"Geceleri gündüze bağlayamam sen olmadan," dedi Tekin gözlerini kapatırken. Kirpikleri yanaklarına batıyor, benliğini karanlığa hapsediyordu.
"Boş kalan hayalleri dolduramaz bu sonbahar," diye fısıldadı Savaş.
Yiğit başını duvara dayadı. Umudun çekildiği gibi çekiliyordu vücudundaki kan. Parmak uçlarından buhar çıktığını hissediyordu. Yanıyordu, alev almıyordu. Serzeniş dinmiyordu.
"Acıları sonsuza sakladığım kör duvarlar, şimdi üstüme çöküyor anlattığın o masallar."
Gülümsedi Arya, tıpkı diğerleri gibi yere oturup başını duvara dayadı. "Çatlaklarından sızan ağlayan boş yalanlar, mevsimsiz sabahlarda yaşarım seni."
"Rüzgâr değer saçlarıma, sen misin?" diye devam ettiğinde gözlerini açtı Yiğit. Sızdı kaldı anılarına. "Ben senin yokluğunla boğuşurken, gün gelir pişman olur döner misin?" Sona doğru sesi kısıldı, gözleri bir anlığına buğulandı fakat kendisini toparlaması saniyelerini aldı.
"Dönmem," dediğinde güldü Çetin. Ardından iç çekerek yere oturdu.
Duvarlar arasındaki mesafe karşılıklı oturmalarıyla neredeyse hiç kalmamıştı. Daracık yerde, sanki geniş sokaklarda şarkı söylermiş gibi rahatlardı.
Fısıltıları ılık rüzgârın nefesi kadar titrekti ve hepsi aynı yerde eceli bekliyorlardı.
Sonra bir ses duydular. İlkbaharın güneş ışınlarını alması gibi umut doldu benlikleri. Kırılma, çatlama sesini andıran bir sesti bu. Duvarlar yeniden hareket etmeye başlamıştı. Bu sefer geri çekilerek alanı genişletiyorlardı ve merdiven basamakları seyrek hareketle birbirine zincirleniyordu.
"Kalkın," dediğinde çoktan ayaklanmıştı Yiğit. Etrafındaki hareketlenmeler hız kazandıkça görüntüler silikleşerek daha da kuvvetlendi. Karanlığın arasına karışan beyazlar farklı maddeleri yansıtıyordu, bir yandan ışık kaynağı misali merdivenin durumunu gösteriyordu.
Kapanmak üzereydiler.
"Diktatörlere bakın," dedi Çetin ve aynı anda olduğu yerde dönerek etrafa kırmızı ışık yayan aletlere odaklandılar. "Arızalanmış gibi."
"Hayır, hayır," dediğinde gözleri aletleri delmek istercesine keskindi Arya'nın. "Hızlı olmamız gerekiyor."
Birkaç adım öne çıkarak merdivenin ilk basamağına bastı. Birkaç saniye olduğu yerde kalarak derin bir nefes aldı ve bir dahaki adımları ikişer üçer atlayarak indi.
Karanlıkta kaybolduğunda hala ayak sesleri yankılanıyordu. Beyaz ışımalar ve kırmızı şeritler tamamen kaybolmuştu. Geriye kalan sonsuzluğu simgeleyen kara delikti.
"Nereye gitti?" diye sordu Tekin. "Yiğit beni kucağına alır mısın?"
"Sence?"
"Almazsan alma," dedi hayal kırıklığıyla. "O zaman biriniz inin de ortadan geleyim."
Savaş gülerek, "Gel bakalım," dedi ve hemen önünden merdivenlere indi. Artık ışık kaynakları olmadığı için hareketleri seyrekti. Her adımlarında yere daha kararlı basıyorlardı ve sürekli birbirlerini dinleyerek adımlarını takip ediyorlardı.
Uzun bir yokuştan aşağıya kayıyorlardı sanki. Her basamağın sonu ayağın boşlukta kalması gibiydi. Büyük bir uçurumun en yükseğindeydiler ve dibe doğru sallanıyorlardı.
Geçtikleri yerlerde duvarlar nasıldı göremiyorlardı ama birileri her daim onları izliyormuş gibi hissediyorlardı. Gözlerini kapattıklarında şakaklarında hissettikleri ağrı, gözlerini göz kapaklarına sızdırmaya mecbur bırakıyordu.
Zeminde hissettikleri kıvılcımlar, yerin altında cehennem sıcağını hissettiriyordu. Merdivenler çoktu ya da zihinlerinde kurdukları yolu çok uzun gibi göstermişti. Son basamağa bir türlü çıkamıyorlardı.
"Merdiven inerken öleceğim gibi hissediyorum," dedi Çetin kuzenine fırsat vermeden. "Nerede bu Arya?"
