Yine aynı şeyler oluyordu. Uyandığımda hastanedeydim. Gözlerimin yaşlarla ıslandığını annemin de bunları sildiğini hissediyordum. Gözlerimin açılmaya başladığını görmüş olacak ki eli durdu. Bir noktada yanılmıştım. Annem değil Umut'tu. Bulanıklığı gidermek adına kırpıştırdığım gözlerimi Umut'unkiler ile birleştirdim. Dikkatimi çeken ilk şey uzamış sakallarıydı. Yersiz de olsa şaşırmıştım. Umut onsekiz yaşında dahi olsa diğer yaşıtları gibi hormonlı değildi. Yüzündeki tüyler bile benimkilerden azdı.
"Zeynep?" dedi merhamet dolu bir sesle.
"Umut?" dedim kurumuş boğazımla.
Daha çok uut gibi bir ses çıkmıştı. Ancak bu bile Umut'a yetmiş olacak ki yaşlı gözlerle gülümseyerek alnımdan öptü.
"Sonunda uyandın."
Bir şey söylemedim. Yalnızca başımı iki yana salladım. Soru dolu bakışları altında gözlerimi yavaşça kapattım. Ne yaptığımı az da olsa anlamıştı. Yavaşça omuzumu dürttü.
"Zeynep, hayır. Lütfen yine olamaz, lütfen Zeynep. Her nereye gidiyorsan lütfen dön. Nasıl acı çektiğim hakk..."
Sesi giderek daha fazla azalmaya ve derinden gelmeye başlamıştı. Ses ile birlikte varlığı da kaybolurken yeniden karanlığın içine girmiştim.
...
Uyandığımda güneş ışıkları yüzünden gözlerimi kıstım. Yattığım yerden yavaşça kalkarken başımın ağrıdan çatlayacağını düşündüm.
"Al bakalım."
Hızla arkamı döndüğümde Emre'nin yerde elinde bir elbise ile oturmuş bana baktığını gördüm. Elbiseyi alıp hızla üzerime geçirdim.
"Neler oldu?"
"Öldün."
Gözlerimi devirdim. "O kısmı biliyorum. Ben öldükten sonra ne oldu?"
Derin bir iç çekti. "Taş'ı aldılar."
Son anda gördüğüm görüntülerin az şansla da olsa doğru olmadığını duymak istemiştim.
"Ezgi?" diye sordum çatallaşan sesimle.
Emre ayağa kalktı. Başını olumsuz anlamda iki yana sallarken kollarıyla beni kendine çekti.
Ağlamaya başlamıştım. Yaşadığım stresin neticesinde bir rahatlamaya ihtiyaç duyuyordum. Bunu yapabileceğim en iyi yerdeydim. İçimde ne var ne yok dışıma vuruluyordu. Tüm acılar ve beraberinde gelen gözyaşları ile birlikte.
"Benim suçum. Ona benimle kalmasını ben söylemiştim."
"Olacak bir şeye engel olamazsın."
Kendimi yavaşça Emre'den çektim. "Olabilirdim. Taş zaten gitti. Ezgi'nin ölümü de benim elimden oldu."
Emre nazikçe saçlarımı okşadı. "Meryem bile böyle düşünmezken senin böyle düşünmen çok garip."
"Ne?" dedim kaşlarımı çatarak. "Meryem beni suçlamıyor mu?"
"Hayır. Meryem kadere inanıyor. Ezgi'nin vakti zaten belliydi. Sen yalnızca bunun olmasını sağlayan bir basamaktın."
Başımı hızlıca iki yana salladım. Kader benim pek inandığım bir şey değildi. Yalnızca hayatımızda başımıza gelen acı veya kötü olaylarla başa çıkmak adına söylediğimiz bir şey olduğunu düşünüyordum. İşe de yarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasyEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...