktı. "Senin enerjin tükenmemeli. Haydi, şuranın tadını çıkaralım. " Hareket etmeden önce Ilgın'a baktı. Hazel'in gidişinin ardından çok az bir zaman geçmişti fakat kendini kaptırırsa toparlanamayacağını biliyordu. Normal davranması gerektiğini düşünüyordu yanlış veya doğru.
"Nereye gideceğinizi biliyor musunuz?"
"Nereye götürürse," dedi Çetin. "Olmadı dümdüz ilerleriz aynı yere gelmek için. Ne de olsa dünya yuvarlak."
"Birileri seni fena kandırmış." Afra doğrularak ayağa kalktığında ıslanan ceketini silkeledi. Henüz karla karışık yağmur devam ediyordu. Hava buz gibiydi. "Götürdüğü yere kadar gidin o zaman, yolun sonunda buluşuruz." Bir şey demeden ağaçların ardından karanlığa karıştı.
Ilgın'ın gözleri Arya'yı aradı fakat ortalıkta gözükmüyordu. İkizinin hemen önünden gitmiş olmalıydı. Yoksa Afra arkasına bakmadan gitmezdi. Tanışalı kısa bir zaman olsa da tek varlığının kardeşi olduğunu tahmin ediyordu. Ve geçmişinde kimsenin yaşamak istemediği olayları yaşamıştı. Bunların ne olduğunu bilemezdi ama belki de bir gün Afra anlatırdı. Eğer bir daha karşılaşırlarsa.
Şu an yeniden başladıkları yere dönmüşlerdi. Yalnız ve kimsesizdiler. Ama en önemlisi birlikteydiler. Tam anlamıyla olmasa da kalanların öfkesi Hazel'i ve diğer insanları götüren içindi. Ruhlar birlikteydi, bedenler ise ayrı yollara sapmıştı.
"Nasıl bineceğini biliyor musun bari?" dediğinde ters ters Yiğit'e baktı Tekin. "Aptal değilim, alt üstü ipe tutunacak ve ilerleyeceksin."
![](https://img.wattpad.com/cover/50317025-288-k436075.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFRA
Mystery / ThrillerBiri seni izliyor... Belki bir deli çünkü etrafında çok fazla var. Gerçek delilerden bahsediyorum. Her an saldırıya geçecek türden olanları. Belki de tanıdığın biri. Ya da bir gölge. Her adımını biliyor, geçmişini ve geleceğini. Ya o gölge gerçekse...