Kendimi daha bu sabah rahatsız bulduğum içi çalı dolu yastıklara bırakırken aslında ne kadar rahat olduklarını fark ettim. Tabi bunu fark etmem için sebze bahçesinden sebzeleri tek tek toplamam, ahırları temizlemem, birkaç kez kuyudan kovalar dolusu su getirmem gerekmişti. Ama sonunda olmuştu işte.
Basit görünen bu köy işleri tam anlamıyla canımı çıkarmıştı. Ölesiye yorgundum. Şu an yapmak istediğim tek şey gözlerimi yavaşça kapatmak ve sonsuz bir uykuya dalmaktı. En sonsuzundan.
Yavaşça sağıma dönüp başımın altındaki minderi biraz daha düzenledikten sonra derin aldığım nefesi bırakırken kendimi yavaşça uykunun o yumuşacık kollarına bırakmaya başladım.
"Eveet sevgili Hayalperestler, eveet! O gece bu gece! Beklediğiniz gece! Sonunda bir şampiyonumuz olacak! ..."
Duyduğum aşırı neşeli ve gereksiz heyecanlı ses karşısında kaşlarımı çatarak gözlerimi açtım. Benim böylesine uykum varken nasıl olur da bir başkasının enerjisi üst düzeydeydi, anlamam mümkün değildi.
Yastığı kaldırıp başımın üstüne kapattım. Ses yakından geldiği için en ufak bir yalıtım olmadı. Yorgunluğumun üstüne sinirliliğim de eklenince beynimde küçük karıncalanmalarla beraber hafif ağrılar hissetmeye başladım.
"... Tüm sene her asker bu şampiyona için hazırlandı ve ayın belli zamanları bu turnuvaları teker teker yapıyoruz. Her ..."
Yattığım yerden doğruldum ve anlamsız gözlerle doğruca ileriye baktım.
"Neden bu gece? Anlat biraz ya dinliyorum. Uykusuz geçirdiğim o kadar günün içinden neden bu gece?"
Söylenmelerime devam ederken neşeli ses iyice zıvanadan çıkarmıştı beni. Doğrulduğum yerden bu sefer ayağa kalktım. Gün içinde Meryem'in bana verdiği bir çift ayakkabıyı giyip çadırdan dışarıya attım kendimi.
Sokaktaki tüm meşaleler yanıyordu. Ve hepsi tek bir yöne doğru götürüyor gibiydi. Meşaleleri takip edip biraz ilerledikten sonra kalabalığın etrafını sardığı arenanın içinde bir adamın hiperaktif hareketler sergileyerek insanlara neşeli bir sunum yaptığını gördüm.
"... Biliyorum, biliyorum. Çok heyecanlısınız, çok merak ediyorsunuz, çok isteklisiniz. Ama ne var biliyor musunuz? Ben de öyleyim!"
Arenaya iyice yaklaşırken adamın gereksiz neşesi gözlerimi devirmeme neden olmuştu. Kim olduğuna daha iyi bakmak için ayak parmak uçlarımın üzerine yükseldim. Oldukça zayıf görünen, esmer bir adamdı. Ancak hal ve hareketleri tüm arenayı doldurur gibiydi. Herkesle göz teması kuruyor, konuşurken gözlerinin içi gülüyor ve bir çeşit monolog sergilercesine işini çok ciddiye alıyordu. Asıl önemli olansa herkes onu dinliyor, her cevabı olmayan soru sorduğunda insanlar nidalarla karşılık veriyordu. Belli ki sevilen biriydi.
Bir anda ciddileşti. "... Ve. O an. Sevgili seyirciler. O an geldi. Final zamanı!" Bağırmasıyla insanlar iyice coşmuştu. Arenanın tam ortasında durdu. Tam karşıya bakarak konuşmaya devam etti. "Sevgili Hayalperestler, sizlere..." Durdu, sessizleşti ve onunla birlikte herkes sustu. İnanılır gibi değildi. Adam başını eğidiği yerden hafifçe kaldırırken sunuş sesi de giderek artmış, yeniden herkesi coşturmuştu. "... Gergedan'ı sunmaktan büyük bir zevk alıyorum. İştee Gergedaann!"
Arenanın sol köşesinden açılan kapısından içeriye bağırarak giren Gergedan arenanın etrafında dönüp herkese elini çakmaya başladı. Yani herkese derken onu tutanlara demek istiyordum. Çünkü bazıları adamın yüzüne bile bakmamıştı. Onları seviyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasíaEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...