Herkese Merhaba. Sizi yepyeni bir dünyanın içerisine soktum. Keyfini çıkarın. Hatalarım veya düzeltmem gerektiğine inandığınız yerler varsa lütfen çekinmeden yazın.
Bu arada iki gün sonra 19 Mayıs. Gençlik ve Spor Bayramı olmasının yanı sıra aynı zamanda bu seriyi wattpad platformunda paylaşmaya başlamamın yıldönümü. Tabi daha öncesi de vardı ancak gerekli düzenlemeler yapmam nedeniyle asıl tarihimiz bu oldu. Bu yüzden birinci yıla özel bir bölüm yazmayı düşünüyorum. Okumak istediğiniz karakterler var mı? Ona göre bir bölüm çıkartacağım. :)
Bu bölüm için herkese iyi okumalar. :)
Sybil tiz bir çığlık attı. Genç kızlara özgü bir sevinç gösterisinde bulunarak ona aynı şekilde yanıt veren başka bir kızın kollarına attı kendini. Adrian ise tüm sakinliğiyle arkadan gelen bir başka çocukla selamlaştı. Kısa sürede etrafları kendilerine benzeyen insanlarla dolmuştu. Onların o saf mutluluklarını izlerken hafifçe gülümsedim. Evlerindeydiler.
"Hadi, gelin. Beni takip edin." dedi Sergio.
Yemekhanenin uzunluğu, genişliğinin üç-dört katı kadardı. Üç tane masa vardı ve hepsi odanın uzunluğuna eşlik edercesine varlıklarını sürdürüyorlardı. İnsanlar, ya da varlıklar mı demeliyim, masalara karşılıklı oturmuş sohbet içerisindeydiler.
Bazı başlar baykuş gibi uzanıp bize bakıyordu. Dikkat çekmememiz imkansızdı. Herkesin tek tip üniforması vardı. Kızlar kırmızı siyah çizgilerin hakim olduğu pileli bir etek, üzerine beyaz bir gömlek, ceket; erkeklerse siyah kumaş pantolon üzeri gömlek ve onun üzerine de ceket giymişlerdi. Her birinin üzerinde siyah renkli pelerinleri vardı. Bizim bu günlük kıyafetli halimiz uzaylı gibi görünmemize yol açıyordu.
Odanın sonunda bir basamak yükseklikte sahne tarzı bir yer vardı. O sahnenin üzerinde de enlemesine geniş bir masa duruyordu. Buradaki öğretmenler için olduğunu düşündüm.
Oda boyunca ilerledik. İlk oturma sırasının en başına gelmiştik. Hiç kimse önlerindeki yemeklere ellerini sürmemişti. Aralarında sohbet ediyorlardı. Gözüm, Bay Beaumont'un odasına gireceğimiz sırada oradan çıkan kıza takılmıştı. O da aralarındaydı. Aynı suratsızlığı burada da devam ettiriyordu.
"Burası sizin yeriniz." dedi Sergio.
"Bizim yerimiz mi? Herkes karışık oturmuyor mu?" diye sordum.
Başını iki yana salladı. "Hayır." Masada sessizlik içinde bizi izleyen diğerlerine döndü. "İzninizle bir süre sizinle oturabilir miyim?"
Masadakiler, dudak bükmeler eşliğinde sorun olmayacağını belirten sesler çıktıktan sonra Alp ile yanyana oturduk. Sergio da karşıma geçti. Yanında oturmaya devam eden o kıza tekrar bakmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Şimdi," dedi Sergio. "Öncelikle yemeklerinizi almakla başlayabilirsiniz."
Başımı dört bir yana çevirip yemek dağıtan birini aradım ancak odada öğrencilerden başka kimse yoktu. Sergio'ya baktım. Ayağa kalkmış tepemizdeki bir şeyin birkaç düğmesine bakmıştı. Birkaç dakika sonra da kapağını açıp yemeğini almıştı. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.
"Yemeğinizi buradan alacaksınız." dedi işaret parmağıyla tepedeki yeri gösterirken. "Boyunu, kilonu ve türünü seç. Beden kitle endeksine göre sana bir menü sunacaktır."
Havalandırmaya benzeyen bu kutu gibi şeyi daha çok ışıklandırma gibi hayal etmiştim. Ayağa kalkıp hemen üstümdeki birkaç düğmeye bastıp kilomu, boyunu ve Hayalperest türünü seçtim. Alp de aynısını yaptı. Birkaç dakika içerisinde yemeğin geldiğini belirten bir bip sesinin ardından kapağı açtım ve bir tabldot içerisinde elma dışında pek de aşina olmadığım yemekler geldi. Alp'inkine baktığımda onunkisinin daha dolu olduğunu fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
FantasíaEv-okul-Umut üçgeninde bir yaşamı olan Zeynep'in sıradan hayatı, geçirdiği trafik kazası sonucu girdiği koma ile bambaşka bir renge bürünür. Zeynep bir Hayalperest'tir. Tüm Hayalperestler gibi o da gözlerini Hayalperest evreninde açar. Başlarda her...