62. Bölüm

28 3 5
                                    

İnsanın en büyük cezası, iyi bir hafızaya sahip olmasıdır.

Ilgın şehre sırtını çevirerek sıra sıra dizilen dağlara baktı. İçindeki yangını sadece böyle söndürebiliyordu. Sanki uzun zaman gözlerini ayırmasa yeşilliğin içinde kaybolacak, kanatlanıp uçacaktı. Bazen denizin üzerinde süzülecek, bir girdaba saplanacaktı. Bazense dağlara sığınacak, yokluğa karışacaktı.

Afra'nın sevgi dolu bakışlarına tebessüm ederek karşılık verdi. Neşeden yoksun bir gülümsemeydi fakat özeldi. Bu dağlarda onlarca olay yaşamışlardı. Birçoğu acı doluydu. Kayıplar vermiş, dağlara sığınmıştı. Gözlerinin önünde evlerin yanışını izlemiş, içinde can vermişti. Afra ile belki de bağları burada kuvvetlenmişti. Mezar başında, gökyüzü izledikleri andaydı. Ya da ilk zamanlarda ağaç evde uyudukları zamanda saklıydı. Sır gibiydi. Zihinlerinde ve kalplerinde hapsolmuştu.

O kadar fazla şey yaşamışlardı ki bazen buna yetişemiyordu. Ağır geliyor, yüreğine acı veriyordu. Her şeye rağmen güzeldi. Yalnız hissetmiyordu. Aksine kalabalıktı.

Kollarını Afra'ya sararken dudaklarını birbirine bastırdı. Gözlerinin dolmasını engelleyemiyor, duygularıyla baş edemiyordu.

"Çözeceğiz her şeyi," diye fısıldadı Afra. Ilgın'ın saçlarını okşadı. Şu an bu durumları öylesine garip geliyordu ki. Daha birkaç hafta öncesine kadar ölüm yarışı içindeyken şimdi ruhları birdi. Sanki yaşadığı her şey benliğine saplanıyor, kalbine işliyordu. Acısını hissedebiliyordu. Zihnindeki karışıklığı anlıyor, nefes almakta zorlanıyordu.

Tek derdi Arya'ya kavuşmaktı fakat gittikçe daha da umutsuzluğa kapılıyor, gücü tükeniyordu. Diğer kardeşleriyle yüzleşmek için gücü yoktu. Her şeyden o kadar bıkmıştı ki, kaybolmak istiyordu.

Yiğit dağın yamacını tırmanarak yanlarına geldiğinde "Nasıl durumunuz?" diye sordu. Yemek ve ilaç getirmişti. Hızlı hareket etme taraftarıydı fakat şu an Ilgın ve Afra'nın yolculuk yapabileceğini sanmıyordu. Yaraları büyük ölçüde iyileşmişti buna rağmen hareketleri kısıtlıydı.

Ilgın gerçi çekilerek, "İyiyiz," dedi cılız bir sesle. Yiğit'in eline baktığında pirinç topları gördü. Yüzünde belirgin bir gülümseme oluşurken kalabalığa, yemeklerin olduğu kısma baktı.

"Tekin'i azarlayan adamdan mı bunlar?" diye sordu gülerek. Bir tane alarak ağzına attı. O an diğerlerini çok fazla özlediğini hissetti. Kuzenlere bile sımsıkı sarılası vardı. Neşeli, espri hallerine o kadar alışmıştı ki yokluğunu derinden hissediyordu. Yutkunurken boğazında hissettiği ağrıyı görmezden geldi.

"Evet," dedi Yiğit sırıtarak. "Beni görünce etrafta Tekin'i aradı. Bir yüzü asıldı görmen lazım." Adamın yüz ifadesi aklına gelince gülerek başını salladı. "Ah be Tekin'i bile özledim." Elindeki pirinç toplarını Afra'ya uzattı. "Gerek yok demeden alırsan sevinirim."

Afra bir şey söylemeden denileni yaptı. Yiğit'in gülen yüzü karşısında bir an afallamıştı. Genelde rastlamadığı bir şeydi. "Sağ ol," derken Yiğit'in bakışlarına kısa anlığına karşılık verdi ardından başını çevirdi. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluşmuştu.

"Şimdi sırada ne var?" Ilgın kalan pirinç toplarını da bitirdi. Ağırlıklı olarak havuç ve et vardı. Bazıları sadeydi fakat her biri son derece lezzetliydi. Uzun zamandır bir adada mahsur kaldığı düşünülürse gerçek hayatta ne varsa hasret kalmıştı.

"Eğer diğerleri bir şekilde kurtulursa buraya geleceklerdir," dedi Afra son pirinç topunu ağzına atarken. "Bizi bulacakları ilk yer burası olur."

"Şehre inersek çok zorlanmazlar." Yiğit kalabalığa göz atarken istemsiz Yağız'ı aradı. Sanki aylardır görüşmüyorlardı. Öylesine özlemişti.

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin