Bağ

42 14 2
                                    

Merhaba arkadaşlar. Artık her gün bölüm atmıyorum çünkü atamıyorum. Ufacık minnacık bir tıkanma yaşamış olabilirim. Aklımda bir crossover (ortak bölüm) fikri var ancak o romanı burada paylaşmadığım için sizin açınızdan klasik bir bölüm gibi görünecek. Tabi bu bölümden bahsetmiyorum, ileriki bir bölümden bahsediyorum. Vakti geldiğinde belirtirim zaten. Ama işte kararsız kalıyorum.

Bu bölümü umarım ki beğenirsiniz. İyi okumalar. :)

Müziği açmayı unutmayın. ^^

Ayaklandığım yere oturdum. Dizlerimi kendime çekip kollarımı üzerine yerleştirdim. Az önce duyduklarımı sindirmeye çalışırken bulunduğumuz ortamın içerisinde çok fazla duygusallık olduğunu hissedebiliyordum. Herkes bir şeylerini, birilerini kaybetmişti. Herkes kendi içindeki karanlıkta kaybolmak üzereydi. Ve fazlasıyla yorgunduk.

Annemin sesi, Hayalperestler'in kapana kısılması, yaşadığım sahte ölüm, bir şekilde oradan kaçıp buraya sığınmamız. Her şey çok fazlaydı. Henüz on dokuz yaşımdaydım ve elimde üniversite kitaplarım olması gerekirken koca bir boşluğu kavramıştım.

İçimden yükselen ağlama isteğini sesszice akıttım yanaklarımdan. Daha fazla güçlü numarası yapabilirdim ama tükenmiştim. Bir şekilde zehrimi akıtmalıydım dışarıya. Şu anda bu dört duvar içerisinde bulunan beş kişi dışında herkes tarafından ölü olarak biliniyordum. Birilerinin önünde tehdit olarak anılırken bir anda yok olmuştum.

Umut, Eflin, Alpagu, Alp, Çağdaş.

Çağdaş beni halihazırda bir hain olarak görüyordu. Hain olmaktan ne kadar uzaksam aptal olmaya o kadar yakındım. O küçük kızı evime almak... Ne düşünüyordum ki? Açıklamamı yapacak, herkes bana güvenecek, savaşacak ve kazanacak mıydık? Uyan aptal Zeynep! Bir hikayenin içerisinde değildik. Hayat en zor yüzünü göstermeden asla güzelliklerini vermiyordu.

Alpagu hala bir çömez olduğumu düşünüyordu. Daha dün sabah yaptığımız küçük dersinde de bunu bana hatırlatmıştı. Haklıydı. Çömezdim. Saftım ve en önemlisi tecrübesizdim. Her ne kadar Hayalperest evrenindeykenki savaşlarımla burada övünsem de hayat aynı seviyede vurmaz, kendini günceller ve daha sertini vururdu. Hazırlıksızsan ve aptallıkla aynı darbeyi beklersen, kendini bir sonraki gördüğün yer zemin oluyordu.

Alp de Alpagu'dan farklı değildi. Benim hakkımda ne düşündüğünü yüzüne bakarak bile anlayabilirdiniz. Yeteneksiz, duygularına yenik düşen bir kız çocuğu.

Eflin ise bambaşka bir konuydu. Bilgi işlem odasında ona söylediğim sözlerin hepsini gerçek anlamda hissederek söylemiştim. Onu yaralamak, kırmak istemiştim ve sanırım başarılı olduğum tek konu da buydu. Her şeyi öğrendim diye düşünürken bambaşka şeylerle karşıma dikiliyordu. Her seferinde yeni darbeler almaktansa tek bir seferde hepsini almak en iyisiydi ancak Eflin bunu yapmaktan çok uzaktı. Onun da beni yara almaya müsait küçük bir kız çocuğu gibi gördüğü aşikardı.

Başımı tüm düşüncelerimi inkar edercesine iki yana salladım. Ben ne aptaldım, ne çömezdim ne de basit küçük bir kızdım. Ben Zeynep'tim. Aptal derecesinde sadık, çömez derecesinde kötülükten uzak ve sevdikleri uğruna canını verebilecek kadar küçük bir kızdım. Babam, sırf kızı bir köşeye çekilip depresyona girsin diye canını vermemişti. Babam bana daha iyi bir dünya bırakabilmek için ölmüştü. Ancak o dünya çok iyiye gitmemişti. Bayrağı devralmanın sırasıydı. Başlatılan bu iş bitmeliydi. Babam için, türüm için, sevdiklerim için.

Yanıbaşımda ayakta kollarını bağlamış bir şekilde yere bakan Umut'a başımı kaldırıp baktım. Hemen beni fark etti, gözlerimiz birleşti. İkimiz de ne istediğimizi biliyorduk. Çatık kaşlarımız ve kararlı gözlerimiz bunun ispatıydı. Hafifçe başımı salladım. Aynı şekilde yanıt verdi ve elini tutmam için uzattı. Tereddütsüz tuttum. Ayağa kalktım ve kolyemi atletimin içine attıktan sonra bir köşede Alp ve Alpagu ile bir şeyleri tartışan Eflin'in yanına yürümeye başladım. Alp bana dönüktü. Geldiğimi görür görmez boğazını temizleyerek Eflin'e sinyali verdi. Ancak bu durum beni oraya gitmekten alıkoyamazdı.

HAYALPERESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin