26. BÖLÜM

404 79 101
                                    


"Ne oldu?" dedi Tekin kollarıyla başını sararken. Göz kapakları birbirine kenetlenmişti ve uzun zamandır en ufak bir kıpırdamaya bile tepki vermiyordu.

Nerede olduklarını bilmiyordu ama biri şarkı söylüyordu. Sese katılan kişiler o kadar fazlaydı ki kulaklarının çınladıklarını hissetmişlerdi.

Omuzunun üzerinden yıkılan duvara baktı fakat göremedi. Yerinde otlarla sarılı taş yığını vardı. Biri tarafından taşınmış olmalıydılar. Nerede olduğuna bakmak anlamak istedi ama etrafı çok kalabalıktı.

İlk kendine gelen Yiğit oldu. Ve aynı anda yüzünü hoş bir esinti kapladı. Teninde oluşan bu esinti bir an olsun iyi hissettirmişti. Uzun zamandır soğuk, sert rüzgâr dışında yeni bir şeydi. Bu onu buranın güvenli olduğu düşüncesine itmişti.

Göz kapaklarını kaplayan ışık haznesi, gözlerinin kısılmasına sebep olmuştu. Dar görüşünün ardından bulunduğu konumu inceliyordu. Yanında kuzenler bir şeyler mırıldanıyordu ama onları dinlemiyor, etrafına odaklanıyordu.

İnsanlar müziğe katılıyor, etraftaki yiyeceklerden yiyordu. Bazıları ise gövdelerini ağaçlara dayamış, gözlerini kapatmıştı. Her yer henüz yeni biçilmiş otlardan oluşuyordu. Büyük bir şehir meydanındaydı- orta kısımda geçitler vardı ve biraz ileride yüksek bir sahne- Bu ona önceki zamanlarda yapılan sokak gösterilerini anımsattı.

"Yemek var," dedi Tekin heyecanla. "Hem de her yerde."

"Burada da insanlar diğerleri gibi mi merak ediyorum," dediğinde düşünceli bir şekilde çenesini kaşıdı Çetin. "Bir elma için iç organlarımızı sökeceklerdi neredeyse."

Yiğit bir şey demeden meydana doğru ilerledi. Arkasında bıraktığı hastaneyi çoktan unutmuştu. Müziğin duyusuna kapılmıştı.

"Her yerde farklı ırktan insanlar var," dedi Savaş hemen yanında yürürken. Seslice iç geçirdi. "Bazen nereye düştüğümüzü gerçekten anlamıyorum."

Yiğit bir köşede ayakkabı boyayan adama baktı. Hemen yanında oturan Afkanlı çocuğa ve ardındaki Çinliye. Her biri gülerek sahneye bakıyordu. "O karanlık tünelin ardında böyle bir yerin olacağı kimin aklına gelirdi ki?"

Bir anlığına arkadaşlarına baktı. Kuzenler sahnenin yanına gitmiş, bir şeyler yiyordu. Arya bir köşeye çekilmiş müziği dinliyordu. Hepsi halinden memnun gibiydi. Özellikle kuzenler.

"Keşke Ilgın da olsaydı," dediğini duydu Savaş'ın. "Burayı çok severdi."

"Severdi," dedi Yiğit. "Yakında burada olur."

Müzik bir anlığına kesildiğinde sahne kalabalıklaştı. Ne olduğuna baktı fakat kalabalık halktan başka bir şey göremedi.

O an ayağında bir el hissetti. Önce irkilse de bunun az önceki adam olduğunu anlayınca rahatladı. Gülümseyerek elindeki boyayı aldı ve adamın ayakkabısını boyamaya başladı. Bir şey söyleyecekken vazgeçti muhtemelen anlamayacaktı. Söylenecek pek de bir şey yoktu. Gözler anlatırdı.

Adamın elini bu sefer başında hissetti. Bir anlığına yüzüne baktı. Gözaltları hafif morarmıştı. Yaşından dolayı yüzü kırışmıştı. Beyaz, kirli sakalları gittikçe uzuyordu. Yine de gülümsemesi tüm yüzünü aydınlatıyordu.

"Türk müsünüz?" dedi biri. Şaşkınlıkla adama baktı. Ama konuşan o değildi. Hemen ardındaki Çinli konuşmuştu. "Evet," dediğinde üzerindeki şaşkınlık hala geçmemişti. "Türkçeyi nereden biliyorsun?"

AFRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin