10.Bölüm

1.6K 244 228
                                    

"Nasılsın bakalım?"

Ilgın bakışlarını üst merdivenlerden inen Yiğit'e çevirdi. Parmakları ceketinin düğmelerini iliklemekle meşguldü. Saçlarından süzülen su damlaları üzerine nokta nokta izler bırakıyor, yüzüne aldığı darbe izleri hızlı bir şekilde iyileşiyordu.

"Yaşıyoruz işte," dedi omuz silkerek. Hemen yanında Savaş oturuyor, hafif tonda çalan müziği dinliyordu. Belli etmese de diliyle dişlerine baskı yaparak yanağındaki şişkinliği hafifletmeye çalıştığını anlayabiliyordu Ilgın.

"Hiç yoktan iyidir." Yiğit seri adımlarla ilerleyerek koltuğa oturduğunda ellerini koltuğun üzerine koyarak yayıldı. "Beklediğimden hızlı iyileştin."

"Bilirsin, çabuk yıkılmam." Ilgın'ın yüzünde keyif aldığını gösteren bir ifade oluştu. "Bu konuda sen benden iyi gibisin aslında."

Yiğit sırıtarak camla kaplı tavana baktı. "Özel yeteneklerim yok diyemem. Kolay ölmem."

"Genelde öldürür," diye araya girdi Tekin. Piyano tarafında olan camdan manzarayı izliyor, konuşmalara tanık oluyordu. Ellerini ceplerine atarak olduğu yerden ayrıldı. Yüzünde sinsi bir ifade vardı. "Maç teklifini değerlendirdim ve Çetin'in uzun zamandır seninle dövüşmek için hazırlandığını anımsadım. Sıramı ona veriyorum. Ön ısınma gibi düşün." Yiğit'in yanına oturarak bacak bacak üstüne attı.

"Bundan Çetin'in haberi var mı?" dediğinde alayla güldü Yiğit. Göz ucuyla Tekin'in yüzüne baktığında zafer kazanmış gibi sırıttığını gördü.

"Tabii ki yok." Çetin esneyerek asansörden indi. "Her yalan bir can alsa ölümsüz olmuştun Tekin."

Ilgın sessizce konuşmalarını dinledi. Bu anı yaşamayı bile özlemişti. İlk zamanlar hayaliyle yaşamış sonra zayıflayan hafızasının ardında zincire vurulmuştu. Hücre duvarlarının ardında sakladığı gerçekler o kadar fazlaydı ki yaşadıklarının somutluğunu bazen kavrayamıyordu.

Üstelik hala kafasını kurcalayan şeyler vardı. Yıllarca neden karanlık bir hücrede tutulmuştu? Yeteneğiyle alakalı olduğunu sanmıyordu. Fark etmesi uzun zamanını almıştı. Bunu başka birilerinin öğrenmesine imkân yoktu.

"Sanırım konuşmamız gereken birçok şey var," dedi Savaş uzun süredir sağladığı sessizliğini bozarak.

Yiğit'in yüzü ciddi bir hal alırken başıyla onayladı. "Katılıyorum. Bu yüzden kendimden başlamam daha iyi olur." Tek tek herkeste göz gezdirirken iç geçirdi. "Bir çeşit bilgisayar korsanıyım," diyerek konuya girdi. Herkese yeni bir sır açıklıyormuş gibi temkinliydi. "Bir timin başındaydım ve mesleğim elimden alındı."

Ilgın kaşlarını çatarak Yiğit'e baktı. Çocukken her biri bilgisayarla haşır neşirdi. Fakat yaptıkları basit olaylardı. Belli bir sistemin dışına çıkmazlar, eğlence amaçlı kullanırlardı. Yiğit'in hedefi genelde cezalandırmaya yönelikti. Ve bunu sağlamış ve kaybetmişti.

"Bize neden söylemedin?" Çetin hayal kırıklığıyla Yiğit'e baktı. Bu bilgiyle neredeyse yıkılmıştı.

"İşini çok severdin," dedi Tekin kederle. Dalgın bakışlarını zeminde sabitledi. "Yine de devam etmenin bir yolunu bulmuşsun."

Ilgın anlamsız bakışlarını Savaş'a çevirdi. Tek kelime etmiyor, hüzne boğulmuş yüzünü sabit tutuyordu. Yüzündeki ifade o kadar çabuk silindi ki Ilgın o an her şeyi bildiğini anladı.

"Suçlu bulduğu kişileri cezalandırıyor," dediğinde Ilgın'a çevirdi başını. Her şeye rağmen duyduğu güveni saklayamıyor, günışığı misali bir yerden sızdırıyordu Savaş. "Hak edenleri."

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin