Hoş bir Chopin parçası dinlerken okuyabilirsiniz. :)
O malum geceden sonra Payidar bana çadırını açmıştı. Ancak kimsenin mekanında gözüm yoktu ve yalnızca kızların olduğu bir çadıra geçirmişleri beni. En başından beri olmam gereken yere yani. Beş kişi kalıyorduk. Diğer kızların isimlerini dahi bilmiyordum. Dedikodularına katılacak hevesi kendimde bulamamıştım.
Çadırın boş olmasını dileyerek kapısını açtığımda sessizlik karşısında tüm hücrelerim yenilendi. Yavaşça kapıyı kapattım. Kendi yatağıma kendimi bırakırken hayatımda ilk kez gözlerimi kapattığım anda uykuya daldım.
...
Gözlerimi araladığımda karşılaştığım şey kesinlikle çadırımın tavanı değildi. Hiçbir şeydi. Hızla ayağa fırlayıp savunma pozisyonuna geçtim. Neredeydim? Kim beni buraya ben fark etmeden taşımıştı? Algılarım bu kadar kapalı olamazdı.
"Zeynep?"
Hiçbir şey göremiyordum. Etrafım zifiri karanlıktı. Boşlukta gibiydim. Kendi etrafımda dönüp duruyordum. Tehlikenin nereden geleceğini kestiremiyordum.
"Kızım?"
"Kimsin?!"
Sesim tahmin ettiğimden daha sert çıkmıştı.
"Zeynep, benim annen."
Ses sanki her yerden geliyordu. Kaşlarımı çatıp öylece durdum. Rüyada mıydım? Belki de hatırlamaya başlıyordum. Kim olduğumu hatırlamaya başlıyordum.
"Zeynep, şimdi beni iyi dinle. Hayalperest olduğunu öğrendiğini varsayıyorum. Yeteri kadar sürem yok. Şu an komadasın. Seninle iletişim kurabilmek için bilinçaltında seninle buluşmaya çalıştım ancak kendini kapatmıştın. Defalarca denedim. Daha güzel bir yerde yüzyüze konuşmamızı sağlayabilirdim ancak gücüm yalnızca buna yetti. Sen çok güçlü bir kızsın, Zeynep. Ancak yine de yardım olmadan bu zor olacak. Bir yere alışmakta zorlandığını biliyorum, inatçılığın da cabası..." Son kelimelerinde gülümsediğini hissettim ancak sesi çatallaşmıştı. "...o yüzden sana bir şey yolluyorum. İnan bana daha iyisini yapmak isterdim ancak elimden gelen tek şey bu ve eminim seni koruyacaktır. Ne demek istediğimi uyandığında anlayacaksın. Seni seviyorum kızım. Ne olursa olsun, sen hala benim küçük Zeynep'im olarak kalacaksın."
Bir şey söylemek için ağzımı açtığım an bir şey beni hızla geriye doğru çekti.
...
Yattığım yerden derin bir nefes alarak doğrulduğumda hemen ayağa fırladım. Etrafımda bana karşı tehdit oluşturabilecek herhengi bir şey aradım. Ancak gördüğüm tek şey, şer dörtlüsünün çadırın bana en uzak yanında toplanıp yaptıkları dedikodularını böldüğümü belirten sinirli bakışlarıydı. Nefesim düzelirken etrafa tekrardan bir göz attım. Kızlara hafifçe gülümsedim.
"Kabus."
Her biri tek tek umurlarında olmadığını belirten ifadelerle birbirlerine döndüler. Tanrım, bu tür kızlar her yerde olmak zorunda mıydı?
Yavaşça yatağıma yürüdüm. Çadırın en sonunda köşede yatıyordum. Sırtımı kızlara dönüp yatağıma oturdum. Bağdaş kurup ayışığının vurduğu çadırın küçük aralıklarına gözlerimi sabitledim. Ne görmüştüm az önce? Sanırım gerçekten kabustu. Ya da kendimi hatırlıyordum. Uyandığımda ne olduğunu anlayacağımı söylemişti ancak hiçbir şey yoktu.
O anda gerginlikten sıkılı olan iki avucumdan birinde bir şey hissettim. Başımı geriye çevirip kızları kontrol ettim. Yeniden önüme döndüğümde avucumu yavaş yavaş açarken kalbim ağzımda atıyordu. Beni koruyabilecek olan bu kadar küçük şey ne olabilirdi ki?
Avucumu açtığımda tam ortasında şekilsiz parlak turkuvaz renginde bir taş parçası ile karşılaştım. Kaşlarımı çatıp baş parmağım ile işaret parmağım arasında tutup incelemeye başladım. Bunun bir şaka olduğunu düşünmeye başlamıştım. Gerçekten mi? Bir taş ımı beni koruyacaktı? Ona bakarsan Zeynep, daha bir ay öncesine kadar Hayalperest Evreni deseler gülmekten yerlere yatardın. Ama şimdi, tam da o dünyanın içerisinde...
Zeynep. Ben Zeynep'tim. Yüzüme yayılan gülümseme kahkahaya dönüşürken sonunda kendimi bilmenin hazzını yaşıyordum. Zeynep'tim ben. Artık gerçekten bir adım vardı.
"Delirdin mi sen?"
Başımı çevirip kızlara baktığımda kahkaham daha da arttı. Başımı onaylarcasına sallarken aklıma hemen Payidar geldi. Onu bulup sevincimi onunla paylaşmak istiyordum. Ancak tam kalkacağım sırada avucumdaki taşı unutup avucumu sıktım. Keskin bir acı ile geri oturmak zorunda kaldım. Avucumu açtığımda taşın sivri kısımları avucumun içini kanatmıştı. Daha ilk zamandan taşı kirlettiğim için kendimi azarlarken yeni bir şey farkettim. Taşa daha yakından baktığımda üzerindeki kanı emdiğini ve içerisinde kendisinden daha parlak bir turkuvaz rengine sahip küçük ince sarmalların hareketlendiğini gördüm. Kanlar sarmalların içerisine dolarken gördüğüm görüntü karşısında mest olmuştum.
Arkamda hissettiğim hareketlilik ile hızla elimdeki taşı iyice kendime doğru çektim. Ne olursa olsun Taş'ı korumak zorundaydım. Neden bu hisle dolmuştum bilmiyordum. Ancak doğru olan bu gibi geliyordu.
Çadırın ışığı sönerken yan yatıp Taş'ı tam göğsümün üzerine getirdim. Son bir bakış attıktan sonra avucumun içine aldım. Elimi de yastığın altına koyup iyice güvende olmasını sağladım. Bu sefer gözlerimi kapattığımda uykuya dalmam odadaki herkesin uyuduğundan emin olduğum ana kadar sürdü.
Merhaba arkadaşlar. Umarım beğenmişsinizdir. Beğendiyseniz beğenmeyi ve eğer aklınızda bir şeyler varsa yorumlarda belirtmeyi unutmayın. Seviliyorsunuz. ^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasyEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...