Yıkık Dökük Dünya

22 9 5
                                    

Uzun bir macera serüveninden sonra böyle bir bölümle hem sizi nefeslendirmek hem de birazcık kalbinizi kırmak istedim. Şu bir gerçek ki her yazar biraz sadisttir. Kanımızda var. ;)

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayın. :)

Gözlerimi açtığımda güneş ışıklarının yüzümü ısıttığını hissettim. Tavan niyetine üst kattaki yatağın altına bakıyordum.

"Günaydın uykucu şey."

Başımı sola çevirdim. Umut bana bakıyordu. Onu son kez gördüğüm yoğun bakımdaki halinden eser yoktu. Eski, bildiğim Umut'tu. Kumral saçları alnına düşmüş, güzel dudakları gülümsemeyle genişlemişti. Öne doğru eğilmiş, kollarını dizlerine dayamıştı.

"Günaydın." dedim mahmur bir sesle. Zihnime kara fırtınalar girmek istiyordu ancak bu an öylesine doğal ve gerçekti ki hiçbirine izin vermedim. Yattığım yerde doğruldum ve tam karşısına oturdum.

"Nasılsın?" diye sordu Umut. Güneş ışıkları ona da vuruyordu. Gözlerini bal rengine çevirmişti.

"Ben iyiyim de asıl sen nasılsın? Ben... üzgünüm Umut. Gerçekten."

Elimi tuttu.

"Olma." dedi. "Sakın böyle bir karar verdiğin için kendini suçlu hissetme."

"Peki neden öyle hissediyorum o zaman?"

"Ayrılıklar her zaman zordur." dedi altmış yaşındaki bir adam edasıyla.

Kaşlarımı çattım.

"Ne ayrılığından bahsediyorsun? Geri geleceğim. Söz verdim."

"Bak, tüm dünyada bir savaş sürerken ben yalnızca bir boşluğum. Yapman gerekeni yap ve yoluna devam et. Her zaman seninle olduğumu unutma. Tam olarak burada." dedi eliyle kalbimi göstererek.

Tuttuğu elimi hızla ittim.

"Ne saçmalıyorsun sen?" Başımı havaya kaldırdım. "Bitsin bu hayal. Görmek istemiyorum artık."

Hiçbir şey değişmedi. Umut hala karşımda oturuyor ve anlayışla bana bakıyordu.

"Neler oluyor? Hayal değil mi şu an?"

Umut omuz silkti. Kaçırdığım elimi tekrar tuttu.

"Sen kendine bir söz vermiş olabilirsin Zeynep. Ancak bana da bir söz vermeni istiyorum. Sen bu dünya için savaşırken ben senin için savaşıyorum. Sana hiçbir şeyin zarar vermesini istemem." Acı çeker gibi bir an yüzünü buruşturdu. "Bak, kendine inan tamam mı? Sen o eski Zeynep değilsin. İnsanlarla konuşurken bana ihtiyacın yok artık. Çünkü sen benden çok daha iyisini beceriyorsun." Burnunu çekti. "Okula Vespa ile gittiğimiz o günü hatırlıyor musun? Tüm okulun bakışları yüzünden onlara dünyanın en saçma hikayesini anlatmıştım da hepsi pür dikkat dinlemişti. Bir çoğu da inanmıştı. Hah, şimdi sen de bir hikaye yazıyorsun. Yazmakla yetinmeyip bunu tüm dünyaya sergiliyorsun. İşte sen busun Zeynep. Aynı gün, okulun arka bahçesinde saklanan, kendine özgüveni olmayan kız değil; tüm emeğiyle, tüm çabasıyla bir yerlere gelebilmiş O Kız'sın sen. Ait olduğun şey bu. Şimdi burada durmuş seninle son kez konuşurken tüm bu anlattıklarımı..."

"Ne?" diye yükseldim sözlerini keserek. "Son kez konuşmak ne demek Umut?" Sesim gitgide alçalıyordu. Sanki yüksek sesle konuşursam ete kemiğe bürüneceklermiş gibiydi. "İyileşmeye gideceksin değil mi? Onun için son kez? Öyle değil mi Umut?! Bir şey söylesene!"

HAYALPERESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin