Merhaba herkese. İki haftalık bir sınav dönemine gireceğim için her gün bölüm atma olasılığım biraz azalıyor. Aslında bu bölümden başka son beş bölüm kaldı hikayenin bu kısmının bitmesine. Siz halihazırda bunları okurken ben üçüncü kısmın sekinci bölümünü falan yazıyor olacağım. Ancak dediğim gibi, final haftasındayım. Yazma serüvenime kısa bir reklam arası girecek. Şimdilik hoşçakalın.
Not: Söz vermeyeyim ancak bu hafta hikayenin ikinci kısmını paylaşarak bitirmeyi planlıyorum. Sonrasında zaten iki haftalık bir araya gireceğim. Ancak bu beş bölümü iki haftaya yayarsam ara tatilde üçüncü kısmı yazıp sonrasında onu eski sisteme dönerek, yani her gün, paylaşabilirim. Dediğim gibi tüm bunlar düşünceden ibaret. Hayırlısı diyelim.. :)
...
Duyduğum trompet ve davul sesleriyle olduğum yerde irkilerek uyandım. Aklım bulunduğum yeri algılamaya çalışırken gözlerim başı kucağımda olan Umut'a kaydı. Seslerden dolayı o da hafifçe kıpırdanmaya başlamıştı.
Umut'un başını yavaşça kucağımdan kaldırırken Umut çoktan doğrulmuştu bile. Şişmiş tek gözüyle bana bakarken kendimi yataktan çıkarttım. Büyük pencerelerden birinin perdesini aralayıp dışarıya baktım. Sokakta bir kutlama var gibiydi. Herkes ellerinde turkuaz rengi bayrakları sallayıp geçit törenini selamlıyordu.
"Neler oluyor?"
Umut'a kısa bir bakış gönderip tekrar sokağa baktım.
"Bilmiyorum. Sanırım bugün önemli bir gün onlar için."
Perdeyi kapatıp yatağa, Umut'a doğru yürüdüm.
"İyi misin sen?"
Umut yamuk bir gülümseme ile bana baktı.
"Bomba gibiyim."
Kıkırdamamı tutamadım.
"Ya ne demezsin. Aman patlayıp buraları mahvedeyim deme."
Umut hüzünlü bir gülümseyişle baktıktan sonra başını yavaşça önüne eğdi. Beyaz çarşafın üzerindeki kan lekelerine dokunurken dün gecenin hatıraları tekrar gözünün önüne geliyor gibiydi.
Odadaki derin sessizliği boğazımı temizleyerek doldurdum. Dağılmış saçlarımı ellerimle toparlarken odanın kapısına doğru yürüdüm.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Umut'un suçluluk duygusuyla dolup taşan sesi durmama neden oldu. Ne söyleyebilirdim ki? Evet, beni çok üzüyordu. Evet, onun canı yandığı kadar benim de canım yanıyordu ama bu onun hayatıydı. Eğer dövülmek istiyorsa dövülsün. Daha fazla hayatına müdahale etmeyecektim. En azından kendimi tutabildiğim sürece.
Sorusuna bir yanıt vermeden odadan çıktım. Peşimden gelmenin bir kar etmeyeceğini biliyordu o yüzden pasif kalmayı tercih etti. Benim de işime gelmişti çünkü bu sefer pasif kalmayı beceremeyecektim. Umut da bunu isterdi. Tüm öfkemi ve kırıklığımı kusup rahatlamamı, kendisini de böyle cezalandırmayı tercih ederdi. Böylece tekrar eski yaptığına dönebilecekti.
Daha önce defalarca onu uyaran, aklının başına gelmesini sağlayacak cümleler kurmuştum. Eğer kelimelerimden ders almıyorsa suskunluğumdan almak zorunda kalacaktı. Şu anda olduğu gibi.
Üzerimi değiştirmeyi düşündüm ancak tekrar odama dönüp Umut ile karşılaşmak istemedim. Banyoda elimi yüzümü yıkayıp saçımı tek kuyrukla tepeden bağladıktan sonra bir bardak su içip evden çıktım.
Kapının iki yanında dikilen korumalara selam verdikten sonra Hayalperest şehrinin sokağında dolup taşan neşe sesleri içerisinde büyük devlet binasına doğru yürümeye başladım. Ellerimi ceketimin ceplerine sokup başımı önüme eğdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasíaEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...