Uyuyan Güzel

46 14 2
                                    

İki hafta olmuştu ve ben neredeyse kafayı yiyecektim. Beynimdeki tüm hücreler iç içe girmiş gibiydi. Bir şeyler yapmalıydım. Kendimi dört duvar arasında bırakmam pek işe yaramıyordu.

Gardırobumdan taytımı ve eşofman üstümü çıkarıp hemen giydim. Çantamdan kulaklığımı da alıp mutfağa gittim. Annem evde yoktu. Hafta sonu alışverişine çıkmıştı. Ondan sonra gelme ihtimaline karşılık meraklanmaması için bir kağıda spora gittiğimi yazıp magnet ile buzdolabına tutturdum.

Koşu ayakkabılarımı kapının önünde giyip oturduğumuz beş katlı apartman dairemizdeki üçüncü katından merdivenlerle hızla inmeye başladım. Koşmak bir nebze de olsa düşünmemi durdurabilirdi.

Sokağa çıktığımda kulaklıklarımı taktım ve hareketli bir müzik açtım. Isınmak adına hızlı adımlarla şehir kalabalığından çıkıp bir kilometre ötemizdeki ormana yöneldim. İnsanların iş çıkış saatinde dışarı çıkmam demek büyük bir kalabalıktan sağ kurtulmaya çalışmam demekti. Bu yüzden adımlarımı biraz daha hızlandırıp insan güruhundan çevik hareketlerle sıyrılmaya çalıştım. On beş dakika sonra ormana girdiğimde derin bir iç çektim. İşte istediğim buydu. Sakinlik, huzur, yeşillik.

Tempomu biraz daha arttırırken müziğin sesini de açtım. Dış dünyayla tüm bağlantımı kesip tamamen içime yönelmek istiyordum. Gerçi iç dünyamın durumu da pek parlak değildi ya, neyse.

Komadan çıktığımdan beri uyuyamıyordum. Gerektiği kadar uyku hapı almama rağmen yalnızca üzerime bir yorgunluk veriyorlardı. Uyku namına hiçbir şey yoktu.

Bazen uykuyu, sabah zorla kalktığım, gece sıcak ve yumuşacık yatağa girdiğim zamanları özlüyordum. Eğer bir yol kat etmek istiyorsam durmadan problemi düşünmek yerine çözüme odaklanmalıydım. Neden uyuyamıyordum?

1965 yılında on yedi yaşında bir lise öğrencisi olan Randy Gardner on bir gün uykusuz kalarak rekorlar kitabına girmişti. Bu kadar uzun süre uyanık kalmak bir insanın beyninde oldukça yıkıcı ve kalıcı etkiler yaratabiliyordu. Asabilik, halüsinasyonlar, dikkat bozukluğu, enerji kayıpları...

Rekorlar kitabına girebilirdim. O çocuğu üç gün fazlayla geçmiştim. Üstelik üzerimde hiçbir değişiklik olmamıştı. Eski Zeynep ne ise şu anki Zeynep de oydu. Hatta üzerimde fazladan enerji bile vardı.

Bir diğer araştırmam Morvan Sendromu üzerine olmuştu. Morvan Sendromu otonom ve sinir sistemi tutulması ve endokrin fonksiyon bozukluğu olarak adlandırılan bu rahatsızlıkta kişi uyku uyuyamıyordu. Bununla ilgili öyle haberler okumuştum ki elli yıl hatta yetmiş sekiz yıl uyumayan insanlar vardı. Tabi ne kadarı doğru tartışılırdı. Benimle ilgilenen doktor -adını sorma gereği duymamıştım- bana neredeyse tüm testleri yapmıştı. Hatta eminim ilk Morvan olup olmadığıma bakmıştır. Ama şimdiye kadar vücudum tüm testlere olumlu yanıt vermişti. On sekiz yaşında oldukça sağlıklı bir bedene sahiptim.

Koşu hızımı arttırdım. Bunları tekrar düşünmemek için buraya gelmiştim ancak bir türlü peşimi bırakmıyorlardı. Eğer kendimi tanıyorsam bu işi çözene kadar da kafamda dönüp duracaklardı.

Yavaşladım. Kulaklıklarımı çıkartıp soluklanmak için ellerimi dizime koyup biraz eğildim. Alnımdan akan teri hızlıca sildim. Aşırı sesli müzikten sonra ormanlığın sakin ve huzur veren sesi beni etkilemişti. Koşu yolundan çıkıp ormanın daha da içine girip oturulabilecek bir yer aradım. Kendi kendime güldüm. Şehirde değildik. Ormanda istediğin yere oturabilirdin. O anda hemen kendimi yeşil çimenlerin ve dökülen birkaç yaprağın ortasına bırakıp uzandım.

Gökyüzünde beliren birkaç buluta ve uzayıp giden ağaç dallarını izlemeye başladım. Bu kadar muhteşem bir dünyayı ancak insan gibi bir varlık kirletebilirdi zaten. Biz olmasaydık buranın asıl sahipleri, hayvanlar, daha güzel koşullarda yaşarlardı. En azından onlar bizim yerimizde olsa bize zarar verecek şekilde hayatlarını sürdürmezlerdi. Yani sanırım.

HAYALPERESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin