"Hallet artık şunu." dedim oturduğum yerde huzursuzca kıpırdanarak.
Alp direksiyonun altındaki bir yerden birkaç kablo çıkarmış düz kontak yaparak arabayı çalıştırmaya çabalıyordu. Alnında biriken terlere saçları yapışmıştı.
"Bunun eğitimini almadım. Sabır."
Ne kadar zor olabilirdi ki diye düşündüğüm an motorun can kurtarıcı sesini duydum.
"Sonunda."
Alp hızlıca kabloları geri sokup kapağını kapattı. Arabayı birinci vitese takarken park edilmiş olan aracı yola çıkardı.
"Gideceğimiz yerin tam olarak konumunu söylemedi mi Eflin?" diye sordu Alp dikkati yoldayken.
Alp iki eliyle direksiyonu saat onbir pozisyonunda tutarken kocaman gözlerle yola bakması ilgimi çekmişti. İnin cinin top oynadığı caddede sellektör yaparak sol şeride kaymasına gülmemek için kendimi zor tuttum. Ancak hafif bir kıkırdama kaçmıştı. Alp bir saniyede bana bakıp dikkatini hemen yola çevirdi.
"Komik olan ne hanımefendi?" dedi, Alp tınısıyla.
"İlk kez araba kullanıyorsun, değil mi?" Oturduğum ön koltukta keyiften dört köşe olacaktım neredeyse.
Gözlerini yoldan ayırmadan cevapladı. "Alt katta ne yazık ki öğrenme fırsatım olmadı. Birkaç video izlemiştim bununla alakalı. Hepsi o kadar."
Açıkçası birkaç video izleyen birisine göre gayet iyi kullanıyordu.
Kısa bir an dönüp yine bana baktı. "Ayrıca hatırlatırım, makam şöförü değilim ben."
Kollarımı iki yana teslim olurcasına kaldırdım. Ancak yüzümdeki saçma gülümsemeyi silemiyordum. "Tamam, tamam anladık. Sen bir savaşçısın."
Söylediğim cümle ona ne olduğunu iyice hatırlatmış gibi öne eğik olan bedenini dikleştirdi. Gözlerimi devirdim.
"Bu kadar hızlı gidersek ışık hızını geçebiliriz." dedim.
"Dikkatli kullanmaya çalışıyorum."
"Bomboş yolda yirmi ile gitmek. Yılın bilinçli sürücüsü ödülünü sana vermek lazım. Ah, aksiliğe bak. Dünya'nın sonuna denk geldi. Şansına küs."
Alp sözlerimdeki kinayeyi duymazdan geldi. "Tekrar soruyorum. Eflin nereye gideceğimizi tam olarak söyledi mi?"
"Tuzla'ya gideceğimizi söyledi. Tren istasyonunun orada bir bina varmış. Gördüğümüz zaman anlayacakmışız."
Alp bir süre sustu. "Ee, hepsi bu mu?"
"Yani, evet. Oradaki birinin bize yardım edebileceğini söyledi."
"İsmini vermedi tabiki değil mi?"
Hayır anlamında bir ses çıkardım.
"Şu zamanda bile gizem peşinde." dedi Alp kendi kendine söylenerek.
Bir süre daha gitmeye devam ettik. Tuzla pek bildiğim bir yer değildi. Sahil kesimine birkaç defa annemle gelmiştik. Sakin, huzurlu bir yerdi. Tabelalardan istasyonu bulmaya çalışıyorduk ancak birkaç kere aynı yere çıkmıştık. Alp'e baktım. Yön duygusunu kaybetmiş gibiydi.
"Alp? Belki de ben sürsem iyi olacak."
Alp ani bir frenle arabayı durdurdu. Yirmiyle gitmeye devam etmesek cama yapışmamam söz konusu bile değildi.
"Hiç sormayacaksın sandım." dedi ve emniyet kemerini çıkartıp -evet bomboş yolda yirmi ile giderken emniyet kemeri de takıyordu- hızla dışarıya çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantastikEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...