37. BÖLÜM

161 14 3
                                    


Kolları kısa bir süreliğine birbirini bulduktan sonra Afra geri çekildi. Gözleri ayaklarının altındaki posta kilitlenmişti. Nefreti gözlerini buğulandırıyor, biraz önceki sevgi anlarını siyaha çalıyordu.

Parçalamak, yakmak istiyordu ama öfkesinin ne olursa olsun geçmeyeceğini biliyordu "Nasıl oldu?" diye sordu ruhsuz bir halde.

Diğerleri kenara çekilmiş, birbirinden ayrılmışlardı. Yiğit bir köşede kolunu sıkıyor, tepkisizce olanları izliyordu.

"Önce kolunu halletmemiz lazım," dediğinde ifadesiz bir şekilde Arya'ya baktı Yiğit. Yeterince hallettiğini sanıyordu.

"Az daha dayansın," diye üsteledi Afra. Araya başka şeyleri girmesinden hoşlanmıyordu. "Ölmez."

"Önce kolu halledilecek denildi." Cevap beklemeden Yiğit'in yanına gitti Savaş. Bir yandan Ilgın'a bakıyor, diğer yandan etrafı kontrol ediyordu. Her yer paramparça olmuş, ağaçların dibindeki yosunlar bile küle çevrilmişti. Buna rağmen orman gittikçe rengini karanlığa bürüyordu. Sanki kaybolan tarafın intikamını alıyordu.

"Sen ne ara Arya'nın yanına gittin?" diye sordu Savaş. Direk Ilgın'a bakıyor kısa bir zamanda nasıl kaybolduğunu merak ediyordu. Mesele şu ki neredeyse tüm gün boyunca yanındaydı.

Ilgın kafası karışmış bir halde Savaş'a baktığında konuşmak için ağzını araladı fakat Arya araya girdi. "Şehre ineceğiz mecburen."

Kimsenin bir şey demesini beklemeden kardeşinin kolundan tutarak kaldırdığında geldikleri yola doğru gitmeye başladı Arya. Afra tek eliyle tilkinin postunu taşıyor, tek kelime etmiyordu.

Savaş Yiğit'in kolundan tutuyor diğer taraftan Ilgın'ın yanından yürüyordu. Diğerleri seri adımlarla arkalarından geliyor, kuzenler ara ara yavaşlıyor, ardından ormanın havasından ürküp daha hızlı gitmeye başlıyorlardı. "Hazır mezarın var, kalma geride," dediğinde sırıtarak Çetin'in önüne geçti Tekin. "Paçayı kurtaramazsın sonra."

"Sus Tekin." Çetin ceketinin önünü kapatırken grubun hareketlerini takip ediyor, sık sık arkasına bakıyordu. "Mezara gerek kalmayacak, orman bitirecek işi," dediğinde sesi fısıltı halinde çıktı.

Toprak yolda bir süre ilerlediler. Ara ara ağaçlar sıklaşıyor, tek sıra halinde geçmek zorunda kalıyorlardı. Yerde dikenler bitiyor, ayaklarına dolanıyordu fakat hızlarını azaltmadan devam ediyor, bir an önce ormandan çıkmaya çalışıyorlardı.

Ilgın gereğinden fazla gözlerini kırpıyor, dikkatini toplamaya çalışıyordu. Üzerinde bir ağırlık vardı. Zihninin içerisinde bilmediği bir karmaşa gözlerinin önüne geliyor, şakağına bir ağrı oturuyordu.

Bir ara sendelediğinde Savaş diğer eliyle kolundan tutarak düşmesini engelledi fakat ayağına batan dikenlere engel olamadı. Yine de bu biraz gözlerini açtı ve dikkatini toparlamasına yardımcı oldu.

"İyi misin? Dinlenelim mi?"

Ilgın ayağına batan dikenleri çıkardığında başını olumsuz anlamda salladı. Zihninin içini dolduran sesler huzursuz ediyor, birileri tarafından izleniyormuş hissi veriyordu. Duramazlardı. Yiğit'in durumu da iyi değildi.

Tekrar doğrulduğunda diğerleri de harekete geçti. Bu sefer kuzenler hemen önlerinde hareket ediyordu.

"Ilgın," dedi Savaş yeniden. Neredeyse fısıldıyordu. Usulca Ilgın'ın kolunu tutarak yükünü üzerine vermesini sağladı. Bir şey söylemek istedi ama ne söyleyeceğini bilmiyordu.

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin