Gülümsedim. Bafra kahkaha bile atmıştı.
Yılanadama yaklaştığımızda bu yaratık kimliklerinin altında gerçekten yara alabileceklerini unutuyordum bazen.
Dördümüz işi kimin bitireceğini kararlaştırmak adına bakışırken üçümüz birden Sezgin'e baktık. Sezgin yılanadamın arkasında okunu yerleştirdi ve yayı çekti.
"Henüz her şey yeni başlıyor. Bu yalnızca sizin küçük basit zaferiniz. Yaratıkların zaferi çok, çok yakında." dedi başını kaldırmadan.
Tüylerimi diken diken eden bu cümlelerinin ardından Sezgin yayı bıraktı. Ok yılanadamın kafasının diğer tarafını da delerek durdu. Yılanadam yere yığıldığında sahanın çevresindeki karga ve yılanlar da kaybolmuştu.
"Bafra, diğer askerlerin durumlarına bak. Yaşıyorlarsa yardım et." dedim yılanadama bakarken.
Bafra hızla yanımızdan ayrıldı. Bakışlarımı Sezgin'e çevirdim.
"Nasılsın?"
"Deli gibi acıyor ancak önemli değil." dedi yüzünü buruşturarak.
Hafifçe başımı salladım. Emre'ye döndüm.
"Sen iyi misin?"
"Sorun yok."
Başımı kaldırıp ileriye doğru baktım. Uzaklardan sesler geliyordu. Gece hiç olmadığı kadar uzundu. Acıkmıştım, midem bulanıyordu ve ölesiye yorulmuştum.
"Emre, diğer siperlerde neler olduğunu öğrenmeye git. Gelirken yanında güvendiğin birkaç asker daha getir. Taş'ı hissedebiliyorlar. Gece uzun. Burayı korumak daha da zorlaşacak." Ona baktım. "Ve dikkatli ol."
"Emredersiniz."
Emre uzaklaşırken arkasından baktım.
"Ok ve yayla direksiyona yeni oturmuş bir insan gibi gariptin. Cebelleşiyordun." dedi Sezgin şakayla.
Gülümsedim. "Emin ol öyleydi."
"Ama hiç de fena değildin. Attığını vuruyorsun."
Omuzumu silktim. "Çabuk öğreniyorum."
Sezgin yavaşça başını salladı.
O sırada ileride bir hareketlenme hissettim. Geriye doğru birkaç adım attık. Görebilmek adına başımı iyice kaldırdım. Emre, Aydın ve Gergedan beraberindeki birkaç düzine asker ile buraya doğru geliyorlardı.
Gergedan mı? Ne işi vardı burada? Atlı askerlerden sorumlu değil miydi? Yoksa...
"Ne oldu?" diye sordum soğuk kanlılıkla.
Hepsi savaşa hazır savunma halindeydi.
"Dış çemberi açtılar. Şu anda okçuların oradalar ancak orasının da çok dayanacağını sanmıyorum. Direk buraya doğru geliyorlar desek daha açıklayıcı olur sanırım." dedi Gergedan.
Vücudum adrenalin pompalamaya devam ederken hepsinin birden beklenti ile bana baktığını görebiliyordum. Emir bekliyorlardı.
Pekala düşün Zeynep. İlk taktik onları dışarıda tutmaya yetmemişti. Uzun süredir toplandıkları aşikardı. Yaratıklar da kendi içlerinde anlaşamazlardı. Onları birleşmeye iten bu Taş'ın haberini çok önceden almışlardı demek. Bu durumda bir taktik işe yaramayacaktı. Yapmamız gereken tek bir şey vardı.
"Size şu anda söyleyebileceğim cesaret veya ilham verici bir şeyim olmasını isterdim, ama yok. O yüzden size bir tek şunu söylüyorum: Taş burada." dedim sahayı işaret ederek. "Antrenman sahasında gizlenme büyüsyle korunuyor. Sizin mabedinizde. Her gün kendinizi geliştirmeniz için uğraştığınız evinizde. O yüzden ne olursa olsun buna izin vermeyin. Taş'ı hissedebilen Kamlar da aralarında. Direk buraya geleceklerdir. Savaşın ve mümkün olduğunca hayatta kalmaya çalışın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasiaEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...