Işıkların bir anda açılmasıyla gözlerimde bir acı hissettim. Başımı dik tutmaya çalışıp neyle karşı karşıya olduğumuzu anlamaya çalışıyordum. Gözlerimi birkaç kere kırptım. Aşırı karanlıktan sonra yavaş yavaş aydınlık ortama alışan gözlerim karşımda duran dört insana odaklandı. Hepsinin ellerinde silah vardı.
"Zeynep?" diye fısıldadı Alp.
Ona baktım. Kaşlarını çatmış bir hamle yapmamı bekliyordu. Ancak karşımda duran, üçü erkek biri kadın olan insanlar topluluğunun ellerinde silahlar varken ne yapabilirdim ki? Hepsi elli yaşının üzerinde gibi duruyorlardı. En öndeki diğerlerine oranla daha ucun boylu ve zayıftı. Saçları başının tepesine ihanet etmiş, dökülmüşlerdi. Beyazlarla karışık siyah sakalı birkaç santim uzundu. Gözlerinde çerçevesiz gözlükleri, üzerinde de kirlenmeye yüz tutmuş bir gömlek ve pantolon vardı. Silahı tutan elinin bir an titrediği gözümden kaçmadı. Bizim onlardan korktuğumuz kadar onlar da bizden korkuyordu.
"Merhaba." dedim en güven verici sesimle. "Lütfen, silahlarınızı indirin. Biz kimseye zarar vermek için gelmek buraya."
"Kimsiniz?" diye sordu sert bir sesle en öndeki adam.
Buranın lideri o olmalıydı. Ben de diğerlerine olan bakışlarımı kesip sadece ona odaklandım.
"Ben Ezgi. Bu da arkadaşım Ogün." Bir an Alp'e baktım. Bakışlarımız bir saniye daha uzun sürmüştü. Elimi burnuma sürttüm. Mesajı aldığını ummaktan başka çarem yoktu. "Arkadaşım yaralı. Yalnızca silah almak istemiştik." Yeniden Alp'e baktım. Gözlerimi yarım saniye daha uzun kırparak o anın geldiğini haber verdim. Sol elimi hafifçe çaprazıma getirdim. Karşımda duran insanların görüş alanından çıkartırken Alp'in tam görüş alanına giriyordu. Yumruk olan elimden işaret parmağımı çıkardım. Bir. "Arkadaşım yaralı." Peşinden orta parmağımı çıkardım. İki. "Onu zar zor iyileştirebildik." Yüzün parmağımı çıkardım. Üç. "Bunun için şimdiden özür dilerim." dedim ve Alp ile aynı anda harekete geçtik.
Ben karşımda ve onun en yakınında olan iki adamı aldım. Diğer adamı ve kadını Alp'e bıraktım. Hızla ileriye doğru atılıp adamın silahı doğrultan elinden birini tutup ters çevirdim. Adam acı dolu bir sesle silahı avucuma bırakırken diğerinin hareket etmesine imkan bırakmadan karnına bir tekme geçirdim. Liderin dizine de bir tekme atıp onu da yere düşürürken karnına tekme attığımın yere düşen silahını hızla kaptım. Alp ile aynı anda kendi payımıza düşen insanları nakavt edip silahlarını onlara doğrulttuk. Nefes nefese bile kalmamıştım. Düşündüğümden de kolay olmuştu.
Alp'e baktım. Biraz yorulmuş gibiydi ancak o bacakla oldukça iyi idare ediyordu.
"Size zarar vermeyeceğimizi söylediğimizde silahlarınızı indirmeliydiniz." dedim.
"Ne istiyorsunuz?" diye sordu lider adam.
"Kimsiniz siz?" diye sordum hepsine tek tek bakarak. Otobüste gördüğünüzde yer vereceğiniz yaşta insanlardı. Ama oldukça dinç görünüyorlardı.
"Ne önemi kaldı ki artık?" dedi kadın. Kırlaşmış kahverengi saçlarını arkadan at kuyruğu yapmıştı. Onun da üzerinde diğerleri gibi gömlek ve pantolon vardı. Oldukça büyüklerdi onun bedenine göre.
Alp'e bakıp başımı bir kere salladım. İkimiz de aynı anda silahlarımızın şarjörlerini çıkartıp uzak bir köşeye attık. Hepsinin elinden tutup tek tek kaldırdık.
"Bakın size zarar vermek istemediğimizi söylediğimizde ciddiydik. Lütfen. Kimsiniz siz? Ne yapıyorsunuz burada?"
Hepsi lider adama baktılar. Adamın gözlerinde en ufak bir güven kıpırtısı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasiEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...