"Buradayım," dediğinde bir an geri çekildi. Sesin geldiği yönde zifte bulanmış duvarlardan başka bir şey yoktu ve bir yerden ışık saçağı geliyordu. Küçük ışık topluluğu sadece zemini ve duvarları aydınlatıyor, sesi örtüyordu. "Neredesin?" dedi Yiğit'in arkasına çekilirken.
"Burada." Sesi ararken merdivenin sonuna geldiklerini hissettiler. Işık gittikçe yaklaşıyordu ama ters giden bir şeyler vardı. Artık yol aydınlanmıyordu. Sadece önlerindeki duvarda gölgeler büyüyordu. Işık ise tam arkalarından geliyordu.
Arya duvara doğru yaklaşırken birkaçına çarptı fakat bunu dile getirmedi.
"Amacın ne senin?"
"Kapı," dedi dikkatle. "Burada bir yerde olmalı."
"Ne kapısı?" diye sordu Savaş, tıpkı Arya gibi duvardaki işaretlere odaklanmıştı.
Bir şey söylemedi. Duvarda titreşim halinde olan işaretleri inceledi. Çeşitli anahtar girişleri vardı, bazı yerler tümsek halini almış altında sakladığı gerçekleri yok saymıştı.
Duvarlar yol boyu öyle devam ediyordu. Her yerde gizli şeritler vardı. Bazı yerlerde ise duvarlardan sarkan anahtarlar. Her yerlerini küf ve toz sarmıştı. Muhtemelen buraya kısa zamanda gelen olmamıştı.
Yiğit elini uzatarak birkaç anahtarı inceledi. Bazılarının çıkıntıları diğerlerine göre fazlaydı ve yere doğru bakıyordu. Bir kısmı ise duvara kenetlenmişti. Sanki duvarın arkasında dikkatle bir şey izliyordu. Çevirmeye çalıştı fakat hiçbir hareketlenme olmadı. Duvara daha da kenetlendi.
"Biz de yapmak istediğini yaparız o zaman," dediğinde elini kuvvetlice anahtarın üzerine vurdu.
"Bir yerden ses geldi." Biraz daha yaklaştıklarında duvarın dışa doğru çıktığını gördüler. Altında iki tane yol vardı ve yolun sonunda iki anahtar.
Arya ışığı tutarak diğer tarafa doğru hareket ettiğinde yüzünü kimse görmüyordu ama bir şeyler duymuş gibi kaskatı kesilmişti. Adımları zorla yürütülüyormuş gibiydi. Sanki zeminde sürünüyordu.
Diğerlerinin kendisini izlediğini hissediyordu. Buna rağmen kontrolünü kaybetmiyordu. İkinci anahtarın ardından duyduğu sese kulak vermişti ve gittikçe yaklaşıyordu.
Adım atmayı bıraktığında yüzünü tümseklerle kaplı duvara yaklaştırdı ve o an duydu. Birileri kendisine doğru geliyordu. Öfkeyle. Bir ordu gibi tek düzine halindeydiler ve altlarında binekleri bulunuyordu. Aklına ilk gelen dullahan efsanesi oldu ve hızla geri çekildi.
Duvara yansıyan ışıkla birlikte mitoloji unsurlarına göz gezdirdi. Atın üzerinde başsız bir süvari vardı. Hemen yanında dokuz kuyruklu bir tilki kendisine doğru bakıyordu. Etraflarında ise gugalanna adındaki yaratıklar vardı. Her yer mitoloji unsurlarıyla kaplanmıştı ve çoğu varlığına inanılan yaratıklardı.
"Buradan," dediğinde çoktan diğer kapıya doğru koşmuştu. Anahtarı çevirmeye çalıştığında bu sefer içine doğru gitmedi. Çıkıntıları arttı ve kendisini duvarın dışına itti. "Yardım edin."
Yiğit tıpkı az önceki gibi anahtarı itmek için hazırlandı ama düşündüğünü yapmadı. Tüm gücüyle kendisine doğru çekti ve anahtar birden büyük bir gürültüyle kayboldu.
Zeminin sarsıldığını hissettiklerinde yere çöktüler, diğer kapı her an kırılacakmış gibi titriyordu. Arkasındaki ses büyük bir kaosa dönmüş, her adımlarında büyük kaya parçaları yere çarparak zeminde kıvılcımlar oluşturmuştu.
Birlikte duvara doğru yüklendiklerinde büyük bir gürültüyle ikinci kapı parçalara ayrılarak açıldı ve tam o sırada kendilerini çığlıkların arasında buldular.
Diğer kapıdan içeriye birilerinin girdiklerinden emindiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFRA
Mystery / ThrillerBiri seni izliyor... Belki bir deli çünkü etrafında çok fazla var. Gerçek delilerden bahsediyorum. Her an saldırıya geçecek türden olanları. Belki de tanıdığın biri. Ya da bir gölge. Her adımını biliyor, geçmişini ve geleceğini. Ya o gölge gerçekse...