Mutluydum. Hem de hiç olmadığım kadar. Yavaş yavaş eski hayatımı da hatırlıyordum. Annemi, kapıcımız Seyfi abiyi, arabamızı park ettiğimiz iki çizgi arasını, okulumu, sınıfımı, Umut'u... Hepsini hatırlamaya başlamıştım. Ve hatırladığım bir diğer şey de ait olmama duygusuydu.
Annem bu dünyada doğan herkesin bir yeteneği olduğunu ve o kişinin yapması gereken şeyin yalnızca o yeteneğini keşfetmesi olduğunu söylerdi. 'Yalnızca' kelimesini kullanarak o işin kolay bir iş olduğunu göstermeye çalıştığı aşikardı. Ancak benim için hiç de öyle olmamıştı. Evet, annemle gülüp eğlenebiliyorduk, Umut ile kahkahaların dibine vurabiliyorduk ancak uymaya çalıştığım hiçbir kalıp bana olmuyordu.
Gittiğim resim dersleri, yazı kursları ve hatta dans eğitimleri kendimi bulmamda bana hiç yardımcı olmamıştı. Ve aslında kendimi bulmaya çalıştığım tüm bu yolların, beni asıl yola götüren olaylar silsilesi olduğunu görebiliyordum. Bir resmi için milyonlar paha biçilen bir ressam, dünyanın en çok okunan yazarı ya da havada adeta bir kuğu olmayacaktım. Ben kendimi Hayalperest dünyasında, kendi dünyamda, bulmuştum ve ben bir savaşçıydım.
Elimdeki sopayı hızla savururken Bafra eğilip arkama geçti ve yerde tam daire çizerek bana çelme taktı. Sırtım yer ile buluşurken sopalarım elimden kayıp düşmüştü.
"Hey! Pek adil olmadı ama."
Bafra tepemde gülümserken elini uzattı. Uzattığı eli tutup çevik bir hareketle ayağa kalktım. Normalde Melek bana öğretiyordu. Ancak işi olduğu zamanlar veya yerleşimden ayrıldığında Bafra'yı görevlendiriyordu. Mağaradan sonra ona duyduğum antipatikliğim gün geçtikçe yerini hayranlığa bırakıyordu. Ondan başka eline kılıcın bu kadar yakıştığı kimseyi görmemiştim.
Bağımsızlığını ilan eden bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken yeniden savunma pozisyonu aldık.
"Savaşta." Söylediği her kelimeye savurduğu darbelerle es veriyordu. "Adil. Kavramı. Yoktur."
Biraz daha geri çekilip üstüme gelmesini sağladım.
Haftalardır çalışıyorduk. Vücudumun gittikçe güçlendiğini görmek hoşuma gidiyordu. Normalde kılıçlara geçmiştim ancak sopalar hala favorimdi. Bafra da sopaları elime aldığım zaman körleşmiş kılıçla dövüşüyordu.
Üzerime gelen Bafra'nın hızla solundan geçerek ileriye doğru dökezlemesini sağladım. Arkasındayken hızla iki sopamı da başının iki yanına sertçe vuracağım sıra durdurdum. Gülümsedim. O sırada duyduğum sevinç sesleri ile başımı yan tarafa çevirdim. Ezgi olduğu yerde zıplayıp bana tezarühat yapıyordu. İzlemeye gelen diğer çocukları da görünce şaşkınlığımı gizleyemedim. Bafra çoktan bana dönmüştü.
"Taraftarlarının sayısı gittikçe artıyor."
Gülümsedim. "Burada olduklarını fark etmemişim." Sesim tedirginleşti. "Normalde yasak falan değil, değil mi? Benim yüzümden azarlanmalarını istemem."
"Merak etme. O kadar sıkı bir yönetimde hiçbir Hayalperest yaşayamaz. Bizler hür ırkız." Bafra elindeki kılıcı bilek hareketiyle çevirirken konuştu. "Üstelik ünün gittikçe yayılıyor. Çocuklar herkese senin asıl bir yol kattettiğini herkese anlatmaktan çekinmiyorlar."
Biraz utanarak önüme baktım. Başımı yavaşça kaldırırken yüzümde muzip bir gülümseme vardı.
"Öyleyse onlara anlatılabilecek daha fazla malzeme verelim."
Hızla Bafra'nın üzerine gittim ve sopalarımla seri hareketlerle onu geri çekilmeye zorladım. İlk başlarda beş saniye sonra şah mat olan ben artık beş dakika boyunca rahatça savunabiliyordum. Henüz bitirişlerde yeterince iyi değildim. Ama olmamın önünde de hiçbir engel yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasyEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...