Arınış-Ölüm-Kurtuluş

43 12 0
                                    

Attığım her adımda yerçekimini tüm vücudumda hissediyordum. Aşağıya çekiliyordum. Kendi cehennemime çekiliyordum.

Konferans binasından dışarıya çıktığımızda etraf oldukça ıssızdı. Kısa bir an arkada bıraktığımız binaya baktığımda her şeyi geride bırakıyor gibi hissediyordum. Ama geri dönecektim. Dönecektik.

"Hızlı olun ve başınızı aşağıda tutun."

Alp önde bize rehberlik ederken antrenman sahasına ilerliyorduk. Arkasında bilgisayarcı çocuk, Yunus ve Eflin vardı. Umut ve ben en arkadan ilerliyorduk.

Silah ve kargaşa seslerini arkamızda bırakmıştık. Aklım hala sahnede yaşadığım provokasyondaydı. En başı düşündüm. Uyandıktan sonra annemin, beni bir daha böyle bir işin içine girmeyeceğimi garanti edercesine yaptığı sohbetvari konuşmasını anımsadım. En başından beri bu işin içerisindeydi. Ne kadar aptaldım. Kocası Hayalperest olan bir kadın nasıl olurdu da tüm bunları bilmezdi. Başıma hayali bir şaplak atıp aptallığıma hakaretler yağdırdım.

Benimle aynı senkronda ilerleyen Umut'a kısa bir bakış atıp adımlarımı hızlandırdım. Eflin'in yanından geçerken varlığımı hissettiğini ancak bakmamak için büyük bir çaba sarf ettiğini hissettim. Bu da yıktığım ve düzeltmem gereken başka bir konuydu. Belki de ben bundan ibarettim sadece. Yıkım.

Biraz daha hızlanıp Alp'in yanına vardım. Başını bir an bana çevirerek varlığımdan haberdar olduğunu belirtti.

"Son durum ne Alp? İşi nasıl halledebiliriz diye sormayı çok isterdim ama iş ne kadar çığırından çıktı?"

Alp, giydiği askeri üniformasının başlığı altında ilerlediğimiz yolu gözlemliyordu. Aynı şeyi ben de yapıyordum ya da yaptığımı sanıyordum çünkü dikkatim çok dağınıktı. Aklımı en iyi olduğum alana, savaşa yönlendirmeliydim.

"Dediğim gibi güvenilir adamlarımı stratejik noktalara yönlendirdim. Şu an duyduğumuz silah sesleri yalnızca hainlere ait değil. Daha önce de böyle sorunlarla karşılaşmıştık. Bu seferkinin onlardan bir farkı olmadığını umuyorum."

Umuyorum. Sanırım şu anda söylenebilecek en safça şey olurdu. Umuyorduk.

Antrenman sahasına vardığımızda birkaç Hayalperest'in daha bizim gibi buraya gelmeyi akıl ederek kullanabilecekleri dövüş aletlerini aldıklarını gördük. Onlar Eflin'i başıyla selamladıktan sonra yanımızdan hızla geçip giderken Eflin aynı donukluğu taşımaya devam ediyordu.

Gözlerimi devirdim ve daha bu sabah Alpagu ile yaptığım antrenmanda kullandığım sopalara yöneldim. Sabahki yaşananlar sanki bir yıl öncesinde yaşanmış gibi hissediyordum.

Elime aldığım iki sopayla kendi etrafımda dönerek bir-iki ısınma hareketi yaptım. Altımdaki kalem etek geniş hareket etmemi engelliyordu. Sopaları yere bıraktım ve blazer ceketim ile gömleğimi çıkardım. Üzerimde yalnızca sporcu atletim kalmıştım. Eteğimi de iki yanından yırttım ve bacaklarımı iki yana açarak yeni hareket alanımı ölçtüm. En azından sıkışmış gibi hissetmiyordum. Ayağımda buraya ilk geldiğim zamandan beri ayağımda olan spor ayakkabılarım vardı.

Alp kılıcının üzerindeki kanı bir bezle siliyordu. Başparmağı ile kılıcın keskinliğini kontrol ettikten sonra parmağı kanamış olacak ki başparmağını ağzına götürdü.

Yunus bir köşede Eflin ile fısıldaşıyordu. Yunus'un kısa süreli bakışları aralıklarla üzerimde dolaşıyordu.

Bilgisayarcı çocuk giydiği başlıklı kapüşonun ceplerine elini sokmuş yere çömelmişti. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor gibiydi.

HAYALPERESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin