8. BÖLÜM

1.9K 264 281
                                    

İçerisi soğuktu. Kar taneleri üzerine yağıyor, gözyaşları yanağında buz kesiyordu.

Ayak parmakları yerde mekik dokuyor, elleri çenesinde geziniyordu. Tüm yaraları bir anlığına kaybolmuş, uyku akan gözleri dehşetle açılmıştı. Beklemek ömrünü tüketiyor, nefesini kesiyordu sanki.

"Ne kadar oldu?" diye sordu Savaş. Elleri titriyor, sabretmekte zorluk çekiyordu.

"Yarım saatten daha az, merak etme iyi olacak," dedi Çetin. Savaş'ın karşısında oturuyor, tek söz etmeden etrafı izliyordu. Söyleyecek bir şeyi yoktu. Yanlış bir sözünde kargaşa çıkacağından emindi.

"Ilgın'ın yanına gitmeliyim," diye fısıldadı. Ayağa kalkarak merdivenlere yöneldi. Ardından çaresizlikle durdu. "Yanımda..." Devam edemedi. Bu kelime öyle ağırdı ki altında eziliyordu. Ilgın'ın hayatında olmayışı her aklına geldiğinde boğazını saran elleri hissediyor, dizlerindeki bağ çözülüyordu. "Ölürse kaldıramam."

Çetin tereddütle ayağa kalktığında Savaş'ın yanına ilerledi. Tekin piyanonun arkasındaki duvara yaslanmış dışarıyı izliyordu. Ara ara gözleri diğerlerini buluyor, ardından yalnızlığına dönüyordu.

"Bir şey olsaydı şimdiye kadar olurdu," dedi Çetin elini Savaş'ın omzuna koyarken. Güven vermek adına sıktı. "Yaşıyor olmalı. Aksi olsa hissederdin."

Savaş usulca başını salladı. "Daha önce hissetmedim ama..." Bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyordu. Her zaman varlığı kendisiyle olmuştu. Bazen boşluğa düşüyor, benliğini kaybediyordu. Göremediği her saniye zihnini saran karanlık düşüncelerle baş başa kalıyor, altında eziliyordu. Yine de hiçbir zaman öldüğüne inanmamıştı.

Elleriyle yüzünü silerek merdivenlere yöneldi. Sanki basamaklar altında kayıyor, sağ sola hareket ediyordu. Yaklaştıkça kalp atışları hızlanıyor, gücü tükeniyordu. "Bir şekilde yüzleşmeliyim," diye hatırlattı kendisine. Birkaç merdivenden sonra koridora çıktı. Aşağı kata inen bir kısım daha vardı fakat karanlıktı. Muhtemelen spor salonun bulunduğu yerdi.

"Yiğit ne oldu?" Kızın sesini duydu Savaş. Ses koridorun sonundaki kapısı aralık olan odadan geliyordu. Hazel'in daha önce hiç görmemişti. Buğulu gözleri birkaç saniyeliğine yüzüne ulaşmış ardından dağılarak kaybolmuştu. Buraya girebiliyorsa önemli biri olmalıydı.

"İyi," dediğini duydu Yiğit'in. Adımları kesilirken gözlerinin sulandığını hissetti Savaş. İçinden gelen kahkaha atma isteğini bastırdı. "Yaşıyor."

Yiğit kapıyı açtığında Savaş'ı gördü. Gözleri mutlulukla parlıyor, içindeki sis gittikçe dağılıyordu. Ellerini başının arkasına koyarak saçlarını karıştırdı Yiğit. "Nasıl oluyor bilmiyorum ama Ilgın'ın vücudu kendisini bir şekilde iyileştiriyor," dediğinde Savaş'ın omzuna vurdu hafifçe. "Yukarıda görüşürüz."

Elini cebine koyarak merdivenlere ilerledi. "Hazel sana sormam gereken birkaç soru var."

Kız Savaş'ın yanından geçerken göz ucuyla birkaç saniyeliğine baktı. Yüzünü saran gülümsemeyle gözden kayboldu.

Koridor tamamen boşalmış, tüm sesler kesilmişti. Bu sadece birkaç saniye sürdü. Tekin'in bağrışını ardından Yiğit'in küfredişini duydu. Muhtemelen Yiğit Tekin'in sarılışından hoşlanmamıştı. Sırtındaki yaraların açılmamasını umarak ilerledi.

Her adımında zemin kayboluyor, kapı uzaklaşıyormuş gibi hissediyordu. Sanki bir kaosun içerisine yürüyor, her ilerleyişinde aldığı darbeler kayıplara yol açıyordu. Bir hortumun içerisinde sallanıyor, tüm kederi dağılıyordu. Vücuduna aldığı darbeler acılarını savuruyor, derisini terk eden yılan misali kabuk değiştiriyordu.

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin