Gözlerini yerde yatan adamdan çekerek birbirlerine baktılar. Bakışlarında fazla anlam yüklüydü ama en fazla söylenen sözler zihinde etki bırakmıştı. Bilinen şeyler fazlalaşıyordu ve bu düşüncelerini yoğunlaştırıyordu. İyiydi, çünkü beyin yeni düşünceleri severdi. Bir yandan kötüydü, geldikleri konum fazla boyutluydu.
"İstiyorsan dişlerini sökeyim," dedi Yiğit gözlerini Savaş'a dikerek. Sesi bıçak kadar keskindi. "Hedef tahtası yaparsın."
"Hevesim kaçtı, bir dahakine."
Omuz silkmekle yetindi. Ardından elindeki matkabı yere attı. Saçları terden alnına yapışmıştı. "Herkes uyanık mı?" Şakağından bir damla ter yanağına doğru süzüldüğünde kaşlarını çattı. "Yola çıkalım."
"Hazel uyuyor," diye cevapladı Ilgın. "Uyandıralım mı?" Yiğit'e hitaben sakindi fakat aklı karanlıkta gördüğü kızda takılı kalmıştı. Belli etmiyordu ama herkesten önce onu bulmak istiyordu.
"Evet, dışarıda bekliyorum." Çetin bir şey söylemek için dudaklarını araladığında Yiğit'in çoktan odadan çıkmış olduğunu gördü. İç çekerek yerde yatan adama baktı. Görüntü bir an kötü hissetmesine neden oldu. Sebebi birini öldürmelerimiydi yoksa söylenen sözler miydi bilmiyordu. Ama rahatsız olmasına neden olacak bir şeyler dönüyordu.
Herkes çıktığında odada sadece Tekin ve Çetin kalmıştı. Tekin kollarını göğsünde birleştirmiş, duvara yaslanmıştı. Gözleri kuzeninde sabitliydi. "Hadi," dedi fakat ısrar etmedi. Çetin başını iki yana sallayarak odadan çıktığında arkasından gitti.
Henüz karanlık yeni yeni çekiliyordu yaşamdan. Sokaklarda geceden kalma bir sessizlik vardı. Burada zaman ne olursa olsun, ortalık ürkütücü sessizliğini koruyordu. Güneş bazen oluyor bazen olmuyordu. Veya çok geç saatlerde ortaya çıkıp kısa süre içerisinde yok oluyordu. İnsanlar soğuktu. Diyalog kurmaktan kaçınıyorlardı ya da kurdukları cümleler nefret barındırıyordu.
Binalar her an üstlerine düşecekmiş gibi eğriydi. Fakat dikkatli bakılmadıkça normalmiş gibi gözüküyordu. Ya da gördüğü halüsinasyondan başka bir şey değildi. Ama yine de Ilgın'a göre şehir eskisinden daha farklı bir boyut almıştı.
Dar sokakta ilerlediklerinde etrafı incelemeyi bir an olsun bırakmıyordu. Ara ara gözleri Hazel'e takılıyor istemsizce kaşları çatılıyordu. Kız normalden farklı davranıyordu. Ya da yeni uyandığı için sersemlemişti. Aklına hücredeki hali geldiğinde duraksadı.
"Uykunu aldın mı?" diye sordu gerginliğini üzerinden atmaya çalışarak. Fakat bunu yapamadı. Her an bir şey olacakmış gibi hissediyordu.
"Evet, iyiyim," dedi Hazel gözlerini yerden ayırmayarak. "Sen?" Gözlerini Ilgın'a çevirmeden başka yere baktı. Üzerinde küçük bir çocuğun çekingenliği vardı sanki. Yılların birikmişliğini yaşıyor, etrafındakilere bakamıyor, gözleriyle bir şeyler anlatamıyordu. Kaybolmuş gibiydi. "İyisindir umarım." Bir şeyler fısıldadı fakat Ilgın anlamadı. Veya şiddetlenen rüzgâr kelimeleri içine hapsederek bilinmezliğe karıştırdı.
"Sağ ol," dedi şaşırarak. Bir süre daha kızı izledi. Ardından tekrar önüne döndü. İçinde garip bir his vardı. Neyden kaynaklanıyordu bilmiyordu ama kızın hareketleri hiç olmadığı kadar garip geliyordu. Bir şekilde vücudu hızlı iyileşiyor hale gelmişti. Bu nasıl olmuştu bilmiyordu ama sanki Hazel'in bitkinliği de buna bağlıymış gibi hissediyordu. Hastanede kaldığı sürede belki de hücrede bir şeyler olmuştu.
"Bir şey mi oldu?" Savaş'ı dikkatli bir şekilde yüzünü incelerken buldu. "Fazla düşüncelisin."
Söylemek ile söylememek arasında kaldı. Genelde lafı dolandırmaktan hoşlanmazdı. "Hazel de bir şeyler var," dedi söylemeye karar vererek. "Garip davranıyor." İzleniyormuş gibi hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFRA
Mystery / ThrillerBiri seni izliyor... Belki bir deli çünkü etrafında çok fazla var. Gerçek delilerden bahsediyorum. Her an saldırıya geçecek türden olanları. Belki de tanıdığın biri. Ya da bir gölge. Her adımını biliyor, geçmişini ve geleceğini. Ya o gölge gerçekse...