14. BÖLÜM

1.2K 194 235
                                    


Serzeniş henüz dinmemiş, sızılar bir an geçmemişti. Kasabanın sessiz çığlıklarının yankılandığı sokaklarda; bataklıklar gittikçe büyümüş, cesetleri içine çekerek siluetleri karanlığa bulamıştı.

Bedeni parçalananlar, vicdanlarıyla birlikte gökyüzüne süzülmüş, diğerleri yokluğun kıyısına karışmıştı.

Çölü andıran beyazlık, rüzgârın esintisiyle kasabanın üstüne çökmüş, görülebilir alanları rengine bürümüştü.

Huzur, bir annenin elleri arasında karışmıştı bilinmediklere.

Bir çocuğunun gülümsemesinde buz tutmuştu.

Bir adamın sıcak nefesinde sükûnete hapsolmuştu.

Uzun bir müddet gözlerini kasabadan ayırmamış, gittikçe görüntünün silikleşmesini izlemişti. Göğsü normal bir şekilde inip kalkıyor, öfkesini içine hapsetmesine neden oluyordu. Olanlar gerçek miydi bilmiyordu Ilgın. Ama bir yerlerde acı çeken insanlar vardı. Bu sefer uğultular daha netti. Arada kayboluyor, arada daha kuvvetli şekilleniyordu zihninde. Çocuğun gözyaşlarını hatırlıyordu, yeri göğü sarsacak birkaç cümlesini, adamın söylediklerini...

Olanlar yılların göğüslediği zifiri karanlıktan ibaretti. Yaşadığı onca an ve kaybettiği geçmişiydi. Bir yerlerde, büyük bir yıkımın inşası gerçekleşiyordu. Etkilenen bir grup insandı. Kullanılanlar, acı çekenler yine insanlardı.

Derin bir nefes aldı rüzgârın dağıttığı saçlarının arasından. Kasaba gittikçe bulanıklaşmış, ardından kaybolmuştu. Her kesim kontrol altındaydı. Bazen sel basıyordu çölü andıran beyazlığı, bazen buz kesiyordu. Güneş neredeyse hiç açmıyordu. Yaşam bir süre sonra karanlığa teslim oluyordu.

Doğrularak ayağa kalktı. Herkes yere oturmuş, sessizliğe bürünmüştü. Yiğit ve Savaş dakikalar önce kasabanın olduğu yere bakıyor, gözlerini bir an olsun ayırmıyorlardı. Kuzenler hiç olmadığı kadar sessizdi. Hazel gözlerini kapatmış, başını kum birikintisine sabitlemişti. Çocuk gitmişti. Hiç var olmamış gibi kaybolmuştu...

Sükûnete bürünerek çölde ilerledi. Rüzgâr bu sefer daha şiddetliydi. Diğerlerinin arkasından gitmesine destek oluyormuşçasına toprağı kaldırıyor, kum fırtınasına zemin hazırlıyordu.

"Arkamdan gelmeniz için yalvarmayacağım," diye bağırdı Ilgın aralarındaki mesafeye hitaben. "Yine de kum fırtınası, sonucunda iyi şeyler ortaya çıkarmaz. O yüzden hızlanın."

"Nereye gideceğiz?" diye sordu Hazel, birkaç adımda yanına gelerek.

"Böyle bir yerin ardında, farklı bir dünya vardır." Yiğit yanlarından geçerek yürümeye devam etti. "Orayı bulacağız."

"Nereden biliyorsun?" diye sordu Savaş. "Belki de buranın ardında..."

"Ne vardır?" Hışımla arkasına döndü Yiğit. "Başka bir kasaba mı? Veya cesetler mi?"

Savaş konuşmak için ağzını araladığında rüzgârın normalden daha fazla estiğini fark etti. Kum birikintisi gittikçe havalanıyor tek bir alanda toplanıyordu. Eğer biraz daha burada kalırlarsa ince kum organlarına kadar ulaşacak, hasara neden olacaktı.

"Bunu bilmemiz için gitmemiz gerekiyor," dedi sert bir sesle. Yiğit'in ani çıkışlarını sevmiyordu. Uzun bir süre nasıl bir ruh halinde olduğuna tanık olmamıştı. Genelde sürekli bir şeyle meşgul olur, boş durmazdı. Fakat şu anki hali sıradan bir sebep değildi.

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin